Silahlara Veda'yı
anlamak için öncelikle Ernest Hemingway'in hayatını okumanızı tavsiye ederim. Böylece
Frederic Henry'nin Ernest Hemingway, Catherine Barkley'in ise aslında Agnes Von
Kurowsky olduğunu anlayabilirsiniz. Yazar 1. Dünya Savaşı sırasında ambulans
soförü olarak çalışırken bacağından yaralanarak hastaneye kaldırılır. Burada
Hemşire Agnes Von Kurowsky ile arasında bir aşk doğar. Ernest Hemingway,
hemşireyle evlenme hayalleri kurarken onun tarafından terk edilir. Kitapta ise
ayrılıklarını farklı bir gerekçeye bağlamış. Belki de hemşirenin başka birini
ona tercih edip terk etmesindense böyle bir ayrılığı en azından romanda tercih
etmiş olabilir. Gerçi olmayabilir de bunu yazarsan başka kimse bilemez. Ama şu
bilinen bir gerçektir ki Hemingway kitap için tam 47 farklı son düşünmüştür. Silahlara
Veda, savaşın gereksizliğine, anlamsızlığına parmak basıyor. Askerlerin aslında
içten içe nasıl da savaşmak istemedikleri, ölmek istemediklerini okuyoruz.
Kitap boyunca kendi vatandaşı tarafından boşuna vurulan askerden tutun da ölmek
korkusundan gönüllü olarak esir düşmeye gidene kadar pek çok asker örneği
görüyoruz. Bu yan rollerin her biri savaşın insanları nasıl etkilediğini
gösteriyor bize. Bu kısımları okumak üzücüydü. Çünkü savaşın ne kadar kötü bir
şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Üstelik bu insanlar milyonlarca kişinin öldüğü
bir dünya savaşını bizzat yaşamışlar.
Bazı yazarların
ününü duyarsın ama okumaya çok geç
başlarsın ya işte Ernest Hemingway'de benim için öyleydi. Sanırım bu yüzden çok
ağdalı bir yazı şekliyle karşılaşacağımı sanıyordum ama tam tersi oldukça sade
buldum. Hatta bazı kısımlar o kadar sadeydi ki 1 sayfa boyunca sadece diyaloglar vardı. Bu da kimin ne dediğini
sıklıkla karıştırmama neden oldu. Bir de sanırım benim okuduğum kitabın
çevirisi fazla iyi değildi.
Kitabın film olarak uyarlamaları da mevcut. Bundan yıllar
önce “In Love and War” adlı film uyarlamasını izleyip en sonunda üzüntüden
depresyona girmiştim. Gerçi o filmde de kurgusal kısımlar eklemişler, ayrıca o
zamanlar hayatta çok fazla mutsuz sonla karşılaşmadığımdan tepkilerimde
abartılıydı ama bu kalbimi deldiğini değiştirmiyor. Üstelik yazarın da
depresyondan tıpkı babası ve iki kardeşi gibi intihar ettiğini filmin sonuna ek
bilgi olarak düşmeleriyle yıkılmıştım resmen. Bu yüzden yazara karşı
küçüklüğümden beri bir hayranlık ve sempati besliyorum. Bu arada yazarın nobel ödülü
almasına vesile olan Yaşlı Adam ve Deniz kitabını da okuma listeme ekledim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder