Bence insanlar bu yüzden anlaşamıyorlardı: Herkes başka dili
konuşuyordu.
Oğuz Atay, kitaplarındaki alıntılara rastlamamla bu güzel
cümlelerin sahibi kim diye merak ettiğim bir yazardı. Hep okumak isteyip bir türlü okuyamıyordum. Eylembilim,
Oğuz Atay'ın kalemiyle buluştuğum ilk roman oldu. Aslında başlangıç için uygun
bir kitap seçip seçmediğime dair ufak tereddütüm vardı. Çünkü kitap Oğuz
Atay'ın ölümü sebebiyle yarım kalmış. Ancak kütüphanede benim almak istediğim
kitapları malesef önceden alınmıştı.
Çünkü ben bir matematikçiyim ve içinde bulunduğum durumda bütün umudum, başıma gelenleri bir 'X' bilinmeyeninin çözülebilir fonksiyonlarindan ibaret olarak görebilmektir. Böylece bir çok korkulu rüya hiç yaşanmamış olacaktır.
Eylembilim, bir
matematik profesörü olan Server Gökbudak'ın gözünden bir üniversite ortamını
ele alıyor. Kitapta tam olarak bir tarih belirtilmese de olayların 12 Mart döneminde
geçtiği düşünülüyor. Server Gökbudak gençken öğrenci eylemlerine katılmış
biriyken öğretim görevlisi olmasıyla bu sulara girmemeyi tercih eden bir
matematikçidir. Aslında içinde bir sürü düşünce vardır, aydın biri olarak
kendini bazı durumlarda sorumlu hissetmektedir. Ancak evde olaylara
karışacağından endişeli bir karısı ve çocukları olduğunu düşündükçe işin sadece
öğretme kısmıyla kendini sınırlandırmaktadır.
Kitapta bir yandan üniversitedeki çatışma ortamını okurken bir yandan da Server Gökbudak'ın içsel dünyasındaki fırtınalara tanık oluyoruz. Öyle ki bir düşüncelerine sürekli parantez açılarak adeta düşünce içinde düşüncelerini okumaktayız. İşte bu kısımlarda Server Gökbudak'ın bazen hissettiğimiz ama anlatmakta zorlandığımız hislerimize tercüman oluyor. -her ne kadar anlaşılamayan biri olsa da - Üniversite işgali sahneleri ise okunması daha zor olan kısımlardı. Yazar burada hayali ve gerçeği harmanlayarak önünüze sunmuş. Üstelik uzun uzadıya paragraflar ve kimin konuştuğunun anlaşılamaması malesef kitaptan kopuşlar yaşamama sebep oldu. Kitap malesef yarım kalmış olduğu için devamında neler olduğunu bilemiyoruz. Bu her ne kadar üzücü olsa da kitabın bu haliyle dahi sıkı bir aydın eleştirisi olduğu söylenebilir. Diğer Oğuz Atay kitaplarında görüşmek üzere.
Şiddetli bir müzikti bu; oysa ben mahzundum. Yarım kalmış, gerçekleştirilememiş hayallerimin hüznünü yaşıyordum.
Kitapta bir yandan üniversitedeki çatışma ortamını okurken bir yandan da Server Gökbudak'ın içsel dünyasındaki fırtınalara tanık oluyoruz. Öyle ki bir düşüncelerine sürekli parantez açılarak adeta düşünce içinde düşüncelerini okumaktayız. İşte bu kısımlarda Server Gökbudak'ın bazen hissettiğimiz ama anlatmakta zorlandığımız hislerimize tercüman oluyor. -her ne kadar anlaşılamayan biri olsa da - Üniversite işgali sahneleri ise okunması daha zor olan kısımlardı. Yazar burada hayali ve gerçeği harmanlayarak önünüze sunmuş. Üstelik uzun uzadıya paragraflar ve kimin konuştuğunun anlaşılamaması malesef kitaptan kopuşlar yaşamama sebep oldu. Kitap malesef yarım kalmış olduğu için devamında neler olduğunu bilemiyoruz. Bu her ne kadar üzücü olsa da kitabın bu haliyle dahi sıkı bir aydın eleştirisi olduğu söylenebilir. Diğer Oğuz Atay kitaplarında görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder