Sorry for Your Loss'u izleme
hikayem biraz tuhaf. Facebook yıllar önce çok aktif kullandığım ve herkes gibi benim de akraba üyelerinin keşfetmesiyle artık orta yaşlı
akrabaların sosyal medyası olarak gördüğüm bir platform haline gelmişti. Dolayısıyla dizi yaptığını ilk duyduğumda sıradan bir dizi
olacağını düşünmüştüm ki ben bu diziyi Filme Gitmeden Önce'nin videosunda gördüm. Videoya tam bir önyargıyla tıkladım ama videodan sonra diziyi izlemek istedim. Çünkü dizinin kaliteli olduğundan
bahsediliyordu ve çok hoş anlatılmıştı. Konusu ise tam da izlemek
istediğim türdeydi. Diziyi izleyebilmek için tek sahip olmanız gereken
bir Facebook hesabı. Tabi Facebook'da çeşitli altyazılar olsa da Türkçe altyazı
yok. Ama üzülmeyin malum sitelere Türkçe altyazılı hali düşmüş durumda. Yalnız neden kimse bu diziyi konuşmuyor? Daha çok konuşulmasını isterdim açıkçası. Diziyi yorumlayanlar da sınırlı sayıda.
Sorry for Your Loss'un konusu şu şekilde: Leigh'in ( Elizabeth Olsen) kocası
ani bir şekilde hayatını kaybediyor. Ve biz Leigh'in bundan nasıl
etkilendiğini hatta sadece Leigh'in değil ailesinin ve kocasının
ailesinin de bundan nasıl etkilendiğini izliyoruz. Yani kısaca dizi ölümün geride
kalanları nasıl etkilediğine ve insanların bu acıyla yaşamaya nasıl devam
ettiklerine bir ayna tutuyor.
Demiştim ya Filme Gitmeden Önce'nin videosunda yorumunu izlemiştim diye. Orada geçen şöyle bir cümle vardı: “ Dizi duygu sömürüsü yapmıyor.” O kadar haklı bir tespit ki anlatamam. Bence dizinin olayı da bu zaten. Durumu ajite etmiyor. Seyirciyi ağlatmaya çalışmıyor. "Bakın millet dünya üzerinde böyle bir olay var ve insanların başına bunlar geliyor ve hayatları genellikle şu şekle evriliyor."diyor.
Demiştim ya Filme Gitmeden Önce'nin videosunda yorumunu izlemiştim diye. Orada geçen şöyle bir cümle vardı: “ Dizi duygu sömürüsü yapmıyor.” O kadar haklı bir tespit ki anlatamam. Bence dizinin olayı da bu zaten. Durumu ajite etmiyor. Seyirciyi ağlatmaya çalışmıyor. "Bakın millet dünya üzerinde böyle bir olay var ve insanların başına bunlar geliyor ve hayatları genellikle şu şekle evriliyor."diyor.
Açıkça konuşmak
gerekirse diziyi sırf bu yüzden izlemek istedim.Bu dizi benim için özel bir anlam teşkil ediyordu. Çünkü ben de babamı aniden bir trafik
kazasında kaybettim. Bundan blogumu açtığımdan beri ilk kez bahsediyorum.
Acıtasyon yapmak gibi olur diye bahsetmiyordum ama bu diziyi anlatırken
objektif konuşamazdım. Bazen efrafıma
baktığımda sanki bu acıyla yaşamak zorunda olan dünyadaki tek insan benmişim
gibi hissediyorum. Ve insan yalnız olmadığını bilmek istiyor bir yerde. Ayrıca şunu da fark ettim. İnsanlar dizinin altına hep bu tarz yorumlar yazmış. Yorum
yazanların çoğu çok yakını olan birini kaybetmiş ve bunu dile getiriyordu. Anladım
ki yalnız olmadığını bilmek isteyen tek kişi ben değilim. Benim gibi olan çoğu
insan bu diziyi bir ilaç niyetine izlemek istiyor ve o psikolojiyi gerçekten
çok iyi anlıyorum.
Neyse ben diziyi
izlemeye başladıktan sonra davranışlarımın yüzde 80'nini Leigh'de gördüm. Gerçekten
bu konuda diziyi takdir ettim. Çünkü olanı göstermiş. Özellikle bazı cümleler
nokta atışı niteliğindeydi. “Evet işte tam olarak bu, ben de böyle hissettim/ hissediyorum..” Kalan
yüzde 20'lik kısım tamamen ABD ve Türkiye arasındaki kültürel farklılıklardan kaynaklanıyordu. Yani mesela kadının yaptığı bir şey var, onu Türkiye’de yapamazsın
yani. Ancak sonuç olarak ölümün getirdiği öfke, çaresizlik, keder, bunalım evrensel.
Ve hayatını kaybeden kişiye olan yakınlık derecenize göre çeşitli yönlerden
etkileniyorsunuz. Dizi bunu gerçekten çok iyi göstermiş, ölen kişilerin
yakınlarını iyi gözlemlediklerini düşünüyorum. Mesela her bölüm Leigh'in Matt'le ilgili başka bir şeyi düşündüğünü ya da ne çeşit farklı tepkiler oluşturduğunu görüyoruz. İlk bölümler çok daha kızgın olan Leigh'in bölümler ilerledikçe yaşadığı değişimi görüyoruz. Ve dizi şunu çok iyi gösteriyor: Acı zaman geçtikçe katlanılabilir oluyor ama hiçbir zaman geçmiyor.
Dizi 10 bölüm ve her bölüm 30 dakika. Ben dizilerdeki bu 30 dakika olayını da çok seviyorum. Ne dertleri varsa cıvıtmadan dallandırıp budaklandırmadan 30 dakikada izletiyorlar. Ayrıca Elizabeth Olsen’ın rolünün hakkını verdiğini düşünüyorum. Yüz ifadeleri, beden dili, sahte gülümsemeleri, ruh halini çok iyi yansıtmış. Özellikle -mış gibi davranmalarıyla beni benden aldı.
Diziden muazzam tespitlere örnek vermem gerekirse:
Leigh'in başına böyle bir olayın gelebileceğine bir zamanlar ihtimal vermeyişi...
İlk zamanlar yanında olan kalabalığın sana teselli vermekten, senin üzgün hallerinden bunalıp onların hayatını da bir bakıma olumsuz etkilemenden sıkılıp bir an önce eski haline dönmeni beklemeleri....
Leigh'in başına böyle bir olayın gelebileceğine bir zamanlar ihtimal vermeyişi...
İlk zamanlar yanında olan kalabalığın sana teselli vermekten, senin üzgün hallerinden bunalıp onların hayatını da bir bakıma olumsuz etkilemenden sıkılıp bir an önce eski haline dönmeni beklemeleri....
Leigh mutlu gibi göründüğünde insanlar o gün gerçekten iyi olduğunu ya da durumu artık aştığını sanıyor.
Karakterimiz hem acı çekmek istemiyor hem de acı olmazsa ölmüş kocasının anısına saygısızlık yapacağını düşünüyor. Bu en büyük çıkmazlardan biridir malesef.
İnsanların bir süre sonra Leigh'e hayatına devam etmesi için alttan alttan mesaj vermesi ve bunun bir süre sonra can sıkması...
Ölen kişinin yakınları arasında geçen “ Benim acım daha büyük.” zırvalıkları... Hatta bunun alternatifi olarak birinin daha kötü bir şekilde ölen bir yakınını anlatıp sözüm ona " Senin kaybının o kadar da kötü olmadığı" alt mesajının verilmesi olayı var. Gerçekten karşılaştırma yapmaya gerek var mı?
Ara ara eşi hayatta
iken kısımlar gösteriliyor. Bu anlatım yöntemini zaten etkileyici bulurum
dizinin temasına da bu geri dönüşleri çok güzel yaymışlar. Kocası bizim için ilk
başta “Leigh'in ölen kocası” iken eski zamanları görmemizle "Matt" oluyor. Ki ben
Matt'in bu kadar derin bir karakter olacağını hiç düşünmemiştim bile. Hatta
bana Leigh’den daha derinliği olan bir karakter olarak geldi. Hayattayken
yaşadığı depresyon ve bununla verdiği mücadele beni çok etkiledi. Ciddi anlamda
kronik depresyonu olan insanlar üzerinde düşünmeme neden oldu.
Normalde bu tarz
dizi-filmlerde hayatını kaybeden kişinin yaşarken aşırı mutluyken bir anda
hayatının tepetaklak oluşunu gösterir. Herhalde eski ve yeni yaşam arasındaki
bu zıtlığın çok daha üzücü algılanacağını düşünüyorlar. Sorry for Your Loss'da
ise Matt ve Leigh'in birbirlerini sevseler bile mükemmel bir evliliklerinin
olmadığını, birtakım uyumsuzluklarının olduğunu görüyoruz. Bu çok realist
olmuş. Çünkü gerçek hayat tam da böyle bir şey. Ne olacak yani evlilikleri
mükemmel olmadığı için Leigh az mı üzülmüş olacak? Hayır tabiki. Ama daha
kalitesiz bir dizi olsaydı kesin öyle yaparlardı.
Dizinin 2.sezonu da gelecekmiş ama burada da bitebilirdi. Çünkü
anlatmak istediğini anlattığını düşünüyorum. 2.sezon olursa bambaşka bir konuya
evrilecek. Ki muhtemelen Leigh'in yeni bir ilişkiye başladığı falan anlatılır.
Genelde dizilerde böyle olur. Bakınız: 13 Reasons Why.
Sonuç olarak dizi böyle derin bir konuyu özenle ele aldığı için beğenimi kazandı. Tabiki keşke böyle olmasaydı dediğim senaryodan kaynaklı pürüzler oldu ama genele baktığımda kulvarında başarıyla öne çıkıyor. Umarım 2.sezonda çizgisinden çıkmaz. Kendinize iyi bakın!
haydaaa facebook dizi de mi yapmış...
YanıtlaSilAynen, onu da yaptı.
SilBugün bir yaşıma daha girdim. Kim ne yapacağını şaşırdı.
YanıtlaSilBu ne ki? Apple'da kendi dizilerini yapmaya başlayacakmış. Para nerdeyse onlar orada.
Sil