18 Ağustos 2017 Cuma

Şeker Portakalı - José Mauro de Vasconcelos | Kitap Yorumu




Bazı kitaplar vardır tekrar tekrar okunması gereken. Yıllar geçse de değerini yitirmez, hiç eskimez. Tıpkı Şeker Portakalı gibi. Kitapta 5 yaşındaki küçük Zeze'nin çocukluğundan bir kesiti okuyoruz. Anlatım dili bir çocuğun ağzından olduğundan çok masum ve naif. Şeker Portakalı sizi alıp götüren, bazı cümlelerle kalbinizi on ikiden vuran bir kitap.

Öldürmek, Buck Jones'um tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek.


   Zeze, fakir ve kalabalık bir ailede doğmuş, sevgiye muhtaç bir çocuk. Kitapta Zeze'nin aile yapısı çok iyi verilmiş. Her ferdin zayıf ve iyi yönleri var.  Yani kimse beyaz ya da siyah değil : Gri. Mesela babası bir sahnede Zeze'ye sarılır öperken bir sahnede çok fena dövüyor. Hatta bu sahnede geçen bir sözü vardı: “O acı arasında bir tek şeye karar vermiştim: Yiyeceğim son dayak olacaktı bu, son dayak. Ölmek daha iyiydi...” Şu cümle beni bitirdi zaten.  Örnekte de verdiğim gibi Zeze, yaramazlık yaptığı için ailesi tarafından şiddet görüyor. İnanın o sahneleri okumak içimi acıttı. Kim bilir kaç çocuğun kalbi böyle kırıldı. 


   Zeze'nin o iç dünyasında düşündükleri, büyümüşte küçülmüş lafları beni benden aldı diyebilirim. İç dünyası inanılmaz zengin bir çocuktu. Bazı yerlerde yazarın kendi çocukluğunu Zeze'ye yansıttığını okudum. Zaten yazarın hayatını okuduğumda da  bundan şüphelenmiştim. Yazar on iki günde yazmış kitabı ancak onu 20 yıldan fazladır yüreğinde taşıdığını belirtmiş. Kim bilir belki de kitabı bu kadar özel yapan bunları yaşayan birinin kaleme almasıydı. Zeze'nin sahiplendiği portakal fidanıyla konuşması başta bana pek bir anlam ifade etmiyordu. Ama sonda o ağacın çiçek açmasının simgelediği şey mükemmeldi. Babası yerine koyduğu Portuga ile olan ilişkisi yine çok güzeldi. Ve sonu o kadar etkileyici bitti ki bana göre: Zeze gerçek acıyla tanıştı. İlk okuduğumda çok fena ağlamıştım. 5 yaşındaki bir çocuk ve tüm yükü tek başına kaldırarak acı çekiyor. Etkilenmemek elde değil. Zamansız bir kitap olduğunu düşünüyorum. 

Onu düşünmekten kendimi alamıyorum, şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.

  Aynı zamanda kitabın iki adet devam kitabı daha bulunuyormuş. Onları da okumayı düşünüyorum. 2012 yılında ise filmi çekilmiş. Hakkımda pek olumlu yorum duymadığım için izler miyim bilmiyorum.  Yaşınız kaç olursa olsun okumanızı öneririm. Ama fazla geç kalmayın benden söylemesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder