26 Aralık 2021 Pazar

Hometown Cha Cha Cha Dizi Yorumu

  Merhaba arkadaşlar,

  Çıksa da güzel bir dizi izlesek ya dediğimiz bir dizinin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ve ben bir klasik olarak herkes diziyi unuttuktan sonra yorum yazısını yayınlıyorum. Şaşırdık mı? Hayır. Bu sefer giriş yazısını fazla uzatmayacağım. En baştan söylüyorum ki bu yazı en baştan en sonuna kadar spoiler içeriyor. Dizi hakkında fikir edinmek isteyenler için değil sadece diziyi çoktan izlemiş olanlar için yazılmış bir iç dökme yazısıdır. Hadi başlayalım! 

8 Kasım 2021 Pazartesi

Severek Kullandığım Cilt Bakım Ürünlerim

 


  Herkese merhaba,

  Uzun zaman sonra farklı bir içerikle karşınızdayım. Açıkçası cilt bakımı adına farklı bir yazı planı vardı ama kafama göre takılmaya karar verdim bir anda. Ama size şunu söylemeliyim ki cilt bakımıyla yaklaşık 2 senedir yakından ilgiliyim. Üniversiteden mezun olduktan sonra ben de bir cilt bakımı merakı başlamıştı ve Youtube'da sabah akşam cilt bakımı videoları izliyordum. Hani oruçken yemek videosu izlersiniz de akşama yiyeceğimiz yemekleri hayal edersiniz ya, farklı olarak herhangi bir kazancım yokken Cilt bakım videoları izleyip işe girince kendime şunu şunu alacağım diye hayaller kurardım. Allahtan ki bu cilt bakımı merakım üniversite döneminde başlamamış yoksa bursumun çoğu buna giderdi. :)

  Neyse para kazanmaya başlayınca daha çok ürün deneme imkanım oldu ve bugüne kadar denediğim tüm ürünlerden bahsetmek istiyorum size. Şimdiden üstüne basa basa  söylüyorum ki amacım sizi tüketime teşvik etmek değil, paranızı en makul şekilde kullanmanızı sağlamak. Hangi ürün nasıldır bir fikriniz olsun ki kendimize uygun olan ürünü bulabilesiniz. Çünkü ben de bir ürünü almadan tüm olumlu olumsuz yorumlara bakmaya çalışırım. Çünkü bu ürünlere paramızı harcıyoruz. Ve bence düzenli bir geliriniz yoksa altta yer verdiğim ürünlerdense çok daha uygun fiyatlı olanları almanızı ve minimal bir cilt bakımı rutini oluşturmanızı tavsiye ederim. Bununla ilgili bir sürü uygun fiyatlı muadil videosu bulunmakta. Ama ben yine de sizinle kendi deneyimlerimi paylaşmak istiyorum. Tabi herkesin cilt yapısı farklı. Ben mesela önceden cildimle çok ilgilenmezdim, cilt bakımı benim için yüzümü sabunla yıkamaktan ibaretti. Ve cilt tipime de yağlı der geçerdim. Ama cildim üzerine yoğunlaştıktan sonra yazın yağlı, kışında kuruya dönük karma olduğumu fark ettim. Eğer cildiniz bana benziyorsa belki aşağıdaki ürünler sizler için de uygun olabilir. 

Hadi başlayalım o zaman. 

7 Kasım 2021 Pazar

Hospital Playlist 2 Dizi Yorumu

  Herkese merhaba!

 Yemek yerken bana eşlik eden dizim Hospital Playlist'in 2.sezonunu da bitirmiş bulunmaktayım. Şimdi şöyle ki günün 24 saati bana yetmediği için bazen dizileri yaptığım işler sırasında açıyorum ki bir taşla iki kuş vurulsun. Mesela bulaşık yıkarken veya yemek yaparken gibi ev işlerinde altyazıya bakmadan izleyebileceğim yerli dizileri Youtube'dan açarım. Ancak yemek yerken seçtiğim diziler ise özeldir. Çünkü yemek yemeyi severim ve sevdiğim bir işi yaparken yine sevdiğim bir dizinin bana eşlik etmesini isterim. Hospital Playlist'in 2.sezonu bana yemek saatlerinde eşlik etti. Çünkü yormayan, soft, tatlış bir diziydi. Kabul bazen gerçekten duygusallaştırdığı, ağlattığı kısımlar oldu ama genel manada insanı dinginleştiren bir yapıda olduğu konusunda nerdeyse hepimiz hemfikirizdir.

  Şimdiden uyarım yapayım. Baştan aşağıya spoiler içeren bir yorum olacak. İzlemeyenlerin yazımı okumasını önermem.

5 Ekim 2021 Salı

Lovestruck in the City Dizi Yorumu

 


Herkese merhaba millet!
  Uzun bir ara olduğunun farkındayım ama bu uzun arada gerçekten iş güç koşuşturmayla geçti. Aslında yazmayacaktım bu diziye yorum ama baktım ki taslaklarda üç beş bir şey döktürmüşüm. Kısa olsun ama ortaya bir yazı çıkmış olsun mantığıyla tamamladım. Lovestruck in the City'i de izleyeli de epey zaman geçti üstünden. Düşünün ki baş karakterlerin adını bile hatırlamıyorum. Birazdan Google'dan bakıp yorum yazmaya devam edeceğim.Yorum yazmak için de çok üşendim, bir de diziye çok ısınamadığım için içimden pek yorum yazma isteği de gelmedi ne yalan söyleyeyim. Dolayısıyla bu diziyi yorumlarken kılı kırk yarıp uzatmayacağım. Çenem düşmezse kısa ve öz bir yorum yapmak istiyorum. Dikkat bu yorum spoiler içerir, diziyi izlemeyenler okumasın. O zaman başlayalım:

27 Eylül 2021 Pazartesi

Öğretmenliğin İlk Yılı | Nasıl Bir His?

 


 Selam arkadaşlar,

 Aktifliğimle sizi şaşırttığımın farkındayım ama sorumluluklarımdan kaçmak için kendime türlü işler üretip vicdan azabı çekme challenge yapıyorum da sizle bir alakası yok yani. Bu yazıyı ne zamandır yazacağım ama dedim ki dur daha tam bir yıl olmadı, bir yıl oldu hala yazmadım. Sonra baktım 2.seneye başladım gidiyorum. Neyse yazayım bari dedim.

19 Ağustos 2021 Perşembe

Vakitsiz Kelimeler 6.Yılı Özel Yazısı

  

  Merhaba sevgili arkadaşlar,
  6 yıl olmuş blogu açalı. 10.yıla artık geçen yıldan daha yakınız. Ciddi ciddi yaş alıyorum, blogum da yaş alıyor. Beşinci yıl yazısının üstüne kaç yazı yazmışım saymaya utandım şahsen ama bu sene hem iş hem yüksek lisansı beraber götürmeye çalışmamdan ötürü aktif olamadım. Hele o yüksek lisans yok mu o yüksek lisans... Beni öyle sıktı öyle bunalttı ki özel hayat diye bir şey bırakmadı. Zaten yıl sonu yazısında anlatacağım bunları inşallah. Yani nasıl oluyor anlamıyorum. Her sene başı hedef belirliyorum artık blogda daha aktif olacağım diye ama her sene bir meşguliyet oluyor. Hem de her sene bir öncekinden daha meşgul oluyorum. Üniversitede kendimi çok işim var diye yakınan halim karşıma gelse "Bunlar daha ne ki, sen bir de lisansüstünü, iş hayatını gör." derdim. 
  2021 yılında blog yazmak da biraz nostaljik kalıyor ama ben genelde uzun yazıların insanıyım biliyorsunuz. O yüzden Instagram açıklamaları falan beni kesmiyor. İlla her detayına kadar ineceğim. Beni zaten reelde tanıyanlar bilir. Birine bir şey anlatırken bile Kavimler Göçü'nden başlıyorum anlatmaya. Bazen ben bile "Cidden buradan başlamadan direkt sadede gelemez miydim?" diye düşünüyorum ama napim detaycılık ve mükemmelliyetçilik var serde. Mizaç çok zor değişiyor. 
 Mesela benim blog içerik taslaklarında bir sürü yazı var. Ama mükemmeliyetçi olduğum için özenerek yazacağım bir zaman dilimini bekliyorum ama tahmin edersiniz ki öyle bir zaman hiç gelmiyor. Mükemmel, iyinin düşmanıdır diye boşuna dememişler. 1 seneden fazla bekleyen yazı fikirleri var yahu kafamda el insaf. Pes yahu pes.
  Hani viral olan bir video diyalogu var ya :
" -Düzelicez inşallah bee.
  -Ne zaman baba mezara girince mi?
  - Şu olaylar bir bitsin"
   Bu konuşma = Hayatımın özeti

    Ama iyi kötü yazıyoruz bir şeyler. İyiki varsınız. Burası benim için özel bir yere sahip hayatımda. Çok küçük bir kitlemin olduğunu biliyorum ama bir şeyler yazmak onların başkalarında bir karşılığı olması güzel bir şey. 
  Bu blog benim için öyle bir hale geldi ki başıma iyi ya da kötü bir şey gelince sanki buraya yazmasam bir şeyler eksik olacakmış ya da beğenip beğenmediğim şeyleri yazmasam içimde kalacakmış gibi hissediyorum. Aslında bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi ondan da emin değilim. Çünkü bir hobinin zorunluluk hissi vermesi de pek sağlıklı değil esasında. Bu belki bazılarınıza tuhaf gelebilir ama size şöyle söyleyeyim. Ben bir Youtuber takip ediyorum. Kız bir anda Youtube'a uzun bir ara vermeye karar verdi, üstelik milyon takipçiye ulaştığı en zirve yaptığı döneminde. Sebep olarak da çok genç yaşta Youtube'a başladığını ve o mecra olmadan nasıl bir insan olduğunu bilmediğini, kendini tam anlamıyla tanımadığını söyledi. Yani tamam benimki onunki kadar değil. Çünkü ben onun kadar haftalık düzenli içerik yayınlamıyorum. Ancak 18 yaşımda başladım buraya yazmaya. Şimdi 24 oldum. Vakitsiz Kelimeler'e bir şey yazmadığım zaman bile yazmadığım için vicdan yapıyorum. Her deneyimimi burada yorumlamam lazımmış gibi hissediyorum. Farkındaysanız yazının başında bile kamuoyu açıklaması yapma gereği duydum. Bilemiyorum arkadaşlar. Aranızda psikolog falan varsa aşağıda yorumlara bu durumu yorumlasın shsfghsh Lütfen biri bana normal olduğumu söylesin.

  Kendi açımdan şöyle düşünüyorum. Hani Maslow'un "İhtiyaçlar Hiyerarşisi" var ya. Alt basamaktaki ihtiyacı karşılayınca bir üst basamaktaki ihtiyaçları karşılamak istiyorsunuz. En temel ihtiyaç yeme içme gibi, sonra güvenliğini sağlamak... Bilmeyenler için hemen alta koyayım.

  İşte siz benim bu piramite göre ait olma ihtiyacımı karşılıyorsunuz. Görmesem de bilmesem de ekranın karşısında birileri var ve benimle temasa geçiyor. Teknolojinin en sevdiğim yönü bu olabilir. Eğer akraba değilsek, okulda veya iş hayatında da tanışmadıysak biriyle iletişime geçmek çok zor. Ama bu mecra benzer kafada olduğum insanlarla etkileşime geçme şansı veriyor bana. Bir tık uzağımdasınız, mükemmel bir olay. 

   Ha kötü yorum hiç mi almıyorum, az da olsa alıyorum. Ama herkes beni sevse saçma olurdu zaten di mi, bu işin raconu bu.  İnanır mısınız bilmiyorum ama benim yorumlarımı beğenmeyip yine de merak edip yazılarımı okumadan duramayan insanlar var. O zaman da şöyle düşünüyorum demek ki beni sevmeyen biri bile ne olursa olsa görüşümü merak ediyor. Bu bile beni demoralize değil, moralize ediyor. Demek ki diyorum bir şeyleri doğru yapıyorum. Bu asla bir kibir değil, blogumun yapısına dair yaptığım bir analiz. Birisi bana şunu şöyle yap, şu yazıyı yaz, şunu demesen daha iyi olurdu, bu düşüncen yanlış dese bile ben yine kendi bildiğimi okuyorum. Çünkü her zaman dediğim gibi: Burası benim kişisel blogum. Bu tavır biraz şey gibi: Misafirliğe gidip ev sahibinin evini beğenmeyip evin düzenine karışmak gibi. 

   Son olarak beni yıllardır takip eden, benden yazı bekleyenler...Bu devirde Youtube videoları, kısa Reels videoları dururken siz yüzünü bile görmediğiniz birinin uzun uzadıya yazılmış yazılarını okuyorsunuz. Tüketimin hat safhaya çıktığı şu devirde siz burada hala eski usüle devam ediyorsunuz. Ha bu arada mesela ben de uzun yazdığım gibi uzun yorum okumayı da severim ama bu konuda kendimi soyu tükenmekte olan bir insan türü olarak görüyordum. Mesela benim çevremde en yakın arkadaşlarım da dahil bu tarz birini bulmak zor.  Ama sizler de aynı bu yazıyı okuduğunuza göre benim gibisiniz.  Instagram üzerinden blogdan geldiğini söyleyen çok DM mesajı alıyorum. Üşenmeyip baştan sona okuyorsunuz, sıkılmadan katlanıyorsunuz bana. Bence hak etmiyorum ama teşekkürler. Hayatıma değdiğiniz için, mesajlarınızla, yorumlarınızla ilgi gösterdiğiniz için, motive ettiğiniz için. 
  
  İnşallah bundan sonrası için notlarıma aldığım yazı fikirlerini de düzenli olarak yayınlayabilme temennisiyle yazıyı burada bırakıyorum.
  Görüşmek üzere,
  Kendinize iyi bakın!
 

16 Ağustos 2021 Pazartesi

Heyecanla Beklediğim 2021-2022 Kore Dizileri

 Eveeeeeettttt, herkese merhaba

 Öylesine bir içimden geldi. Aslında bu yoktu, bu yoktu, içimden geldi. 

  Niye mi? Son zamanlarda doğru dürüst K-drama yorumu yazmamamdan da anladığınız üzere beni heyecanlandıran bir K-drama çıkmıyordu. Yani bakıyorum konu kötü, konu güzel olsa sevdiğim oyuncular yok. Tamam kabul izleyecek vaktim de yoktu ama gerçekten heyecanla izlettiren bir dizi olsa çok meşgul de olsam izleyebiliyorum. En son Start Up dizisinde böyle bir heyecanla izleme durumu yaşamıştım. Yani dizinin güzel olması başka bir şey, heyecanlandırması bir beklenti içine sokması da ayrı bir şey. Anlatabiliyor muyum? Bazen sıfır beklenti içinde olduğun bir şeyi beğenebilirsin ama seni heyecanlandırmaz falan da filan. Cart curt. Aman ne çok konuştum ya.

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Telefon Geçmişim | Kullandıklarım, Eskiyenler, Bozulanlar, Çığlıklar Yardım Çığlıkları

 


Herkese upuzun bir aradan sonra kocaman bir merhaba!

 Ooo blogun şifresini mi hatırladın diyenleri duyar gibiyim. Ufak bir sinir stres topuna dönüştüğüm bir dönem geçirdim. Bunlardan belki de beni en çok zorlayanı telefonumun bir anda kafayı yiyip açılmaması oldu. Aman canım sen de bu mu dert diyebilirsiniz ama bütün her şeyi telefondan yapan bir insan olarak her şeyimi kaybetmiş gibi dımdızlak ortada kaldım. Bütün şifrelerim, WhatsApp mesajlarım,önemli belgelerim ve dosyalarım, aklınıza gelebilecek her türlü önemli şey, hepsi gitti. Neyse o konuya geleceğim ama önce kasedi biraz başa saracağım. Bütün telefon kullanma geçmişimden sizlere bahsetmem ve canım yadigarımın bana attığı son vurucu darbeden bahsedip içimi dökmem lazım. 

 Ben bugüne kadar sadece üç telefon kullandım ki birkaç gün önceye kadar sadece iki telefondu. 

  Arkadaşlar ben ilk telefonumu lise 1 bittikten sonra yaz tatilinde aldım. Daha doğrusu alındı. Çocuklar Duymasın'daki Havuç gibi telefon da telefon diye tutturmuştum ki ama çok haklıydım. Lisede telefon mutlaka lazım oluyor. Bizimkiler de bilmiyorum maddi durumdan dolayı mı yoksa telefon bağımlısına dönüşmememi istediklerinden mi bilmiyorum almadı lise 1'in sonuna kadar. Üç yaşında tableti olan vs 15 yaşında telefonu olan ben, düşünün yani. Arkadaşlarımın da kalemli kenarları kırmızı şeritli dokunmatik Nokia telefonları var.- o zamanın meşhur telefonu- Bir de onları görüp özenince sormayın gitsin halimi. Hatta bir gün ne yaptım varya. Okul çıkışı acayip bir yağmur bastırdı ve arkadaşımla durakta otobüs beklemekten ağaç olduk. Arkadaşımın annesi onu arayıp bilgilendi mesela. Ben de kendim ailem için içimden oh diyorum beni merak edin de görün gününüzü diyorum. O sırada da arkadaşımla kulaklığını paylaşıp Alexander Rybak dinliyoruz. Eurovision'da birinci olunca diğer şarkılarına da sarmıştı arkadaşım ve bana da dinletiyordu. Ve cidden o ambiyans çok güzeldi,bak hatta hatırladım diye gözlerim doldu şu an. Neyse otobüs gelmeyince dedik bunun geleceği yok. Bari yolun kenarlarından dikkatlice yürüyüp iki üç durak ileri gidip başka otobüse binelim. Şemsiyeye iki kişi kafamızı sokup ama yarı ıslanarak ilerideki durağa yürüyoruz. Bir yandan koşuyoruz ki bir an önce durağa gidelim de iyice ıslanmayalım diye. Bir yandan da koşarken halimize kahkahayla gülüyoruz. Neyse gittik, diğer otobüse binip evin durağında indim ama nasıl yavaş yavaş yürüyorum. Sırf annem merak etsin de benle iletişim kuramadığına pişman olsun diye. Aklım sıra bana telefon almadıkları için cezalandırıyorum. Neyse yavaş mavaş yol bitti, eve vardım. Annem kapıda bekliyor. Beni görür görmez "Nerdesin sen? Çok merak ettim." dedi telaşlı bir şekilde. Ben de durur muyum tabi verdim yol boyunca kafamda kurduğum cevabı: "Eee naparsın işte, bir telefonum olsaydı arayıp sorabilirdin."Bunu duyan annem hemen yumuşadı ve "Ayy canım benim alacağım sana telefon merak etme." dedi. İçimden pis pis sırıtıyorum tabi. Neyse sonra bir gün babam elinde bir kutuyla gelmişti. Anladım tabi telefon aldığını. Çok sevinmiştim o gün. Böylece ilk telefonum Nokia C6-01 olmuştu. 

 Gerçekten çok işlevsel bir telefondu. Şimdi düşünüyorum da aşırı küçük bir telefondu ama ona sahip olduğum zamanlarda benim için boyutu gayet idealdi. Hani Room diye bir film var ya. Çocuk doğduğundan beri bir odanın içinden başka bir yer görmemişti de kurtulduktan sonra odaya geri gelip baktığında "Burası ne kadar küçükmüş." diye şaşırmıştı. O duruma benzetiyorum ben bu durumu. Film falan izleyebiliyordum 720p kalitesinde. Youtube'dan video indiriyordum. Hatta sonra lisede kızlara indirdiklerimi izletiyordum. Düşünün bloggerlık ta o zamandan içimde varmış. Hatta lise yıllığımda şöyle bir şey yazar: "Senin telefonundaki video kalitesini kimsede görmedim ben." Benim baya baya işimi gördü o telefon. Tek eksiği bana göre yazıları odaklayamamasıydı. Gel zaman git zaman Nokia battı. Yalnız koskoca Nokia'nın geldiği hal. Eğer marka batmasa şu an nasıl bir konumda olurdu, gerçekten çok merak ediyorum. Neyse, benim telefonda ufak ufak eksiklikler baş göstermeye başladı. Mesela Whatsapp'tan şu tarihten itibaren telefon uygulamayı destekleyemeyecek diye uyarı geliyordu. Yani bir nevi yeni telefon almaktan başka çarem yoktu. 

  Üniversite 1'de KYK bursunu tam 6 ay yemeden içmeden biriktirdim. Altı ay o burs parasına hiç dokunmadım. Bir an önce zaman geçse de para birikse diye bekliyordum. Yani düşünüyorum da niye annemden ödünç para istemediysem. Sonra öderdim ama cidden biraz kimseye yük olmak istemeyen bir yapım var. O zamanda telefonu mutlaka kendi paramla almalıyım diye takıntı yapmıştım. Aldım da zaten. Samsung Galaxy Note 5.  Tam 2400 TL'ye almıştım. Amiral gemisi bir telefonu alabildiğim fiyata bakın. Gerçi o zamanın parasında da 2400 TL çok bir para demekti. Birine desem çok pahalıya almışsın derdi. Ama şimdi olsa sudan ucuz gibi gelir. 

  Canım Note 5'im ya... Arkadaşlar telefon sağ kolum gibiydi. Her işimi görüyordu yahu. Boyutu, kalemi, kamerası, ekran kalitesi, optimizasyonu harikulade bir telefondu bence. Yaklaşık 6 sene kullandım. Hatta bozulmasaydı yeni telefon alıp Note 5'i anneme verecektim. Ee tabi sonlara doğru eskitme politikası başlamıştı. Güncelleme almıyordu. Ama güncellemeler çok da umurumda değildi. Beni asıl zorlayan kısmı telefonun 32 GB olmasıydı. Asla yetmiyordu asla. Siliyorum siliyorum ertesi gün hafıza yine doluyordu. Bir süre sonra da kendi kendine bir anda dolma ve boşaltma yapmaya başladı. Yani sabah bir kalkıyorum 700 MB boş. Gün içinde kullanırken 100 MB yer boş kalıyordu. Vsco'dan bir fotoğrafa efekt yapınca veya 3 tane screenshot alınca sanki büyük bir şey yüklemişim gibi hafıza doluyordu. Son zamanlarda nefretlik gelmeye başlamıştı sırf bu yüzden. Hafıza dışında şikayet ettiğim pek bir şey yoktu açıkçası. Ama canım yadigarım bana bir kazık attı ki hançer yarası değil domdom kurşunu. Hemen anlatıyorum. 

  Şimdi ben bir gün Trendyol'da indirim zamanı favorilerimden birkaç ürün düşünce alışveriş yapmıştım ama nasıl mutluyum varya. Neyine mutluysan bu kadar gerizekalı. Aylarca fiyatının düşmesini beklediğim ürünler sonunda düşmüş. Sipariş vermişim, bir an önce gelmesini bekliyorum. Yine o sahurda kargo hareketlerine bakıp telefonu bıraktım ve öbür odada bir işimi halledip geri döndüm. Ne olsa beğenirsiniz? Telefonu elime aldım açılmıyor. Her şeyi denedim. Bütün yan tuşlara aynı anda bastım, şarja taktım. Telefon asla ama asla yaşama belirtisi göstermiyor. Başımdan aşağıya kaynar su dökülmeye başladı. 

  Aklım almıyor abi. Ne yere düşürdüm ne suya değdi ne de telefonda bir donma kasma vardı. Her şey ama her şey gayet normaldi. İki dk diğer odaya gidip geldim telefon iflas etmiş. Tabi nasıl moralim bozuk anlatamam. Yarın bir de 17 günlük tam kapanma başlıyor. Buyur bir de buradan yak. Servise ya da tamirciye de götürüp baktıramam; o gün tam 8  tane dersim var. O mutlu halimden eser kalmadı. Tam kapanmanın benim telimin bozulduğu güne denk gelmesi asıl beni yıpratan şey oldu, elimi kolumu bağladı çünkü. Neyse dedim yatıp uyuyayım belki o arada kendine gelir. - saçmalığa bakın- Uyudum uyandım yine açılmıyor. Evdekilere dedim açılmıyor ben ne yapim bana bir akıl verin. Dediler sen ilk iki dersi iptal et, tamirciye git. Dersi daha sonra telafi etmek üzere iptal ettirdim. Eve en yakın telefoncuya götürdüm bana diyorki düşürdün mü falan. Diyorum hayır. Evde küçük çocuk falan var mı? Hayır, diyorum durduk yere oldu. Ama kadın bana inanmadı gibi. Dönüp dönüp soruyor bir şey mi oldu diye. Neyse bir adamı aradı gel bak diye. Adam geldi teli şarja taktı. Dediki şarj oluyor ama çok az şarj çekiyor. Arkasını açıp bakmamız lazım ama o da en az 2 gün alır. Arkasını açmak için önce ısıtıyoruz, sonra biraz bekliyoruz falan filan. Tam kapanmada olduğu için yetişmez dedi tamiri. Tabi ben yıkıldım o an. En yakın servisin nerede olduğunu sordum. Aşırı uzak bir yer dedi. Atandığım yerin gelişmiş görünümlü gelişmemiş bir yer olduğu bir kez daha tokat gibi çarptı bana. Ben bir sim kart iğnem bile olmadığı için adama sim kartı çıkartırıp eve dönüyorum. 

  Öyle bir çıkmazın içine girdim ki ben napıcam her şeyi telefondan yürütüyorum diye düşünüp duruyorum. Her şeyi geçtim okulun WhatsApp grubu bile çok önemli. Müdür bir program atsa haberim olmayacak. Abartmıyorum odanın halısına yatıp ağladım. 

  Çilem burada bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Şimdi ikinci çileli part başlıyor.

  Benim o gün yüksek lisanstan bir dersimin vizesi var. Ödevi 1 hafta önceden yapmışım sadece verdikleri tarihte 1 saat içerisinde sisteme ödev dosyasını yüklemem gerekiyor. Bilgisayardan sistemi açtım ve sınav açılmış gözükmedi. Birkaç kez sayfayı da yeniledim. Sistem hala açılmış gözükmedi. Arkadaşıma Pc'den DM attım sistem açılmamış diye. O da sınavı unutmuş meğerse ben diyince hatırladı. Onda da açılmış gözükmemiş bana dedi ki açılınca haber ver. Durumumu anlattım ve bana güvenme sen bana haber ver dedim. Sınavın bitmesine 15 dk kala kız bana hem mail atmış, hem DM'den mesaj atmış sistem açıldı diye. Ama PC'de bildirim özelliği olmadığı için o an göremedim mesajı. Birkaç dk geç gördüm ama iş işten çoktan geçmişti. Telefonum olsa bildirim ekrana gelir, sesi çıkar ne bilim işte bir şekilde eş zamanlı fark ederim. Anlayacağınız sınava da girmemiş gözüktüm. Düşünün kendi arkadaşım benim sayemde hatırlayıp sınava girdi ama ben o sınava kendim giremedim. Hocaya mail attım durumumu. Mazeret sınavına girmem gerektiğini, resmi olarak sınava girmemiş gözüktüğüm için yapabilecek bir şeyinin olmadığını söyledi. Hoca da üzüldüm falan diyor ama istese bence notumu verebilir ama eski zamanın disiplinli hocalarından. Yapmıyor bir güzellik işte. Mazeret sınavı için talep oluşturdum ama ne ret var ne onay. Dersten kalacak mıyım diye düşünüp duruyorum kara kara. Oraya buraya mail atıyorum ama çok geç cevap geliyor. Dua ediyorum, Allah'tan ümit kesilmez. Siz de bana dua edin.  İşte telefonumun aniden bozulması bana bir dersten kalabilme tehlikesine sebep oldu.

Bu arada derslerim başlamadan gittim ana caddeye çıktım. Başka bir telefoncuya gittim o da bir cihaza taktı. Dediki bunun anakart gitmiştir, geçmiş olsun. Mecbur kapanma başlamadan civardaki telefonculara gidip telefon baktım ama hep orta segment telefon satıyorlar. Adamın biri burada öyle telefonlar bulamazsın, bilmem ne AVM'sine gitmen lazım dedi. En yakın Avm de çok uzak kalıyor. Gidip gelene kadar ders başlar, zaten yorulmuşum. Bir de orucum. Çaresiz bir şekilde eve döndüm. 

 O gün varya cidden çok kötü bir gün geçirdim. Resmen bir imtihan yaşadım, sabrım sınandı. Çok çok üzüldüm. Hala da üzülüyorum. Yıllarca sakladığım tüm verilerim silindi. Bir fotoğraflarımı yedeklemişim onlar kurtuldu ama kim tek tek onları geri yükleyecek şimdi. Ay bir de o gün içim kan ağlaya ağlaya 6 ders verdim. Ne zordu bir gündü bilseniz? Öğretmen olmanın handikapı da bu sanırım, çok üzgün bir olay da yaşasan bunu çocuklara yansıtmamaya çalışarak her şey yolunda gibi ders anlatmak. 

  Annemin takoz telefonuna sim kartını taktık zor bela. Annem de kıyamam ben üzüldükçe o daha da üzüldü. Kadın telefonundan vazgeçti benim için. Mecbur onun Whatsapp'ını silip benimkini yükledik. Annemin telefonuyla hayatta kalmaya çalıştım ama o da bir yere kadar. Zaten içimden diyordum işe girdiğim zaman biriktirdiğim parayla kendime yeni bir telefon alacağım diye. Ama ben iyice araştırıp bu yaz telefon alacaktım. Baktım ki iş başa düştü başladım modelleri araştırmaya. Ama böyle bir araştırma yok. İzlemediğim telefon karşılaştırma videosu, kutu açılım videosu kalmadı. - çünkü mükemmelliyetçilik- En çok da yabancı videoları izledim ve bana en uygun olan telefonun Samsung S21 olduğuna karar verdim. Annemle ablam aşırı garantici olduklarından dolayı yüksek fiyatlı bir ürünü internetten almamam gerektiğini söyledi. Bence bekle acele etme gider görür alırsın, dediler. Ben de arkadaşlarıma sordum onlar da bana bilgisayar bile aldıklarını söyledi. Aileme dedim " Bu sefer sizi dinlemeyeceğim. Kendi aklımla hareket edeceğim!" dedim. Çünkü son zamanlarda ne zaman onların aklına uysam hep pişman olmaya başlamıştım. Ama dedim ki Trendyol'da bayram indirimi olur biraz bekleyeyim. Sonra telefonun fiyatı arttı. Bir de buna sinir oldum, niye bekledim de almadım diye. Sonra ben başladım döviz kuru takip eder gibi telefonun fiyatındaki dalgalanmaları takip etmeye. Bir sabah kalktım yine klasik Akakçe'de en ucuz nerede ona bakıyorum. Baktım ki Gittigidiyor' da düşmüş. En ucuz fiyatına göre yine daha pahalı ama bunun altına uzun süre zor düşer aldın aldın yoksa annenin takozuna kaldın kızım, dedim kendime. Ki onu almaya çalışmakla da ayrı bir sabrım sınandı. Bir kartım eski telime bağlı olduğundan ödeme yapamadım, diğer kartımın İnternet limiti yetersiz, bankayı aradım limit arttırdım, onaylandı ama denedim hala ödemeye limit yetersiz dedi. Neyseki ablamın kartından hallettik yoksa hem stokları bitecekti hem de kargo belli bir saatten sonra alırsam bayramdan sonrasına kalacaktı.

 Ertesi gün aynı saatlerde telefon kargoyla geldi Bizimkiler de internetten telefon almanın korkulacak bir şey olmadığını anlamış oldu. Ne yalan söyleyeyim ben bile bu kadar hızlı ve sağlam şekilde elime ulaşacağından emin değildim. Eğer gidip bir mağazadan alsaydım 2000 TL daha fazla ödeyecektim. Bundan sonra tüm elektronikleri gönül rahatlığıyla internetten alabilirim. 



  Çalışan birisin, neden İPhone değil de Android Samsung aldın diye düşünebilirsiniz. Ben de kimden ne almalıyım diye öneri istesem hep İPhone 11 'i al dediler. Hatta biri kamerası iyi olsun istiyorsan İPhone al dedi. Halbuki Samsung' un kamerada geri kalır yanı yok. Birisi bence İPhone çünkü daha havalı oluyor dedi. Halbuki benim amacım "Aaa şunun telefonuna bak" dedirtmek değil. Severek kullanabileceğim işlevsel bir telefon kullanmak. Bir de Samsung S21, her türlü İPhone 11'den daha iyi. İsterseniz tüm özelliklerini karşılaştırabilirsiniz. Sadece insanların kafasında böyle bir algı oluşmuş. Bu telefonun alternatifi İPhone 12 olabilir ama yine de ondan öne çıkan çok özelliği var bana göre. İzlediğim kamera karşılaştırmalarında da S21 açık ara öndeydi. Ve yorum yapanlar eğer evde Apple ekosisteminiz varsa Apple ama yoksa Samsung diyordu. E benim de Apple ekosistemim falan da yok. Bir de nereden baksan 3500 TL daha pahalı fiyata satılıyor. Niye sırf bir marka adı farklı diye o kadar fark ödeyeyim ki dedim. Ve S21'de karar kıldım. 

  Telefonu görür görmez ilk tepkim ise "Vavvv" oldu. Ekran çok pürüzsüz, akıcıydı ve tasarımı çok tatlıydı. Tabi alışık değilim böyle bir şeye. Ben Note 5'i kullanırken dünya telefon teknolojisinde çağ atlamış. En sevindiğim şey ise kamerasının 8K video çekebilmesi ve portre moduna sonunda kavuşabilmem oldu. Ve bir sürü yenilik. Ha dezavantajlı yönleri de var mı var. Mesela Note 5'e göre ekran eninden daha dar. Bu da gözüme telefonun çok ince ve uzun gözükmesine sebep oluyor ama zamanla insanın gözü de alışıyor. Aslında normal telefon ebatı bu ama ben yıllarca büyük telefon kullandığım için yadırgıyorum. Şimdi kendisiyle kaynaşma aşamasındayız. Eğer ileride telefon almak istiyorsanız ve benim gibi arada kalıyorsanız yardımcı olabilmek için bir uzun kullanım yazısı yazabilirim. Ha diyorsanız ki bu piyasada nasıl alalım. Çok haklısınız ki eminim beni takip eden okuyucularımın çoğu öğrencidir. Ben de o yollardan geçtim ve çok iyi anlıyorum sizi. Ama öğrencilik de bir gün bitiyor. Ve yaşıt olduğum hatta benden daha büyük okuyucularımın olduğunu da biliyorum. O yüzden eğer aklınızda S21'le alakalı sorular varsa sormaktan çekinmeyin. Hatta keşke benim de sorabileceğim biri olsaydı da dilini bile bilmediğim Hintçe, İspanyolca gibi videolar izlemek zorunda kalmasaydım.

  Velhasıl işte böyle dostlar hala eski telefonumla kaybettiğim verilerin eksikliğini hissediyor hala dersten kalıp bir daha mı o dersi almak zorunda kalacağım diye üzülüyorum. Bir yandan da yeni telefonumla kaynaşmaya çalışıyorum. Hayat böyle işte. Bir anda mutluyken başınıza gelen ani bir olayla bütün mutluluğunuz yerle bir olabiliyor. Ha cana geleceğine mala gelsin olayı doğru. Ne dertler var ben benimkine dert demeye utanırım ama şu da bir gerçek ki daha büyük dertler var diye benimkisi de bana üzüntü vermekten vazgeçmiyor. Üzülmeden edemiyorum çünkü. 

  Ve yazarken şunu fark ettim de telefonlarımla anılarımı bağdaştırmışım resmen. Her telefonun bana hatırlattığı dönem var. Nokia C6-01 bana lise yıllarımı hatırlatırken Note 5 üniversite yıllarımı hatırlatıyor. S21 ise iş hayatıma eşlik edecek. Ve üçünün de ortak noktası hep belli bir dönemin ilk senesinin sonlarına doğru almam. Nokia'yı lise 1'in sonunda Note 5'i üniversite 1'in sonlarında ve yeni telefonumu da iş hayatımın ilk yılının sonlarında aldım. Bu örüntüyü nasıl denk getirmişim ben bile hayretteyim şu an. 

Ay yine kafanızı çok şişirdim, kusura bakmayın ama yazarken bir rahatlama gelmedi de değil hani. Çok şükür yine kendi terapimizi kendimizi yazıya dökerek uyguladık. 

 Hadi hoşçakalın millet! 

 Arayı açmadan görüşmek üzere! 

21 Şubat 2021 Pazar

Tek Başına Yaşamak | Nasıl Bir His?

 Herkese Merhaba,

  Nasıl Bir His yazı serisinin ikinci yazısını yazıyorum. Aslında üçüncü yazısı olması gerekiyordu. Ama okuyanlar bilir ki serinin ikinci yazısı olan "Kiracı Olmak"ta ev sahibine biraz kızmış, söylenmiştim. Ancak sonra lokma yapıp bize getirdi. Ben de bu sefer vicdan yaptım ve yazıyı sildim. Dolayısıyla bu yazı serinin ikinci yazısı oluyor.

7 Şubat 2021 Pazar

Hospital Playlist Dizi Yorumu


 Herkese yeni bir yazıdan merhaba!

 Hazır okullar tatildeyken ben bir daha böyle bir boş zaman bulamam diyerek izleme listemde olan birkaç diziyi aradan çıkartmak istedim ki bu listenin başını da Hospital Playlist çekiyordu. 2.sezonunda 2021'in bahar aylarında çıkacağını öğrendiğimden dolayı sezonlar arasına çok boşluk da girmez diyerek diziye gömüldüm. Şimdi elimden geldiğince ve bu sefer çok da destan yazmamaya çalışarak diziyi yorumlamak istiyorum.

1 Ocak 2021 Cuma

2020 ve Ben | Neler Olmadı ki?

  2021'nin ilk gününden herkese merhaba!

  Bugün 3.kez yıl sonu yazımı yazıyorum. Hatta keşke diyorum blogu açtığım ilk seneler de yazsaymışım. Çünkü eski yıl sonu yazılarımı okuduğumda hayatımdaki gelişimleri gördükçe çok mutlu oluyorum.