21 Şubat 2021 Pazar

Tek Başına Yaşamak | Nasıl Bir His?

 Herkese Merhaba,

  Nasıl Bir His yazı serisinin ikinci yazısını yazıyorum. Aslında üçüncü yazısı olması gerekiyordu. Ama okuyanlar bilir ki serinin ikinci yazısı olan "Kiracı Olmak"ta ev sahibine biraz kızmış, söylenmiştim. Ancak sonra lokma yapıp bize getirdi. Ben de bu sefer vicdan yaptım ve yazıyı sildim. Dolayısıyla bu yazı serinin ikinci yazısı oluyor.

  Yine blogumun düzenli takipçileri bilir ki atandığım yere yakın bir ev tutmuştum. Aslında tek yaşayacaktım. Daha sonra kardeşim de zorunlu stajını benim yaşadığım yere çok yakın bir yerden bulunca annemle o da benim eve geldi. Geliş o geliş. Bir daha da gitmediler. Çünkü onlar da benim yaşadığım evi ve muhiti çok benimsedi. Aslında bu ev, bizim İstanbul'daki evden çok daha eski ve daha az modern ama bizim eve göre çok avantajı da vardı. Mesela evde çok az toz oluyordu, böcek möcek neredeyse hiç olmuyor, daha sessiz bir yer, ev kışın daha iyi ısınıyordu, marketler ve pazar evin dibindeydi falan filan. Tebdili mekanda ferahlık vardır olayı da tecelli etti. Bir de tabi ablam zorunlu görevini doğuda yapıyor. Annemin bir çocuğundan ayrılmayı daha gözü yemedi bence. Biz de başladık işte üç kişi yaşamaya. Tabi her fırsatta "Şu şöyle olmayacak, bu böyle yapılmayacak. Niye? Çünkü burası benim evim."deyip durdum ama onlar benim gerçek kişiliğimi bildiği için darılıp gücenmediler ve gülüp geçtiler.😂

   Hani "kendinle date'e çıkmak" diye bir tabir var ya ben o kelimenin vücut bulmuş hali gibiyim. Bazı insanlara afakanlar basar, kendini dışarı atmak, kalabalıklarla buluşmak ister. Ama ben bir günün sonunda ne yapmış olursam olayım, odamda güzel bir ortam oluşturup bir kitap okumadan, güzel bir video izlemeden, kişisel defterime ya da bloguma yazı yazmadan kendimi rahatlamış hissedemiyorum. Çoğu insanın aksine ben kendi kendime zaman geçirmekten hoşlanıyorum ve kuru kalabalıktan hoşlanmıyorum. Bu yüzden aslında hep içimde bir tek yaşamayı deneyimleme isteği vardı. Acaba nasıl olurdu diye kafamda hayaller kurardım. Tabi gidip de ailene "Ben ayrı eve çıkıyorum, hadi bys öptüm" diyemezsin. Hem yemez, sıkar biraz hem de sırf bunu deneyimlemek için masrafa girmem. Çünkü tek yaşamak kirası, elektriği, suyu, doğalgazı, alışverişi derken ayrı bir masraf. Bir de sırf kendime macera aradığım için böyle bir şeye kalkışmazdım tabi. Atanmak işte tüm bunların kapısını açıyor bir yerde. Mecbur kalıyorsun ama güzel bir mecburiyet. Tabiki bu atandığınız çevreye göre de değişir, herkesin deneyimi bir olmaz orası ayrı. Ha şunu da söylemek istiyorum aile birliğine de çok önem veren biriyim. Ailemle birlikte yaşamakla ilgili bir sorunum yok. Sadece kendimle başbaşa olmayı da seviyorum. Onu da seviyorum bunu da yani. İkisini de birlikte sevebiliriz bence. 😅

  Neyse işte yarıyıl tatilinde İstanbul'a geri dönmek zorunda kaldık. Annemle kardeşim hala orada kalmak zorundalardı ama ben okullar açılacağı için eşyalarımı toplayıp geri döndüm. Ve tam bir haftadır tek başıma yaşıyorum. Daha önce de tek başıma kaldığım günler olmuştu ama üç gün falandı en uzunu ve aynı koşullar altında değildim. İlk kez bu kadar süre yalnız yaşadım ve bir müddet daha böyle olacakmış gibi gözüküyor. Lafı çok uzattığımın farkındayım, nasıl bir his olduğuna gelirsek...

   Bana en çok sorulan soru şu: Korkmuyor musun? Bu soru artık sinirlerimi bozmaya başladı. Çünkü sürekli böyle bir soru sorulunca insanın beyni şöyle çalışıyor. "Allah Allah...Korkmam gereken bir şey var ama ben gözden kaçırıyorum galiba." ya da normal olanın korkmak olduğu algısı yerleşiyor beyne. Bazı insanlar üç harflilerden falan korkuyormuş, dedim sus sakın benim aklıma sokma öyle şeyler. Düşünmediğim sürece beni rahatsız etmez. Ben daha çok "Ya hırsız girerse?"diye korkuyorum ama o da aklıma geliyor ve 1 dakika falan rahatsız ediyor beni, sonra çoktan uykuya dalmış oluyorum. Tabiki hayatta her şey olabilir ama hırsızın gireceği varsa ailem benim yanımda yaşarken de girebilir. Yatmadan birkaç dua edip yatıyorum. Başka ne yapabilirim? Dün bir ses geldi mesela, aha dedim hırsız. İşte korktuğum oldu. Sonra fark ettim ki üst kattakilerden gelen sesmiş. Neyseki bunu kısa sürede fark ettim de paranoyadan kurtuldum. Stefan Zweig'ın Korku adlı hikayesini okudum birkaç ay önce ve orada asıl tehlikeli olanın korkunun kendisi değil korkmaktan korkmak olduğu çok güzel bir şekilde işlenmişti. Bence çoğu insan korkudan değil korkmaktan korkuyor. Mesela bir keresinde bir akrabamızın ailesi şehir dışına gideceği için evde yalnız kalması gerekiyordu. Dışarıdan bakıldığında benden çok daha cevval bir kız gibi gözüküyordu ama tek yatmaktan korktuğu için akşamları bizde kalmıştı. Onun gibi bir kızın korkacağı hiç aklıma gelmezdi. Böyle örnekler de aklıma geldikçe, ben kendimle gerçekten gurur duyuyorum." Aferin kızım sana aferin be!" diye gazlıyorum arada kendimi.

  Asıl olay ne biliyor musunuz ?Sorumluluk almak. Hayatımda çoğunlukla sorumluluk sahibi bir insan oldum çok şükür ama mesela annem veya ablam varken biraz sırtımı onlara dayıyordum,yalan yok. Çünkü biliyorsun sen yapmasan da onlar mutlaka yapar. Bir iki söylenir ama mutlaka yapar. Bu yüzden onlar varken sanki yaptığım her işi "Yapmak zorunda değilim ama yapıyorum hadi yine iyisiniz eheheh" modunda gibi yapıyordum, yalan yok. Evet bence de çok kötü bir özellik, evet bu noktada utanmalıyım ama burada bahsettiğim işler kendi yatağını, odanı toplamak gibi zaten kendime ait olan işler değil. O kadar da değil yani.😂 Ne bileyim yemek yapmak, ev alışverişi gibi tüm evi ilgilendiren ortak işler. E şimdi her şey benim elime bakıyor. Bir günde evin tüm işlerini ve kişisel işlerimi aynı anda yürütmek gerçekten biraz meşakkatli bir işmiş. Mesela markete gidiyorum, tek başıma hepsini taşıyamadığım için alacaklarımı sınırlı alıyorum. Birkaç gün sonra yine gidip almak zorunda kalıyorum. Bir işi part part yapmayı pek sevmem de tek seferde olsun bitsin isterim. Ya da  mesela internetten sipariş vereceksin acaba kargo hangi gün gelir ya okulda olduğum zamana denk gelir de geri dönerse diye insan düşünüyor. Bazen insanın yardıma ihtiyacı oluyor. Yardım edenin olmadığı için ev işlerinden sana arta kalan zaman daha az oluyor. Ay bir de bir şeyleri sürekli unutuyorum. Mesela markete giderken çöpleri de atacağım diyorum. Ben markete gidip geliyorum. Bir bakıyorum çöpler evde duruyor atmayı unutmuşum. Önceden olsa onları annem mutlaka bir yere çıkarken eline verir, attırırdı. Ama şimdi her şeyi kendi başıma halletmek zorundayım. Ve bazı şeylere gerçekten çok üşeniyorum.

  Ama güzel yanları da yok mu? Var tabi. Bir kere tam bir beyin detoksu. Kendinle başbaşasın. Bazen her insanın buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sıkılıp sıkılmadığımı merak ediyorsanız da şöyle diyeyim. Bir kere bile sıkılmadım. Dediğim gibi yapacak bir şey mutlaka oluyor. Olmasa da tek başıma zaman geçirmekten keyif alıyorum. Onun dışında çok daha sağlıklı beslenme imkanın oluyor. Annem varken annelik içgüdüsüyle biraz kalorili yiyecekler yapıyor. Yapmasa bile erkek kardeşim çok sağlıklı beslenirsek annemden güzel bir menü benden de tatlı yapmam için serzenişte bulunuyor. Annem de kıyamıyor oğluna yapıyor, bana da "E sen de bir tatlı yapıver yiyelim, nolur ki diyor?" Gel de sağlıklı beslen şimdi. Baktım geçen beş kilo almışım. E nolcak tabi evde otur otur anca yemek başka bir şey yok, alırım tabi. Dedim bu böyle olmaz. Tek yaşarken diyete uymak daha kolay. Kimse patates kızartması yapıp diyetini bozmana sebep olmuyor ya da yaptığın diyetin saçma bir şey olduğuna ikna etmeye çalışmıyor çünkü. Bu bir haftada öğünümü üç öğünden iki öğüne indirdim ve ekmeği günde iki dilime düşürdüm, pilav,makarna hiç yapmadım. Daha sağlıklı yemeklere yöneldim. Hiç süt ve peynir tüketmedim. Çünkü kendi üzerimde laktoz intoleransı deneyi gerçekleştirmeye karar verdim. Çünkü peynir bir kahvaltıda benim için olmazsa olmazdı ve sütü de mutlaka bir şeyin içine katarak tüketiyordum. Bağırsakların sütü sindirmekte zorlanıp cildinde sivilcelere sebep olabileceğini ve şişkinlik yapabileceğini öğrendiğimden beri bunu bir denemek istemiştim. Onu deniyorum mesela. Yani aldığın radikal kararlara  çevrende kimse olmadığı için eleştirilerden etkilenmeyip kararlı bir şekilde devam ediyorsun.

 Yemek yapmak mevzusuna gelirsek ben o mevzuyu annemin köye gittiği bir dönemde çözmüştüm. Yani nefis yemek tarifleri diye bir kanal varken aç kalmak biraz zor. Ayrıca kimse sizden hünkarbeğendi falan yapmanızı beklemiyor. Temel bazı yemekler var onları yapmak da çok basit. Bununla ilgili blogda benim çok sevdiğim, okuduğum zaman anılarımı hatırladığım için tatlı bir tebessümle bazen tekrar açıp okuduğum bir yazım var. Ve o yazıma Google'a "yemek yapmak nasıl öğrenilir" tarzında sorular yazıp okuyan çok kişi var. Umarım yardımcı olabilmişimdir. Hemen o yazıma da şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. O yazıya ek olarak sadece şunu söyleyebilirim. Bazı yemek tariflerine kişisel dokunuşlar yapmaya başladım. Mesela geçen yoğurtlu tavuklu salata tarifine her malzeme yok diye çoğu şeyi koymadım ama çok da güzel oldu. Eski kafadaki ben olsam "Aa evde turşuyla göbek marul yok. Bu tarifi yapamam, tutmaz bu tarif" derdi. Halbuki yapsan ne olacak yani. Mükemmelliyetçilikten uzaklaşmak lazım biraz yemek konusunda. Uydurma yemek bile yaparım yakında.

  Bir de insanın biraz kendine güvenmesi gerekiyor. Mesela annem "Sen oraya gidince kombiyi çalıştıramazsın, ona su aldırman lazım, sen beceremezsin" deyip durdu. Ben de düşündüm. Ulan sonuç olarak birkaç düğme var ve üç bilinmeyenli bir matematik problemi yok yani karşımda. Ne kadar zor olabilir ki? Amcam beni bıraktığı için evime geldi ayarlayıp gitti ama o gittikten sonra kombide bir sorun oldu. Çünkü petekler yanmıyor ve sıcak su akmıyordu. Amcamın bana gösterdiklerini yaptım ama buna rağmen yine çalışmadı. Annemi aradım dedim böyle böyle bir durum var. Of başladı "Ben sana demiştim sen yapamazsın da git ev sahibine çık da gelsin yapsın, nolur gurur yapma soğuktan donup hasta olacaksın, sözümü dinle" falan filan. Sonra ben de sinirlendim dedim ki "Anne bak ben gerizekalı değilim. Düzgün tarif edersen yapabilirim. Bana salak muamelesi yapma "diyorum. Diyorum ama annem berbat tarif ediyor, düzgün anlatamıyor resmen. Gerçekten herkes her şeyi öğretemez bir kere daha doğrulanmış oldu. Ben de sinirlendim. Açtım Youtube'u benim kombinin markasını yazıp nasıl çalışır ekleyip arattım. Allah bin kere razı olsun o videoyu çeken kombi ustasından o kadar güzel anlatmış ki dediklerini yaptım çalıştı.😂 Birkaç gün sonra yine bozuldu ustanın verdiği ikinci taktiği deneyip kombiye reset attım ve çalıştı. Bu kadar ya işte bu! Annemi dinlesem kendimi gerizekalı yerine koyup gidip ev sahibini evime çağıracağım o da birkaç şeye basıp çevirip "Bunun için mi beni çağırdı? Kaç yaşına gelmiş hala kombiyi çalıştıramıyor, bir de öğretmen olmuş yazık." diyecek belki içinden. Niye kendimi ezdireyim? -Evet aşırı gururluyumdur.- Bugüne kadar kombi çalıştırmadıysam hep sen beceremezsin çekil dendiği içindir. Bizim İstanbul'daki evdeki kombi de çok arıza verirdi. Ben de bozulmasın diye ellemezdim ayarlarını, annem ayarlardı. Ama yapılmayacak bir şey gerçekten yokmuş. Nedir yani? Ben gözümde büyütmüşüm.

  Televizyonu bir kez falan açmışımdır. Hani şu televizyonu açayım da ses olsun evde mevzusuna hiç girmedim. Boşa elektrik masrafı falan paranın kıymetini bilmek lazım dermişim hahaha. Asıl mevzu zaten Youtube'da yeteri kadar zaman geçiriyorum, gerek bile yok böyle bir mevzuya.

 Toparlayacak olursam yalnız yaşamanın avantajı da var dezavantajı da var. Kişiliğe göre de çok değişir. Herkesin bünyesi de kaldıramaz bence yalnızlığı, kimisi sessizliğe gelemez. Ama şu da bir gerçek ki insan zamanla her şeye alışır, alışamam diye bir şey yok. Tabi yalnız yaşamaya mecbur kaldıysanız bu sözlerim geçerli. Ben güçlü bir psikolojimin olduğunu düşünüyorum ki binlerce kez hamd olsun ve ben yapamazdım diyenleri gördükçe gerçekten kendimle gurur duyuyorum. Tabi ben hep tek yaşamayacağım. Bir süre sonra benim yanıma gelecekler inşallah. Ama "Tek yaşasam nasıl olurdu, yapabilir miydim?" sorusuna cevap bulduğumu düşünüyorum. Ve hayatta bir hissi daha deneyimlemiş bir şeye daha çizik atmış olmanın tatlı huzuru içinde bu yazıyı sizlerle de paylaşmak istedim.

 Kendinize iyi bakın!

Hoşçakalın!

10 yorum:

  1. :) çok şirin.. kaç yaşınızdasınız bilmiyorum ama beni 18 yaşıma götürdünüz. ben 18 yaşımda istanbula üniversiteye gelince tek başıma yaşamaya başladım, ilk 2 ay rahmetli ananem sağolsun gelmiş bana yemektir, ev işidir her şeyi öğretmişti ama sonra tek başıma kaldım. evlenene dek de tek yaşadım ve şu an o günleri özlüyor arıyorum ;) keyfini çıkartın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Şöyle söyleyeyim siz benden 5 yaş daha erken bunu deneyimlemişsiniz.
      Allah rahmet eylesin ananenize.

      Sil
  2. Ben de yalnız yaşıyorum üstelik ailemle aynı şehirde olmamıza rağmen. Belli bir yaşa gelince insan kendine ait bir alan olsun istiyor ve bu bir odayla sınırlı kalamıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet belli bir yaştan sonra insan daha çok isteyebiliyor bunu.

      Sil
  3. Çok güzel yazmışsınız, aklimdaki sorulara da teker teker cevap vermişsiniz :))
    Daha cok yazi okumak isteriz sizden

    YanıtlaSil
  4. sonra annenler gelince alışmak zor oldu muuu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birkaç gün düzenim bozulmuş gibi hissettim yalan yok ama işten gelince yemeğin hazır olması da bu hissi çarçabuk def etti :)

      Sil
  5. insanın bazı şeyleri kısa süreli de olsa deneyimlemesi çok mükemmel bir şey bence. Aklında kalmamış oluyor, tabiri caizse hevesini almış oluyorsun. ve o sürecin sana kattığı bir sürü şey oluyor. Bende lisenin son 2 yılında ayrı bir şehre gitmiştim kurs için. Tek başıma yaşamıyordum aslında ama her işimi tek başıma yapmak zorundaydım. Özellikle hastahane, okul işlerinde yetkililerle annemin-babamın değil de benim ilgilenecek olmam çok gözümü korkutuyordu. Uçağa bineceğim nasıl binerim, bileti nerden alıyorum, bu şehrin metrosu otobüsü nerde vs. vs. o kadar büyüttüğünü düşünüyorum ki o ki yılın beni.. insanın kendi başının çaresine bakmayı öğrenmeyi gerekiyor :')

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çok haklısın, büyük tecrübe oluyor insana ve hayatın boyunca kullanabileceğin tecrübeler...

      Sil