27 Temmuz 2022 Çarşamba

Her Şey Göründüğü Gibi Değildir | Vakitsiz Kelimeler

 Herkese merhaba,

 Bu yazıyı ne zaman yayınlayacağımı, sizin ne zaman okuyacağınızı bilmiyorum ama ben bu yazıyı yazarken bir bayram gününde oldukça kimsenin beni anlamadığını düşündüğüm, değersiz hissettiğim bir zaman diliminden yazıyorum. İçimde birdenbire bir yazı yazma isteği belirdi.

Edit: Neredeyse 1 sene taslakta bekledikten sonra yeni düzenlemelerle yayınlıyorum bu yazıyı. 

Düşünüyorum da dışarıdan bakan biri hayatımın oldukça yolunda olduğunu düşünür. Zaten öyle düşündüklerini yüzüme de söylüyorlar. Çünkü insanlar memuriyete girdiğinde, para kazandığında, bir ev tuttuğunda hayatın en zorlu kısmı bitmiş sanıyorlar. Benim örneğimde de böyle mesela.  

Yani ne desem nereden konuyu ele alsam bilemiyorum. İnsanlar farkında olmadan beni bir kalıba sokuyor. Bilinçli yaptıklarını düşünmüyorum ama küçük küçük şeyler biraraya geldiğinde büyürler.

" Tabi sen zenginsin artık. " 

"Biz hariç senin hayatın yolunda."

"Sen hariç hepimizin hayatı belirsiz."

Bu sözler kendimi nasıl hissettiriyor biliyor musunuz? Sanki onlara karşı bir suç işlemişim de artık onlardan biri değilmişim gibi. Ötekileşmiş hissediyorum. İnsanların unuttukları şey şu ki düne kadar onların sahip olduğu hayattan bile daha kötü bir hayatım vardı. Ki hala daha onların sahip olduğu para harici birçok zenginlik var, benim hayatım boyunca sahip olamayacağım.

Ve sırf hayatım bu yöne evrildi diye özgüvenimin arttığını söyleyenler de oldu. Bakın şunu inkar edemem. Yaşanan tecrübeler, hayat biçimi insanı ister istemez etkiler. İllaki bir değişme olmuştur bende. Ancak ben kendimi sınıf dışında inanın öğretmen gibi hissetmiyorum. İnsanlar beni belli bir meslek kalıbının içine sokmaya çalışıyor. Kendi ailem bile çocukça bir şey yaptığımda "Bir de öğretmen olacaksın." diyorlar. Yahu ben benim. Evde, alışverişte, orada, burada yine aynı benim. Bazı insanlar ne zannediyor bilmiyorum ama ben mesleki kimliğimi kişisel kimliğimin önüne koymuyorum. 

Bu blogu açtığımda 18 yaşındaydım. Yeni üniversiteye başlamıştım. İnanın başladığımdan beri hayatımda yolunda gitmeyen şeyleri gelip de burada veya başka sosyal medya hesaplarımda uzun uzadıya anlatmamışımdır. Aynı şekilde biriyle bir sohbete giriştiğimde çok samimi değilsem gidip de dertlerimi anlatmam. İşte bu yüzden çoğu insan hayatımın mükemmel olduğunu düşünüyor ama bilmedikleri şey başkalarının sadece benim onlara yansıttığım kadar hayatım hakkında bir şeyler bilebileceği. Belki bu yazıyı okuyanlarınızın arasında da hayatı belirsizliklerle dolu olduğu için, istediği bölüme veya işe giremediği için benim çok şanslı olduğumu düşünenler vardır. Şu an belki kıymet bilmediğimi düşünenleriniz vardır.  Değil arkadaşlar, gerçekten hayat bundan ibaret değil. Bir gün buna sahip olursanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Hayatın derdi tasası bitmiyor, sürekli bir şeylerle mücadele halinde oluyorsunuz. Hayatım mükemmel değil ama yine gelip burada neden size mükemmel olmadığını detaylarıyla anlatamayacağım. Çünkü bunlar özel şeyler. Kaldı ki çok mutlu ve huzurlu da olabilirim, neden diğer insanlara bir mutsuzluk borcum varmış gibi olmalıyım onu da anlamıyorum. Bazı insanlar gerçekten kendiyle birlikte etrafındakileri de aşağı çekmek istiyor. Ben isterim ki herkesin hayatı huzurlu olsun. 

Yani demem o ki insanları görünüşe göre yargılayamayız, hayatlarında neler olup bittiğini bilemeyiz. Ben şahsen başkalarında da bunu çok görmüşümdür. Hayatında mutsuz olması için hiçbir sebep görmediğim insanların perde arkasında ne dertlerle uğraştığını öğrendikten sonra bu dersi kendim için yıllar önce çıkarmıştım. Kimse birilerine hayatını sergileyip de hayatının o kadar da yolunda olmadığını kanıtlamak zorunda da değil. Özellikle son zamanlarda şunu hissediyorum. Sanki bir yarışmanın içindeymişiz de hayatlarımızın ne kadar kötü olduğunu yarıştırıyormuşuz gibi. "En kötü hayata sahip olan kazanır!" Ama ne yapabilirim yani, herkesin hayatı kendine. Herkes bir imtihandan geçecek mutlaka. Benim de çok kötü zamanlarım oldu, cahillik zamanlarımda da bu kötü zamanları düzgün yönetemediğim zamanlar oldu. Şurada daha bir iki sene oldu hayatım biraz düz yola çıkalı, onda da sanki her zaman böyle bir hayatım olmuş gibi garip bir şekilde insanlardan suçluymuşum gibi bir muamele görüyorum. Artık hayatımda olan güzel bir gelişmeyi paylaşsam hemen arkasından ailede bir kavganın patlak verdiğini hissetmeye başladım. Nazar diye de bir şey var gerçekten.  Ne zaman güzel bir şey olsa ve paylaşsam bir şey oluyor ve artık sevincimi bile saklamak istiyorum. Hayır gerçekten birinin adına mutlu olmak " Senin adına çok sevindim." demek çok mu zor?

Size bir anımı anlatayım. Bir gün dersimi anlattım, zil çaldı, tam sınıftan çıkmak üzereyim. Bir öğrenci yanıma geldi ve " Oh hocam hayat size güzel." dedi. Bir an afalladım, sonra neden birdenbire böyle bir şey söylediğini sordum ve bana üzerimdekilerin markasını tek tek saymaya başladı. İşte şalınız şuradan, ayakkabınız şuradan, telefonunuz şuradan, çantanız şuradan gibisinden saydı saydı durdu. Şok oldum arkadaşlar, bir an kal geldi. Kısa bir duraklamanın ardından "Ölüler de sanıyor ki diriler her gün helva yiyor." dedim. Artık ne anladıysa o laftan. Ve bunlar bana söylendiği gün gerçekten bir türlü halledemediğim bir işin ağırlığı altında ezilip durduğum için aşırı mutsuzdum. Bu mutsuzluğum da uzun zamandan beri devam ediyordu ve uzun süre de devam etti. Bu kadar mutsuz olduğunuz gün birisi gelip sizi giydiğiniz şeyin markasına göre yargılayıp aşırı mutlu ve gamsız olduğunuzu düşünüyor. Ve bunu da sizin yüzünüze söyleyerek sizi anlamsızca bir suçluluk psikolojisinin içine sokuyor: Ben bunlara ulaşamazken sen ulaşıyorsun gibisinden. Halbuki ben bu aşamaya gelene kadar senelerce aynı kıyafetleri dön dolaş giyen biriydim. Kaldı ki çalışmış kazanmış almışım, kötü mü hissetmeliyim? Her şey göründüğü gibi değil işte. Bu arada ben o öğrencinin yaşındayken marka falan bilmezdim ya, örneğin Converse benim için pazarda satılan bir ayakkabıydı sadece. Toplum olarak geldiğimiz marka takıntısının küçük yaşlara kadar düşmesine mi şaşırayım, öğrencinin beni böyle bir sebepten yargılayışına mı yanayım bilemedim. 

Kendi adıma konuşacak olursam kendimden yukarıdaki insanlardansa daha aşağıdaki insanlara bakıp şükretmeyi tercih ediyorum. Başkasının hayatına bakıp benim niye bunun yok şunum yok demek yerine "Elhamdülillah" demeyi tercih ediyorum. Tabiki bir insan olarak benim de nefsim var ama aşırılığa kaçtığımı hissettiğim an frenleyip aklıma çok zor koşullarla yaşamını sürdüren insanları getiriyorum. Önceden hayatımın amacının " Mutlu olmak." olduğunu söylerdim ama artık bu amacın ne kadar içi boş bir amaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü güzel bir haber aldığımda bile maksimum bir gün mutluluk sarhoşu olabildiğim fark ettim. Sürekli mutlu olmak mümkün değil. Rutin huzurlu bir hayatım olursa ne mutlu bana. 

Bunların dışında "Her şey göründüğü gibi değildir." olayının bir de şu versiyonu var: Bir insan size bakıyor, 3 saniyede kafasında bir senaryo kuruyor ve ona inanıyor. Geçen günlerde başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum size. Bavulumu hazırlamış İstanbul'a dönüyorum, eve dönerken de yol üzerinde Marmaray'da inip bir arkadaşımın doğum günü için bir kafede arkadaşlarla buluşacağız. Tabi ben buluşmadan sonra eve geçip uzun süre orda kalacağım  için bavulu doldurmuşum, baya ağır. Tam Marmaray'da indim, yürüyen merdivenlerden yukarı çıkıyorum, yürüyen merdiven bir anda durdu yolun yarısında. Mecbur bavulu elime alıp çıkmak zorunda kaldım ama o kadar ağır ki bir basamak bir basamak sırayla çıkarabiliyorum. Arkadan bir adam geldi, yardım edeyim mi diye sordu, onaylayınca kaldırdı bavulu düzlüğe çıkardı ,o kadar minnettar oldum ki gerçekten insanlık ölmemiş dedim, banane deyip geçebilirdi de. Neyse sonra kafeye girdim, sipariş verdim, tam yukarı çıkacağım merdivenler aşırı dar ve dönemeçli. Ben buradan nasıl çıkarayım diye düşünürken, asansör olup olmadığını sordum, yok ama biz çıkarırız dedi. İşletmenin sahibi kadın, erkek bir garsondan rica etti, ben yok falan dedim ama garson aldı elimden. Kusura bakmayın ağır falan dedim ama önemli değil dedi. Tam o garson oturulacak kata çıkardı ki ben teşekkür edip elinden bavulu almaya yeltenirken o katta görevli iki garson bizi gördü ve kendi aralarında benim hakkında konuştuklarını duydum: "Kendi çıkaramıyor mu ki sanki?" Bunu benim duymayacağımı sanıp yanındakine söyledi herhalde ama duydum ve o cümleyi kurarken ki ses tonu aşırı moralimi bozdu. Şu an düşünüyorum da keşke arkamı dönüp " Ben çıkarmalarını istemedim, onlar kendileri bir kibarlık gösterdi." diyip dumur etseydim. Orada beni gördüler, bavulunu garsona çıkartan şımarık kız damgasını yapıştırdılar ve dedikodumu yapmaya başladılar. O kadar sinir oldum ki anlatamam. Ya kaldı ki ben bir erkek olsam ben de o centilmenliği yaparım, nedir yani. Bir olayın nasıl geliştiğini, arka planını bilmeden yargıladılar ve hakkımda bir hüküm verdiler ve bu beni çok kötü hissettirdi.

Bu aralar bu insanların üç saniyede gördüklerinden kendilerince anlam çıkarmalarından muzdaribim anlayacağınız ki bunu yaşayan dünyadaki ilk insan da son insan da ben olmayacağım. Ama keşke biraz daha insanlar birbirleri hakkında bilip bilmeden bu kadar kolay hüküm vermese. Bazen cidden çok bunaldığımı hissediyorum bu peşin hükümlerden. İşte bu yazı da böyle bir birikmişliğin üzerine yazıldı.

Bugünlük de benden bu kadar.

Hoşçakalın, görüşürüz inşallah.

3 yorum:

  1. Merhabalar.
    Yazınızı hasta halimle yani Covid-19 virüsüne yakalandığım ve iyileşmeye başladığım bir güne denk gelerek okudum. Ön yargı çok kötü bir davranış biçimi. Ama maalesef bunu ben de dahil hepimiz yapıyoruz. Bilip bilmeden hükümler verip, çevremizi eleştirebiliyoruz.

    "Kendi adıma konuşacak olursam kendimden yukarıdaki insanlardansa, daha aşağıdaki insanlara bakıp şükretmeyi tercih ediyorum." Yazınızın içinde bu cümleyi çok beğendim. Bu cümle sizin hayata bakış felsefenizi çok iyi anlatıyor.

    Size yaşamanızda sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok geçmiş olsun öncelikle.
      Evet hepimiz yapıyoruz ama dozu kaçınca karşı tarafa zarar vermeye başlıyor bu davranış biçimi malesef.
      Selam ve esaygılarımla

      Sil
  2. Evet çok haklısınız, çok teşekkür ederim bu sözler için

    YanıtlaSil