25 Nisan 2020 Cumartesi

Eğitimciler İçin Güncel Film Listesi


Herkese Merhaba,
 Öğretmenler için film listesi hazırlamak uzun zamandır aklımdaydı ancak sürekli yazmayı erteliyordum. Nihayet yazmaya karar verdim. Ama başlığa eğitimciler için yazmayı daha uygun buldum. Çünkü çocuk yetiştirmek, yeni bir şeyler öğretmek sadece öğretmenleri bağlamıyor. Anne babalar dahi birer eğitimci. 
  Aslında Google'da araştırdığınız zaman karşınıza bir sürü liste çıkıyor. Ancak kendi açımdan bakacak olursam hep aynı filmleri görüyorum. Bu sebeple bu listede Black, Taare Zamen Paar,3 İdiot vs. gibi artık efsaneleşmiş ve herkes tarafından bilinen eğitim filmlerine yer vermek istemedim. Sanki eğitim üzerine başka filmler belli bir tarihten sonra hiç çekilmemiş gibi herkes aynı filmleri öneriyor ama öyle değil. Kendim de bir öğretmen olarak bu durumdan muzdariptim. Buraya eğitim üzerine keşfettiğim güncel filmleri yazmaya karar verdim. Şimdilik beş tanesine yer verdim. Yeni eğitim filmleri keşfettikçe yazıyı güncellemeyi düşüküyorum. Haydi başlayalım.

22 Nisan 2020 Çarşamba

When the Weather is Fine Yorumu

Evet biten bir dizinin ardından herkese merhaba,
Bugün When the Weather is Fine'ı yorumlayacağım. Farklı bir dizi yolculuğu oldu benim için. Çok sakin bir diziydi. En son The Light in Your Eyes'ı izlediğimde bu kadar sakin bir dizi izlemiştim. İzlediğim en farklı dizilerden de biriydi. Neyse lafı uzatmadan yorumlamaya geçmek istiyorum.

When The Weather is Fine Konusu


Tolstoy, ne demiş bilirsiniz: " Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Hikayemiz tam da böyle başlıyor.
Hae Won, Seul'de çello öğretmenliği yaparken " Eeh bıktım artık, tasımı tarağımı toplayıp köyüme gideceğim." moduna girip işini bırakıp memleketi olan Bukhyeon kasabasına gelir. İnsanlardan ve çoğu şeyden bıkmıştır. Eun Seop ise Goodnight Kitapevi'ni işleten kitap, kahve, blog üçlüsü arasında hayatını devam ettiren biridir. Liseden beri aşık olduğu Hae Won'un kasabaya gelişiyle rutin hayatı canlanmaya başlıyor.

20 Nisan 2020 Pazartesi

Babaya Mektup- Franz Kafka | Kitap Yorumu

 Babaya Mektup, Kafka'dan okuduğum ikinci kitap oldu ve bununla birlikte Kafka'dan daha çok okumam gerektiğine emin oldum. Kafka'nın babasına yazdığı mektuplar, arkadaşının yayınlamasıyla kitap haline getirilmiş. Çünkü basit bir mektup değil bu. Hem edebi olarak çok güçlü bir babaya iç döküş hem de muhteşem bir psikoloji tahlili. Aynı zamanda Kafka'nın hayatına ışık tutan otobiyografik bir eser. Beni kitapta en çok çarpan şey  bir baba oğul çatışmasının bu kadar güzel irdelenmesi. Baba Hermann Kafka, otoriter,baskıcı ve ezici kimliğiyle her ne kadar günümüzdeki baba profiline çok uzak olsa da - istisnalar hariç- ben kendimden iki üç kuşak önceki aile babası figürüne baktığım zaman bu adamı görüyorum. 

15 Nisan 2020 Çarşamba

Fahrenheit 451- Ray Bradbury | Kitap Yorumu


  Sürekli adını duyduğum, bir yerlerde gördüğüm Fahrenheit 451'i nihayet okudum. Şu sıralar bilimkurguların günümüzü tahmin edebilme yeteneğine hayran kaldığım için bu sefer bu kitaba karşı koyamadım. Fahrenheit 451, itfaiyecilerin yangını söndürmek yerine artık kitapları yaktığı bir distopya. Sistem eleştirisinden çok toplum eleştirisi içeriyor. Ray Bradbury'nin 1950'li yıllarda insanların televizyona kendilerini kaptırmasından esinlenerek yazdığı bir kitap günümüze ışık tutuyor. Evet kitapları yakmıyoruz belki ama TV izleyerek ve sosyal medyada zaman geçirerek harcadığımız zaman düşünüldüğünde kitap okumaya ayrılan zaman çok az. Belki bu da bir çeşit kitap yakma şeklidir ne dersiniz? Ben kitabın bahsettiği distopik dünyayı çok ilginç bularak okudum. Duvarları kaplayan dev ekranlar, insanların artık TV programlarındaki kişileri ailesi gibi görmesi, kablosuz kulaklıklar, çocuklarından kurtulmak için onları türlü okullara yollayan ebeveynler gibi günümüzü tahmin eden satırlar insanı düşünmeye sevk ediyor. Ancak yazarın bu distopyayı bize anlatışı okurken zihnimi yordu. Kafamda canlandırmakta çok güçlük çektiğim, yazarın neden bahsettiğini anlamadığım için döne döne okuduğum satırlar oldu. Yani bir odaklanma problemi yaşadığım doğru. Zaten yazar sonsözünde “Zihnimdeki şeyleri üzerlerinde düşünmeye zamanım olmadan yazıya dökebilmek için hızlı yazmaya hep inanmışımdır.” şeklinde bu durumdan bir şekilde bahsediyor. Sonuç olarak okunmaya değer etkili bir distopya ama anlatım dilinin akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim.

Körlük- Jose Saramago | Kitap Yorumu


  Körlük, bir salgın distopyasından bahsediyor. Belki içinde bulunduğumuz şu bunaltıcı dönemde yanlış bir tercih olabilir ama elimde olduğundan okumak istedim. Bir gün aniden bir adam kör olur ve bu körlüğün bulaşıcı olduğundan bir haber olan insanlar arasında zincirleme olarak yayılır. Salgının ilk aşamasında görme duyusunu kaybeden kişileri, eski bir akıl hastanesinde karantina altına alırlar. Bina gün geçtikçe dolar ve insanlar arasında bir güç hiyerarşisi oluşur. Elinde silahı olan zorba körlerin gönderilen yemekleri zulalayıp diğer körleri ezmesi insanın eline fırsat geçtiğinde nasıl hayvanlaştığını bu kitap aracılığıyla bir kez daha gözler önüne seriyor. İnsanı dıştan denetleyen bir mekanizma olmadığı zaman ilkel dürtüleriyle nasıl hareket ettiğini de gözler önüne seriyor. Çok korkunç bir kitaptı. Günümüzde yaşadığımız şeylere benzeyen detaylar var ama yine de bizde bu kadar olmaz diyordum. Taki 10 Nisan gecesinde insanların ekmek sırasında birbirlerini dövmesi gibi felaket görüntülerini görünceye kadar. Aslında bu kitaptaki distopyanın çok benzerini yaşadığımızı fark ettim. Bunun dışında kitap 330 sayfa ama bana okurken 530 gibi geldi ne yalan söyleyeyim. Çünkü kendimi o akıl hastanesindeki körlerin yerine koydukça gerçekten okurken bunaldım.Sadece nokta ve virgül kullanılarak yazılmış bir kitap, diyalog çizgileri bile yok. Hiçbir karakterin adı yok, olayın nerede geçtiğiyle ilgili bir bilgi yok. Bu bakımdan okuduğum en farklı kitaplardan biriydi. Bir de içinde bulunduğum psikolojiden dolayı kitaba sık sık ara verme ihtiyacı hissettim. Yazarın kullandığı körlük aslında simgesel, bir mesaj vermeye çalışıyor. Zaten kitapta yer yer didaktik satırlar mevcut.  Özellikle kitabın sonuyla birlikte bu mesajı net olarak alıyorsunuz. Yazarın gerçekten insanın doğasını çok iyi çözümlediğini düşünüyorum. Zor ama gerçek anlamda bazı şeyleri düşündürmeye sevk eden bir kitaptı.

14 Nisan 2020 Salı

Honeyland | Belgesel Yorumu

  Sizlere çok güzel bir belgesel önerisiyle geldim bugün: Honeyland. Adından dolayı size arıları ya da balı anlatan bir belgesel gibi gelmesin. Belgeselde Makedonya'nın terk edilmiş bir köyünde yaşayan eski Türklerden olan Hatice'nin hayatını izliyoruz. Hatice, evlenmemiş ve yatalak annesine bakan, eski usülle bal üreticliği yapan ve bu balı merkeze kadar 3-4 saatte yürüyerek satan bir kadın. Hatice'nin doğayla iç içe olan yaşamı muazzamdı.  Yazın köydeyken her yerde arı görmekten korkar hale gelmiştim. Pencere açar açmaz içeri giren bir iki arıdan rahatsız olan ben bu güçlü kadının arıların sokmasından hiç korkmadan kovanları çıplak eliyle çıkarması, üzerine koruyucu bir giysi giymemesi beni çok etkiledi. Hatice günlük rutinine devam ederken  köye gelen yedi çocuklu Hüseyin ve Lütfiye çiftiyle yaşamı değişir. İlk başta Hatice'ye arkadaş olan ve ondan arıcılığa dair püf noktalarını öğrenen bu aile zamanla daha fazla para için elindeki tüm balı elden çıkarır. Aç kalan arıları Hatice'nin kovanına musallat olur. Bir yanda doğaya saygılı yaşayan Hatice, bir yanda para için doğanın tüm kaynaklarını kötü bir şekilde sömüren Sam ailesi. Hatice'nin onları uyardığı halde yalan söylemesi, yetmeyip onun ballarını çalmaları falan gerçekten sinirimi bozdu. 

4 Nisan 2020 Cumartesi

Itaewon Class Dizi Yorumu

 Herkese Merhaba,
 Itaewon Class'ı dün bitirdim. Hazır evde karantinadayız, hislerim soğumadan açtım blogumu yazıyorum. 

Edit: Dinlene dinlene 10 günde yazıldı.
 Itaewon Class'ı tüm zamanların en iyi reytinglerini hangi dizilerin aldığını gösteren tabloya bakarken izlemeye karar verdim. O tabloda Itaewon Class'ın henüz final yapmadan ilk 10'na girdiğini görünce neden bu kadar yüksek reyting aldığını merak etmiştim. Yoksa izlemek gibi bir planım yoktu açıkçası.
Yine çok ama çok uzun bir yorum olacak, baştan söyleyeyim. Aklıma geldikçe yazdım da yazdım. Yalnız şunu belirtmek isterim ki aynı fikirde olmayabiliriz ve bu çok normal bir durum. Ben diziyi ortalama buldum, ayılıp bayılmadım. Sizler çok beğenmiş ya da hiç beğenmemiş olabilirsiniz. Lütfen buranın benim görüşlerimi içeren kişisel bir blog olduğunu, kendi içimdekileri döktüğümü unutmayın. Geçenlerde dizisine toz konduramayan biri tarafından çok saçma bir yorum aldığım için bunu üstüne basa basa söyleme gereği duydum. Malesef aramızda takım tutar gibi dizi izleyenler var.

Hazırsanız başlayalım.