26 Aralık 2021 Pazar

Hometown Cha Cha Cha Dizi Yorumu

  Merhaba arkadaşlar,

  Çıksa da güzel bir dizi izlesek ya dediğimiz bir dizinin daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ve ben bir klasik olarak herkes diziyi unuttuktan sonra yorum yazısını yayınlıyorum. Şaşırdık mı? Hayır. Bu sefer giriş yazısını fazla uzatmayacağım. En baştan söylüyorum ki bu yazı en baştan en sonuna kadar spoiler içeriyor. Dizi hakkında fikir edinmek isteyenler için değil sadece diziyi çoktan izlemiş olanlar için yazılmış bir iç dökme yazısıdır. Hadi başlayalım! 

Diziyi Neden İzledim?

  Aslında bunun sebebini geçenlerde yazdığım heyecanla beklediğim Kore dizileri yazısında yer vermiştim. Bir kısmını oradan kopyala yapıştır yapacağım. 

  "Tamamen oyuncuların popüleritelerine bakıp bu ikisi aynı dizideyse dizi güzeldir mantığından ilerledim ve izleme kararı aldım. - Evet karar diyorum. Çünkü, ben keyfim ve kahyası yeni dizi haberlerini duyunca bir toplanıp izleme listeme almakla ilgili bir konsey yaparız da - Ne zaman iki popüler oyuncu bir dizi çekse genelde güzel oluyor ve Seon Ho'nun da ilk başrolü olunca dedim ki izlemesem aklım kalır."

Diziyi İzlerken Benim Sıfatül Eşgal


Dizi Hakkında Genel Yorumum

1. Dizinin konusu klişe. Sonuç olarak şehirli kızın kırsal bir bölgeye gelip oranın yerlisi ve oraları çok iyi bilen erkekle aşk yaşaması bilindik bir denklem. Ancak dizi bu klişenin içinde diğer benzer türlerinden bir şekilde ayrılıyor. Tema olarak Daha önce When The Weather is Fine ve When The Camellia Blooms dizisine benzettim ama kendi içinde dizi bunlardan farklı dinamiklere sahipti. Klişenin içinde belli bir özgünlüğünün olmasını sevdim.

2. Genel yorumlara baktığımda çoğunluk dizideki Gongjin yerlilerin diziye harika bir hava kattığını, sıcacık ilişkiler izlediklerini yazmışlardı. Şahsen ben buna %30 katılmakla birlikte o kasaba halkı dizinin %70'inde beni irite etti davranışlarıyla. Bu düşüncem size abes gelmiş olabilir ama neden böyle düşündüğümü aşağıda yer vereceğim konu başlıklarında anlatacağım. 

3. Ben bu diziyi başlarda güzel güzel izlerken malesef bir anda kim Seon Ho'nun skandalı yüzünden bir soğukluk geldi. Aslında tabiki ben de farkındayım Seon Ho ve Du Shik farklı, bunun ayrımını yapabilmeliyiz. Ancak ne olursa olsun adamın yüzünü gördüğümde hakkında çıkan iddialar aklıma gelip o yaşananlar aklımda geçtiği için replik kaçırmaya başladığımı fark ettim ve bir ara diziyi yarım bıraktım. Keşke olaylar patlamadan bitirseydim ağız tadıyla diye düşündüm. Sonra Seon Ho'nun lehine birkaç şey çıktı ama su bulandı bir kere. Adamın kişisel hayatı ister istemez karakterin önüne geçebiliyor.

4. Diziyi baştan sona değerlendirecek olursam çok tatlış başladı, sonlara doğru dizi dram dizisine dönüştü. Bence başladığı gibi tatlı havada bitebilirdi. Ama yine de genel anlamda tatlı bir havası vardı. 

5. Ya bu dizinin şarkısı var ya "LA la la la la laaaaaaaaaaaaaaaaaa ROMANTİC SUNDAY" diye. Ay sen benim ağzıma bir dolan, olamaz böyle bir şey ya. Şarkıya dava açasım geldi beynimde Kira vermeden yaşıyor diye. Bak şimdi size olayı tarif ediyorum. Hani viral olan bir video var ya "Ela ela umburellaa ela ale ye ye"diye. Heh o videodaki kadının yürüyüşünü düşünün. Düşündünüz mü? Şimdi arka plan sesini "La la la  la la romantic sunday" diye değiştirin. Heh o ben işte. Sabah kalkıyorum, okula gitmek için hazırlanırken modum yükselsin diye bunu açıyorum, okula yürüyorum kafamda bu, okuldan eve geliyorum bu, ekmek almaya gidiyorum bu. Napim abi modumu yükseltebilmek için hayatımı romantize etmem gerekiyor. Sonra duya duya kaçınılmaz son gerçekleşti, bir ara şarkıyı duymaya katlanamaz hale geldim. Dinlemeye ara verdim. Çünkü yeniden dinleyebilmek için şarkıyı özlemem lazım.  Bu gereksiz ayrıntılarla sizi boğduğum için özür dilerim. Hemen geçiyorum.

6. Dizide çok fazla klişe öğeler var. Ama dizi beni klişeler anlamında rahatsız etmedi. Çünkü klişeyi kullanışları rahatsız edici değildi. Mesela ikinci erkek klişesi üzerinden örnek vereyim. İkinci erkek esas kadına olan hisleriyle esas adam için bir tehlike arz etti ve duygularından emin olmasına sebep oldu. Tamam buraya kadar gayet klişe ama sonra erkenden Hye Jin ile Du Shik'in birbirini sevdiğini kabullenip gayet olgun bir şekilde aradan çekildi ve bir daha da ikisini de rahatsız edecek hiçbir davranışta bulunmadı, sonra da kendi hayatına baktı. Veyahut da kasabada bir psikopat çıkıyor ama tüm dizi bu psikopat bulmakla uğraşmıyorlar da bunu esas adamın esas kızı koruması kollaması ve tabii bu esnada yakınlaşması için kullanıyorlar. Dizinin taktik kısaca şu: Dizilerde tutan tüm klasik romantik sahneleri çekelim, azcık ucundan ikinci erkek olayları, çocuklukta bile karşılaşmaları, azcık gizemli psikopat, azcık şu bu derken tüm tutan denklemleri karıştırıp kendine has bir şekilde yoğurmuş ve pişirip bize sunmuşlar. 

7.Bu dizide en sevdiğim şeylerden biri Külkedisi masalından ilham alınarak ayakkabının bir eşyadan daha öte bir anlamda kullanılmasıydı. Kayıp ayakkabıyı prensin prensese vererek evlenmeleri gibi Hong Banjang'da Hye Jin'e kayıp ayakkabısını vererek bir aşkı başlatmış oldu. Mesela ikisinin ayakkabılarının yan yana durduğu sahnelerde Hye Jin'in her daim pahalı şık ayakkabılar giyerken Du Shik'in spor, Converse takılması da karakterlerinin bir yansıması gibiydi. 

  İlk tanışmalarında, ilk aşk kıvılcımının sinyalini aldığımızda, evlenme teklifinde, hatta evlendikleri gün bile ayakkabılar hep sahnede önemli bir detay olarak yer aldı ve bu benim açımdan sevimli bir ayrıntı olarak kaldı. Ay sadece tek bir şey daha diyeceğim. Alttaki gife koyuyorum onu da. Adam Converse'lerle suya daldı ya . 500 Tl en az 500! İzlerken böyle sanki bana dert oldu hahahaha. Fakirlik ruhuma işlemiş, atamıyorum.


Karakterler

Yoon Hye Jin

  Hye Jin için dizide bir ara kirpi benzetmesi yapılmıştı, gerçekten kirpi gibi biriydi: Sevimli ama dikenli. Ya bu karakteri ben kendime benzettim biraz. Şimdi diyeceksiniz ki sen kimsin yav? Ama bakın mesela benim de bir ara " İstanbul'dan başka yerde yaşayamam." gibi bir düşüncem vardı. Kırsal bir yere gidince " Ay burada insanlar nasıl yaşıyor abiiğğğ?" diye düşünürdüm ki  Allah affetsin bazen hala düşünüyorum - sad but true - Ama ben de zamanla tüm hayatın büyük şehirlerin merkezinde dönmediğini anladım. Zamanla, olgunlaşınca insan böyle şeylerin daha çok farkına varıyor ve kafasındaki o kalıplaşmış yargılar yıkılmaya başlıyor. Hye Jin'in Seul gibi bir yerden bir sahil kasabasına taşınıp yaşadığı yeri benimsemek sürecini izlemek benim için çok keyifliydi. Kazandığı parayı acımadan pahalı şeylere harcaması da aynı ben, satın aldığı şeyleri mutlulukla kullanması da, standartlarının yüksek olması da, yeni girdiği ortamın insanlarına hemen alışamaması da, soğuk görünüp aslında içinde minnoş bir kalp taşıması da o kadar ben ki... O yüzden onu izlerken karakter olarak ne düşündüğünü hissedip içselleştirmem daha kolay oldu. Hatta Shin Min Ah'a şu ana kadar kendine en yakın bulduğun rolün hangisi bir soru soruyorlar o da Hye Jin'i seçiyor. 

  Mesleğinin diş hekimi olması bence güzel bir farklılık olmuştu. Yerli olsun yabancı olsun ilk defa bir dizide diş hekimi olan bir başrol izledim. Gongjin'deki açtığı yerin manzarası mükemmeldi bence. Şimdi eğriye eğri doğru ya doğru insan böyle manzaralı bir iş yerini bırakıp da Seul gibi bir yere kolay kolay geri dönemez. Bina yığınına bakmak mı, denize bakmak mı? Tabiki denize.

  Bu arada Hye Jin'in önyargılarının bazılarını ben çok haklı buldum ki bunlardan birine aşağıda birazdan detaylı değineceğim. Önyargılarının ve Seul'den başka yerden olmaz algısının yıkılışını bence dizinin geneline güzel yedirmişlerdi. Yani karakteri bir anda değişmedi, aşama aşama gösterdiler. Du Shik'le çıkmaya başladıktan sonra bile aklında Seul vardı. Bu bakımdan karakterin düşünceleri abes kaçmadı. 

  Çok gerçek bir karakterdi bence. Paraya ve statüye önem veriyordu mesela ki bence ben önem vermiyorum diyen bile bilinçaltında veriyordur diye düşünüyorum. Bu mantıkla Du Shik'e nereden mezun olduğunu sorması, inanamayınca matematik soruları sorması, belli bir meslek içinde bulunmasını arzu etmesini, Seullü arkadaşlarının yanında onun iyi yanlarıyla övünmek istemesini normal karşıladım. - tamam belki matematik soruları sormakla saçmalamış olabilir- Adama aşık olduktan sonra ise tam bir alfalık örneği sergileyerek benim zaten kendi param var, kendi isteklerimi ben karşılarım bana sadece Du Shik olsun yeter kafasına girişi de bence tam Hye Jin'lik bir hareketti. Aşk için kuru ekmek yerim demedi de " Param da olsun aşkım da" dedi. Kız hayata toz pembe değil, gerçeklik bakış açısıyla bakıyor. Bu karakterde olmasına da şaşmamak gerek. Çünkü çok küçük yaşta annesini kaybettiği için hayattan kopan babasının bile arkasını toplayarak bu günlere gelebilmiş bir kadından başka türlü bakış açısı beklemek zor olurdu. (Ay cümleyi baştan sona okudum da anneleri tarafından size emanet edilen minvalinde bir cümle olmuş ama silemem hiç, o kadar yazdım. )

  Karakteri dışında yine bir Kore dizisinde kadın karakterin çantalarında gözüm kaldı. Ya ben de böyle güzel küçük çantalar istiyorum. Bu arada çantaları üşenmedim araştırdım da "Aman Hermes çanta da bana kalmış." diyerek sayfayı kapadım. 😅Bakın orjinalliğinden falan geçtim zaten, bir benzer replikasını bile bulamıyorum ya. Trendyol yok mu şöyle bir çakma mini çanta koleksiyonu çıkarman? 

Şef Hong

   Arkadaşlar benim devlet memuru kafasında bir insan olarak Du Shik'i anlamak çok zordu. 😅 İlk bölümler böyle izliyorum:" Oh yaşıyorsun bu hayatı." Ne bilim git bir sörf yap, mahallenin işlerine yardım et, şirin bir sahil kasabası. "diyordum ama baktım ki adam baya baya işsiz. Yani işi çok ama aslında belirli bir işi yok. En iyi üniversiteden mezun olmalar, bir sürü sertifika sahibi olmalar efendime söyleyeyim bir şeyler bir şeyler ama kendini sadece insanların işlerini halletmeye adamış halde. Zaten direkt anlıyorsun kesin bu çocuğun başına geçmişte bir şey geldi ve her şeyi bırakıp buraya yerleşti diye.

  Hye Jin'in sapık adamla baş başa kaldığında çok korkmuş bir şekilde kliniğe koşması geçmişte sevdiği insanları kaybettiğini ve yine kaybetme korkusuyla baş başa kaldığı üzerine şüphelerimi artırdı. Sürekli gördüğü rüyalar, nefes nefese kalarak rüyadan uyanışı, psikologa gidişi, Hye Jin'e olan duygularını görmezden gelmeye çalışması, geçmişindeki herkesin merak ettiği boşluklar...Bunların hepsi biraraya geldiğinde insanın aklına şu geliyor: Yahu bu adam geçmişte ne yaşadı? Derdi ne? Geçmiş defterlerin konusu geçince neden yüzü düşüyor? Gerçekten ama gerçekten çok merak ediyordum ve kendimce bir teorim vardı. Bakın benim teorimi size açıklayayım:  Du Shik,bir kızla büyük aşk yaşayıp evlendi ve çocukları oldu. Çocuğu ve karısı öldü ve kendini bu ölümlerden mantıkdışı bir şekilde sorumlu tutuyor. 2.teorim de bunun çocuksuz versiyonuydu. 

  Gelgelelim ortaya gerçekler çıktı ve ben adamın senelerce acı çekmesini sağlayan bu muydu diye kalakaldım. Senarist kabul etsin, benim teorim daha mantıklıydı.  Yani adam Müslüman olsa diyeceğim ki " Sebepler alemindeyiz, ecel geldi mi bir nefes bile fazladan alamaz kimse." diye teselli edeceksin ama yok. :) Yine bir analiz yazısında okumuştum,  bu suçluluk duygusunun Kore toplumunun yapısından kaynaklandığını söylemişti. Borsaya giren adam kendi rızasıyla girmiş ki borsa böyle bir şeydir yani. Madem bu kadar hassas bir adamsın ne işin var borsa da. Hem sanki adamı batırmak için özel bir çaba mı sarf etmiş de bütün sorumluluk kendisiydeymiş gibi davranıyor. Kaldı ki Du Shik adamı uyarmıştı bile. E daha ne? Ay sonra arabayı süren adamın ölmesi de. Hani desem ki arabayı bu sürüyordu da dikkatsiz davrandı diye suçluluk duysun ya da adamı arabaya binmeye zorla ikna etmiş olsun ama yok. Hani tamam yine de azcık suçlu hissedersin ama bu kadar da kabahati kendinde bulamazsın. Ölen adamın karısı da başka bir kafadaydı. Du Shik'e gelip hayatını yaşa ama seni affedemem tarzı konuştu. Abi gerçekten sinir oldum orada kadına. Zaten suçu yok? Nasıl bir insanı ömür boyu böyle bir azaba mecbur bırakırsın? Dizide bir kişi bile mantıklı düşünmez mi diye çıldırasım geldi. Bu senin suçun değil diye adamı tutup sarsmak istedim.

Hye Jin ve Du Shik

  Benim ilk bölümde en aklımda kalan sahne, sahne sonundaki sürpriz sahneydi. Du Shik, ilk tanışmalarında kıza bence çok hödükçe davranmıştı. Bu ne ya demiş, şaşırmıştım hatta. Çünkü ben Du Shik'i naif, kibar bir şey sanıyordum. Kıza terlik verirken, konuşurken üslubu hoşuma gitmemişti. Böyle çok höt höt gelmişti. Meğerse bizimki gizli saklı kızı göz hapsine alıp beğenmiş. O sahneleri gösterirlerken arkada çalan Lalalalala la la lal laaaaa romantic sunday"de sahneye cuk oturmamış mıydı ama? 

  Daha sonra Hye Jin'e sürpriz yapıp ayakkabısını geri getirmesi falan da çok hoştu. Hye Jin'in sevinci çok tatlı geldi ayrıca,  o kadar para verdiğin ayakkabıyı romantik şekilde bulmak herkese nasip olmaz. Di mi bir de adam nasıl kurutulur diye araştırma yapmış, kurutmuş falan. Anca dizilerde görebileceğimiz bir Kül Kedisi metaforu. Yaşamadık kardeşim bunu da yaşamadık böyle şeyler hiç yaşamadık biz bu dünyada. Ama olsun ya, biz İnternete niye para ödüyoruz di mi? 

  Bakın benim dizide en estetik bulduğum sahnelerden biri deniz kenarında yağmur altında kaldıkları sahneydi. Pembe elbise, mavi deniz, hafif pembe gün batımı, şemsiyenin pembeye mavi geçişli rengi... Arkadaki şarkı, karakterlerin o an aşka düşüşü... Müko bir uyum içerisinde. Bu sahneyi izlerken ağzım ortadan ayrılırcasına sırıttım. Ay bir de bir şemsiye için influence olmadığım kalmıştı ya. Üstüme o şemsiyenin linkini atın please. Bakın şu an cidden influencerlardan her şeyin linkini isteyen linki itici tayfa gibi durabilirim ama bazı şeyler cidden çok hoş be, arasam bulunmaz. 

  Ay bir de bir sahneden bahsetmezsem içimde kalacak müsaadenizle. Hani Du Shik, Hye Jin'e formaliteden dış muayenesi olmaya gitmişti ya, tam olarak şu sahneye değineceğim. Başrol kadının mesleği diş doktoru olduğundan beri böyle bir sahnenin geleceğini biliyordum ama abi hayır ya diş muayenesinin romantik bir tarafı yok.  DİŞ MUAYENESİNİN ROMANTİK BİR TARAFI YOK!

 Bakın ben her dış muayenesine gittiğimde doktora ağzımı sonuna kadar açtığım için böyle bir mahçup oluyorum. Hele bir de tükürük birikir, yandaki yere tükürürsün, doktor bekler, sen o sırada salyanı temizlemek meşgulsündür falan filan yani ıııyyyyyyyyyyy. Açtırmayın benim ağzımı ya. Herkes biliyor neyin ne olduğunu. Hye Jin'in yerinde olsam adamdan etkileneceğim yerde adamdan bir soğuma gelirdi bana. - Az önce bu kız tarafından romantizm katledildi. - 

  Size bir de cringe komasına girdiğim bir andan bahsetmek istiyorum. Hani şarkı yarışmasında ergen kıza dansçı olarak destek vermişlerdi ya. Bir ara kendimi eliyle gözlerini kapatmış ve parmaklarını hafif aralayarak gözümü kısarak izlerken buldum. 

  Ay hep gömdük de azcık sevdiğim bir sahneyi söyleyeyim. Hani Hye Jin, havai fişekleri izlerken çok güzel dedi ya, kaç tane kuş ölüyor bu yüzden senin haberin var mı Hye Jin, neyse olumsuz eleştiriyi bir kenara koymam lazım yoksa devam edemeyeceğim. Orda Du Shik'in de Hye Jin'e aşık aşık bakıp onu düşünmesi güzeldi. Hye Jin, harbi, o sahnede ayrı bir sevimli ve güzeldi. Bu arada aynı sahnenin bir benzeri Start Up'da vardı. Başka dizilerde de olabilir. Klişe ama çok ince bir romantizm olduğu için ben seviyorum ya. 

  Evet gelelim bu çiftin çamaşır çimerek romantizme yeni bir boyut kattığı sahneye. Çok romantik sahne gördüm ama böylesini görmedim. Ayaklarıyla çamaşır yıkıyorlar ve evet nasıl oldu anlamadım ama romantik oldu. Var bir hayalimiz... Dermişim... Yok ya ben almayayım yine de. İzleyince romantik ama prenses olmak böyledir işte. Alın bir de bu ayak açısından bakın, hepimize bir soğuma gelsin de özenmeyelim böyle şeylere. 

  Du Shik hastalanınca Hye Jin'in çorba yapıp getirmesi, berbat bir çorba olsa da Du Shik'in o yaptı diye içmesi,  en tehlikeli anında Du Shik'in ortaya çıkıp Hye Jin'in koruması, klişe ama kredisi ben de henüz tükenmemiş romantik sahnelerdi. Ki şu an aklıma gelmeyip de izlerken hoşuma giden bir sürü klişe var.

  Hye Jin'in babasının geldiği bölümde adama ayar oldum. Du Shik'in anne babası öldüğü için bunu günah olarak görmesi, onu kusurlu sayması... Yani kusura bakmayın ama adam çok sığırca bir  felsefeye sahipti. - Bütün sığırlardan özür dilerim.-  Abi bu adam gerçek mi ya? "diye kalakaldım ağzım açık. Du Shik'in bunu duyması da çok kötü oldu ama beklediğimden daha soğukkanlı davrandı orada. Sonra adama gidip biz aslında arkadaşız diye açıklama yaptı. Ben olsam Küçük Emrah modunda ağlayarak orayı terk ederdim sjsjjsj. Ama burada Du Shik'in de ayıbı babası yaşında adamla yaşıtı gibi konuşmasıydı. Kendince saçma bir hayat felsefesi takınmış ama bence ülke falan hiç fark etmez. Bir insan anası babası yaşında insanlarla senli benli konuşmamalı. Benim öğrencilerim bana "Sen" zamiriyle konuştuğunda gerçekten sinirim bozuluyor. O yüzden bu adamın arabayla çekip gitmeden Du Shik'e had bildirmesi hem güldürdü hem de hak ettiğini düşündürdü. 

  Hye Jin'in Seul'e gidip aklının hala Gongjin'deki Du Shik de kalması, onu sevdiğinden emin olması, koşarak geri dönmesi güzeldi. - yine de ben olsam sabahı beklerdim shshs -Bu sahneyi neden çok beğendim onu da söyleyeyim. Biliyorsunuz ben de iş dolayısıyla eve çıktım ve ilk başta evime adapte olamamış ve her fırsatta "Ay İstanbul'a olsa şöyle böyle olurdu, orada daha rahatlık var." diye söylenirdim. Sonra evime alışınca ve sevince İstanbul'a gittiğimde evimi özler, ay ben evime gitmek istiyorum, evimi özledim ya diye söylenirken buldum kendimi. Yani bu geçiş aşaması, o farkındalığa  erişme tam da o mekan değişikliğinde oluveriyor. O yüzden sevdim bu sahneyi. 

  Neyse daha sonra bunların sevgili olduklarını Gongjin'lilerden saklamaya çalışması komikti. En çok da anlamasınlar diye Hye Jin'in Du Shik'e geçirmeleri komiğime gitti. Meğer zaten biliyorlarmış, amaç bizi eğlendirmekmiş yani. Ona da okey, güldük eğlendik çünkü. 

  Yalnız bunlar sevgili olduktan sonra Hye Jin bir ara aşırı bebek bebek davranmaya başladı orada bir soğuma gelmedi değil hani. Hayır anladık aşk insanı değiştirir ama bebeğe de çevirmez yani. Bu arada şu bir üste koyduğum gif var ya... Bakın size abartmıyorum 5.sınıftan bir kız öğrencim var. Beni gördüğünde aynı bu şekil yüz ifadesi ve koşuşla gelip bana sarılıyor. Hatta sarılırken adımı söyleme şekli bile aynı. Buradan varmak istediğim nokta 30 küsür yaşındaki bir kadının aynı 5.sınıftaki bir öğrenciyle eşdeğer davranış göstermesi. Tamam romantik severiz de bu kadar da vıcık hareketler sevmeyiz be. Bir de yetişkin, olgun, meslek sahibi bir kadının bir anda karakterinin bu kadar yaşça gerilemesi abes geldi biraz. Her şey dozunda güzel, sevimlilik bile bu böyle. Fazlası yapaylığa sebep oluyor. 

  Ve tabii kaçınılmaz son gerçekleşti. Bir ilişkinin sağlamlığına test etme evresini de izledik. Herkes dizilerde en çok bu kısma sinir olur ama abi ilişkinin bir sınavdan geçmesi de bize aşkın büyüklüğünü ispat etmesi açısından önemli bir yerde. Bu ilişki sınavı da tahmin ettiğimiz gibi "güven" den kaynaklandı. Hye Jin'in her şeyini Du Shik'le paylaşmasını rağmen, karşı tarafın ona sadece belirli bir alan tanıması bence de büyük bir problemdi. Empati yapmaya çalıştım da kız %99 haklıydı yani. Neyse ne söyle gitsin, gerçekler mutlaka gün yüzüne çıkar zaten. Ay ne hikmetse bir anda olayın failleri de GongJin'de belirtmeye başladı. Herkes hesap gününü sevgililerin kanayan yarasına denk gelmesini beklemiş gibi. Neyse zaten Du Shik'in ne kadar saçma düşündüğünü ama asıl suçun da toplumda yerleşmiş sığ bir düşünceden kaynaklandığını Du Shik karakterini anlatırken değinmiştim. Biraz geç oldu ama çiftin arasındaki bu problem de çözüldü. 

  Evlendikleri sahneye gelecek olursak... Aslında bu bir düğün öncesi fotoğraf çekimiydi. Kızın gelinliği falan zarif, ne bilim Gongjin'in manzaralar harika, şimdi estetik sahneler izleriz dedim ki.... Hop geldi bizim Cennet Mahallesi tayfası...  Bunları asla rahat bırakmamaları, darlayıp durmaları beni delirtti. Tam bir empati manyağı olduğum için içimde sanki ben evleniyormuşum da sevmediğim akrabalar düğünde saçma sapan hareketler yapıp beni rezil ediyormuş gibi bir his oluştu.

  Ay bir de onların orada bağırış çağırışları kulaklarımı kanattı. Kaçıp kurtarmalarına oh be dedim ama dağın başındaki mutlulukları da 2 saniye sürdü. İkisini de telefon gelip yardım istenince sanki koca kasabada bunlardan başka insan kalmamış gibi koşa koşa gitmeleri... Ayyy bak bayılasım geldi yazarken. Abi pardon da sizi her çağırdıklarında böyle koşup giderseniz bu hayatta sizi çok üzerler ben size diyim. Ben olsam bırak yardıma gitmeyi o an telefonun çaldığını görsem " Of bunla hiç uğraşamayacağım şimdi." der açmazdım bile. Sanki dünyayı kurtarmaya gidiyorsunuz ne bu acele? Kaldı ki Hye Jin topuklularla koşuyor abi topuklularla!

  Aman işte ben de böyle yazıyorum ama amaç da belli. Gelinle damat güle güle bir koşsun da arkaya da "La la la  la la romantic sunday " dayayalım ve dizi de burada bitsin. Bu arada gelin ayakkabısının Hye Jin'in malum ayakkabısı oluşu güzel bir detayı. O kadar gömdük araya da bir cümle iyi bir şey serpiştireyim Di mi ama? 

Gongjin Yerlileri

  Ya bir şey diyeceğim ama üstüme gelmek yok. Yalan söyleyemeyeceğim: Ben bu Gongjinlileri pek sevemedim. Birkaçı hariç böyle bunlar sahneye çıktığında " Of hadi abi bi bitin ya." diyordum. Hani bir de Gongjin'de bunlar dışında insan yokmuş gibi olması saçma geldi. Araya birkaç tane figüran falan koysaydınız bari. İlk birkaç bölüm vardı ama sonra sanki başka insan yok gibi her olayda sadece aynı tayfa yer aldı. 

  İkinci bölümde Hye Jin'in üstüne gereksiz gidildiğini düşünüyorum. Eski şarkıcı, kızı baya baya bunaltmıştı, çok boş konuşuyordu.  Bakın size net söylüyorum adamı ekrandan izlerken bana bile daral gelmişti. Ve ben olsam Hye Jin gibi arkadaşlarıma etkinliğin nasıl geçtiğini anlatırken "Ay bir adam var, eskiden şarkıcı mıymış neymiş, ay sabahtan beri saçma sapan konuşup duruyor. Kafayı yemiş." derdim yani? Kim demez ki? Hye Jin'in talihsizliği mikrofon yüzünden herkesin duymasıydı. Kaldı ki dizi boyunca dedikodunun dik alasını kızı öyle konuştu diye eleştirenler yaptı. Siz yapınca iyi de gerçekleri söyleyince kötü mü? Yani bu adam da çoğu sahnesinde beni baydı açıkçası, konuşma tavrı, sürekli kendiyle övünüp durması falan. Ay kızı bazen komikti ama cringe komasına giriyordum ergenliğini izledikçe. Mesela babasının kızı sırtında taşıyıp DOS üyelerine götürmesi sahnesi hala gözlerimden özür dilemeye sebep bir cringe sahneydi. 


  Sonra şu bakkalcı karı koca var. Onların da diziye bir artısı yoktu bence. Adam tam bir hödüktü, onu ıslak sopayla dövmek istetecek kadar. Kadını asla hak etmiyordu. Ay bir de bunları çok bilmiş çocukları vardı ya hani saçı boyalı. Abartmıyorum o kızı her gördüğümde iş çıkışı tıklım tıkış otobüste trafikte takılı kalmışken o sırada gezmeden dönen Kadıköy'ün sosyetik teyzeleri geldi. El kadar kızın dip boyası gelmiş bir şekilde gezmesi sinirimi bozdu. Ay bir de okulda saçını aynı renge boyamış ve aynı şekil dip boyası gelmiş bir çocuk gördüm. Ama en azından o bu kızdan çok daha büyük. Bu çiftle alakalı bir sahneye değinmek istiyorum. Doğum sahnesi aşırı saçmaydı ya. Bir kere o kadın niye evde doğurdu? Yani bunun hikayeye katkısı neydi? 

  Yani sırf Du Shik bebeği elinde tutsun da biz de "Ay bundan ne güzel baba olur." düşünelim diye mi? Gerek yoktu yani. Hye Jin'in hiç doğum yaptırmamasına rağmen , anatomi dersinde görmüştüm yaptırırım diye atlaması, asla makyajının bozulmaması falan, o da ayrı bir şey. Kızın ruju bile bir cm bozulmamış, saçı bile dağılmamış abi. Siz ne yiyip ne içtiniz bu sahneyi çekerken? Saçma sapan bir detaydı. Hayır nolur azcık realite katsaydınız, incileriniz mi dökülürdü. Başrol diye her daim bakımlı görünmesi mi lazım?

  Neyse sonra gelelim muhtarla bölge şefine. Arkadaş, böyle toksik bir ilişki yok. Hele o muhtar yok mu o muhtar, bak adama ayar oldum ya. Hayır ya, ben böyle bir senaryoyu kabul etmiyorum. Karısıyla evliyken ve hatta evlilik öncesindeyken her türlü duygusal istismarı uygula, kadının sana karşı duygularını sömür sömür. Sonra o genç güzel öğretmene karının gözü önünde dümdüz yürü, kadının canını acıta acıta, gözüne soka soka yap bunu. Sonra güzel kadından veto yiyince pıtı pıtı eski karına dön. Yok yaaaaa. Ay bir de senaryoda bunu eski karısının kıymetini anlamış da dönmüş gibi yapmıyorlar mı? Bu adamın hamuru mayası belli. Eğer o öğretmen buna yüz verseydi, hayatına yeni bir yön çizerdi, eski karısına da nispet yapardı sana rağmen mutlu oldum diye. Çünkü karaktersizlik böyle bir şeydir. Ay bak yazarken bir sinir geldi "ALLAH SENİ KAHRETSİN BİLL GATES SEN DE YARGILANCAKSIN KÖPEK!" diye bağırasım var şu an. Yine realistlikten çok uzak bir şekilde bir çift izledik. Bak o çocuklarına dua etsin bunlar. Hani çocuk bunlar barışınca ağladı ya itiraf ediyorum, çocuğun ağlayışına ağladım orada. Ulan Koreliler napıyorsunuz da siz bu çocuk oyunculara böyle hıçkır hıçkır ağlıyorlar? İzlerken içim parçalanıyor abi ya, olamaz böyle bir ağlama.

  Geleyim şu dedikoducu kadına. O cırtlak ses tonu, topluluk içinde densiz densiz konuşması, milletin arkasından iş çevirmesi falan filan derken uyuz oldum kadına. Geçmişindeki travmasına bağlamaya çalıştılar ama yok ya ben uyuz olmaktan yine de vazgeçemedim. Çünkü çok irite oldum, iticiydi çünkü. Oldu o zaman herkes travmasını atlatabilmek için gidip başkalarının hayatıyla uğraşsın, biz de alttan alalım, göz yumalım her yaptığı fesatlığa.

  Gelelim teyzelere. Bakın bunlar üçü bir arada konuşurken abi o ses tonları, yani nasıl anlatsam katlanamıyordum ya. Kulaklarımdan özür dileyesim geliyordu. Öyle bir gıyır gıyır konuşmaları vardı ki. Gıyır gıyır diye de bir isim tamlaması var mı bilmiyorum ama yoksa da ben uydurdum şu an. Gam Ri dışında geri kalan figüran gibi olan o iki teyzeyi zaten hiç sevmedim. Ayrıca Gam Ri niye öldü abi? Niye yani? Du Shik'in yaşadığı kayıplar az mı geldi?

  Bir de kasabanın polisiyle Hye Jin'in arkadaşı arasındaki ilişkiye herkes bayılmış. Hatta hikayelerini 1.çiftten daha iyi bulan var." Abi ben niye o kadar da bayılmadım bu çifte ya, benim sorunum ne? " demeyeceğim merak etmeyin. Çünkü sebebini biliyorum. Kore dizilerinde nasıl ki kadınların bebek sendromunu sevmiyorsam erkeklerde de sıkça rastladığım robot sendromunu sevmiyorum. Polis çocuk benim açımdan bir robot gibiydi. Çok donuk geldi yani anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla ben bunların arasında bir kimya bulamadım. Ayrıca milli piyango olayı da hiç gerçekçi gelmedi, üzgünüm. Tamam tatlı bir yönleri var ama aşırı abartılacak bir yanları da yoktu.

Neyse ben konuşsam daha çok konuşurum dizi hakkında ama yazmaktan sıkıldım. Sıkıldığım için burada noktalandırıyorum. Evet yine ve yine çıksın diye gün saydığım bir dizi bitti ve üzerinden çok zaman geçti, yorum yazısını da gecikmeli olsa da yazıp bitirdim. Zaman nasıl da geçiyor di mi? Ay niye son anda efkara bağladım bilmiyorum ama öyle bir içimden geldi.

Haydi görüşürüz, sağlıcakla kalın!

5 yorum:

  1. O figuran gibi duran köy halkını vincenzodaki bina halkına benzettim çok gereksiz ,boş şaklabanlık yapıyorlardı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vincenzo izlemedim ama sanırım sen de herkesin aksine kasaba halkını pek sevememişsin benim gibi :)Böyle hisseden tek kişi benim sanıyordum.

      Sil
  2. tımımz izlicem, mutlu etmiş seni, bir de happiness varmış, onu izlicem :)

    YanıtlaSil
  3. ben de izleyip mutlu olayım o zamansa, saol :) bir de happiness adlı dizi var aklımda bakalım :)

    YanıtlaSil