19 Temmuz 2022 Salı

Twenty Five Twenty One Dizi Yorumu


Evet o çok konuşulan diziyi ben de izledim sonunda. Biliyorsunuz bu diziden bu blogda beni heyecanlandıran dizi haberleri yazısında bahsetmiştim. Orda diziden yayınlanan tek fotoğraf eskrim kılıçlarının olduğu bir fotoydu ve ben o fotoyu da dizinin adını da çok garipsediğimden dolayı nasıl bir dizi olacağı konusunda tahmin yürütememiştim. Ama gelgelelim dizi tam bir "benim comfort dizilerim" kategorisine girecek türde bir dizi çıktı. Böyle bir dizi çıkmasını beklemiyordum. Arkadaşlar bu arada, diziyi yorumlarken kişisel noktalara değinebilirim bolca. Hayatın içinden bir diziyi bazen kendi hayatımdan örneklerle desteklemek istiyorum da. Şimdiden kusura bakmayın olur mu?

Ayrıca baştan aşağıya spoiler içeren bir yazı olacak, şimdiden haberiniz olsun. Çünkü benim misyonum dizi önermek üzerine değil, izlediğim şeyi yorumlayıp izleyenlerle sohbet etmek. Spoilersız yapınca sadece diziyi tanıtıyormuş gibi oluyor. Dizileri tanıtmak istemiyorum, izleyenlerle sohbet etmek istiyorum, bu kadar. Hadi başlayalım o zaman.

Bilgilendirme: Bu yazı blog sahibinin üşengeç oluşundan ancak mükemmelliyetçiliğinden de taviz veremeyişinden dolayı farklı zamanlarda parça parça yazılıp son halini alması tam 2 ay sürmüştür. Psikopatlık seviyem ektedir.

1. Dizi Bana Neler Kattı?

Normalde dizi yorumlarken böyle bir başlık kullanmam ama bu diziye özel böyle bir başlık açmam gerektiğini düşündüm. Ben dizi yorumu yazıyorum ama bazı diziler kendi yorumunu özel şekillendiriyor. Bu dizi de onlardan biri. 


1. Eskrim sporu hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorken genel kültürüm arttı resmen. Geçen ev temizliği yaparken baktım kendi kendime zırt pırt "Angard, Pre, Alle" diyip duruyorum. Sonra bir an durup ne diyorum ben ya diye kendi kendime güldüm. 

2. Na Hee Do'nun ne kadar zorlansa da, karşısına IMF krizi çıksa da, koçu her sabah onu koştursa da, herkes bırakmasını istese de eskrimi sevdiği için bırakmaması beni o kadar motive etti ki... İçimde bir şeyleri başarma isteği oluştu. Hani Back Yi Jin de demişti ya sana bakınca umudum artıyor, benim de bir şeyleri başarasım geliyor diye. Tam olarak böyle hissettim ki eminim ekran başındaki pek çok seyircide bu his belirmiştir: Bir şeyleri başarma isteği.


3. Günlük tutmaya devam etmeye karar verdim. Çocukken çok düzenli bir günlük tutucusuydum. Lise ve üniversite zamanlarımda bu alışkanlığımı kendimi zorlayarak devam ettirdim. Tam evde tek başına hayatı yaşamaya başladım ve yazmayı bıraktım. Size bir şey itiraf edeyim mi? Bu günlükleri tutmamın iki sebebi vardı: Birincisi vay be ne zorlukları atlatmışım,  işte böyle her zorluk bir gün geçer demek içindi. İkinci sebep ise ileride nasip olursa  çocuklarımın onlardan önceki hayatımı öğrenmeleri için. Lütfen gülmeyin ya ne yapayım?? Yani ben aslında belki dünyaya bile gelmemiş insanlar için günlük tutmaya motive oluyordum. Bu dizide Na Hee Do'nun kızının günlükleri okuması tekrar bıraktığım bu alışkanlığımı devam ettirme isteğinin yeniden belirmesine sebep oldu. Zavallı yavrum Na Hee Do'nun kızı gibi günlüğün devamını bulamayıp hayatımın en önemli yerinde yazmayı bıraktığım için "Anne en heyecanlı yerinde yazmayı bırakmışsın." diye bana kızmasın sonra. Canım yavrum annen senin için üşense de hayatını yazmaya tekrar karar verdi.

Bu arada size bir soru, yorumlarda yazabilirsiniz: Yakın bir tanıdığınızın günlüğünü bulsanız okur muydunuz? Ben kendi cevabımı vereyim. Okurum, okudum da zaten. Ablamın günlüklerini okur, sonra onunla dalga geçerdim. Hatta dahası da var. Küçük erkek kardeşimle beraber okur, günlükteki olayların canlandırmasını birden yapmaya başlardık, ablam şok olurdu ve sonra kavga...Ama çocuktum o zaman napim. Zavallım da günlüklerini saklayacağım da gizli bir kuytu köşe arardı. Şimdi olsa yine okurum ama okuduğumu belli etmem mesela. Meraktan çatlarım çünkü.

2. Diziyi Nasıl İzledim? 

Bazen böyle 

Bazen duygusala bağlayarak:


Bazen kıkırdayarak:



3. Dizi Hakkında Genel Yorumum


1. Ya bu dizi benim Kore Dizilerinde izlemekten en hoşlandığım tür. İçinde aşk, arkadaşlık, aile, başarma, mücadele, dram, komedi vs. her şey var. Her duyguyu yaşatan dizileri ayrı bir severim. 2521'i izlerken de duygudan duyguya soktu beni. O yüzden çok hayatın içinden gibi hissettiriyor. Hayatta da böyle acı tatlı anılar karışık yaşıyoruz ya bunun yansımasını görmeyi seviyorum. 

2. Benim için artık bir diziyi beğenmenin en önemli kriteri videoyu hızlandırıp hızlandırmadığım. Bir dizi güzel bile olsa 2x hıza takıyorum bazen ama bu dizide çok az 2x hıza aldım. Çünkü sıkıcı değildi. Boş sahneler çok azdı. Tadını çıkararak izlemek istediğim çok fazla sahne vardı. Ve sadece bir bölümde bile sahneler dolu dolu geçiyordu. Uzun lafı kısası bölümler güzel, hikaye anlatıcılığı ve sahneler arası bağlantılar, geçişler güzel olduğu için tadını çıkararak izlemek kaldı bana. 

3. Dizideki o nostaljik hava çok hoşuma gitti ya. Bakın ben 97 doğumluyum. Benim çocukluğum 2000'lerin ortalarında geçti. Nostaljik hava az çok benziyor. Telefonların rezil derecede kötü olması, arayanın adının bile çıkmaması, eski beyaz çerçeveli bilgisayarların oluşu, televizyonun en önemli haber kaynağı oluşu, sosyal medyanın olmayışı... Bu diziden sonra nostaljik bir yazı yazma isteği oluştu içimde o derece. İnsanın o 2000'li yılları yad edesi geliyor. Hatta taslaklarda duruyor sadece yazı başlığı atılmış bir şekilde. 

4. Bu dizi sanki benim yaşlarda olan insanlar için özel çekilmiş bir hediye gibi geldi.  Sanki ben benim yaşıma özel dizi sipariş etmişim de cidden çekmişler gibi. 24 yaşımın son günlerini geçirdiğim bu süreçte diziyi izlemek, dizinin bu yaşlarda yaşananların acısıyla tatlısıyla ne kadar hoş, güzel olduğunu vurgulaması aslında hala ne kadar şanslı olduğumu hatırlattı bana. Güzel bir gençlik hikayemin olması gerektiğini, hayatımın kendi gayretlerime göre şekilleneceğini tekrar düşündürdü. Diziden sonra kendimin daha yaşlı versiyonunun gülümseyerek hatırlayacağı bir 20'li yaşlar bırakmak istedim. Ayrıca sanki ben senariste isteklerim ve halime uyan bir dizi siparişi vermişim de benim için yazmış gibi oldu. 

5. Dizinin asıl konusu aşk değil. Bence çoğu kişinin kaçırdığı nokta bu. Aşk da çok fazla var ama asıl konu "gençlikten yetişkinliğe geçen o yolculuk". Ve dizinin bunu yansıtma şekli, dönemin unsurlarıyla karakterlerin kişilik özellikleriyle, başlarına gelenlerle yansıtması hoşuma gitti. Tam bir yetişkin olma sürecindeki büyüme, kendini gerçekleştirme sancıları anlatılmıştı.

6. Dizinin ostları diziyle çok uyumlu. İkisi de birbirini çok güzel tamamlamış. Ben yeni çıkan dizilerde artık ostların çoğunu aklımda tutamıyorum. Ama mesela "Your Existence", "Very, Slowly" ve "With" şarkısını duyduğum an diziden sahneler beynimde geçmeye başlıyor. Bir dizide en az üç tane ost şarkısını beğendiysem o diziyi seviyorum, aksini hiç görmedim.

4. Karakterler Hakkında

Na Hee Do - Kim Tae Ri

Kim Tae Ri'yi bu kadar genç bir rolde görmek bana başlarda biraz tuhaf hissettirdi. 32 yaşındaki kadının 18 yaşlarında birini oynadığı sahneleri izlerken gerçek yaşını aklımdan atamıyordum. Hani bazıları diyor ya " Kadın gerçekten de çok genç gösteriyor." diye. Kabul cildi falan gerçekten güzel, kırışıklık yok ama bence 18 falan göstermiyor, o kadar da değil. Bir de zaten şu devirde kime sorsak yaşını göstermiyor. Hele siz hiç yaşını gösteren Koreli gördünüz mü? Yalnız burada saçma olan karakterin olgun yaşlarını Kim Tae Ri yerine başkasının oynamasıydı. Ya Kim Tae Ri zaten 32 yaşında bir kadın. Azcık olgun duracak makyaj yaptın mı tamamdır. 17 yaşını oynayabiliyorsa bence makyajla 40 yaşını da oynayabilirdi. Dizinin en büyük hatası yetişkin Na Hee Do'yu başka bir kadına oynatmalarıydı. Hiç kabullenemedim o oyuncuyu. Ayrıca o farklı kadının ses tonu aşırı gıcığıma gidiyordu -ya napim elimde değil, duyunca irite oluyordum. -

Hani Kim Tae Ri, yarışlarda kazandığı zaman sevinme çığlığı atıyordu ya çok gerçekçi değil miydi sizce de? O an sanki bir dizide oyuncuyu değil de olimpiyatta oynayan bir sporcuyu izliyor gibi hissediyordum. 

Hee Do'nun çok tutkulu bir kız olmasını gerçekten sevdim. Genel yorumda yazdığım gibi bu karakteri izlemek insana başarmak için, bir işin peşinden tutkuyla gitmek için gaz veriyordu adeta.  Bir de uzun zamandır böyle enerjik, güçlü ve cesur bir kadın karakter izlemediğim için Na Hee Do ile bu açığı kapatmış oldum. Özellikle gençliğin verdiği o enerjik havayı Kim Tae Ri'nin çok güzel yansıttığını düşünüyorum. Bazen aşırı bebeksi davranmasına uyuz oluyordum ama bunun artık Kore'de genç kadınlara ait bir davranış kültürü olduğunu düşünmeye başladım. O yüzden bana aşırı bebeksi gelen kısımlarda Türk kafasıyla düşünmemeye çalıştım. Bakınız: Full House yırtılınca ve Yu Rim'le arayı düzeltince bebek gibi ağlaması. (1997'de Full House'un yeni bölümü için kitapçıya koşan Hee Do vs 2013'de Wattpad'deki hikayenin yeni bölümü yüklendi mi diye sayfayı durmadan yenileyen ben. Ah be zaman her alışkanlığı nasıl da değiştiriyor ama bazı şeyler temelinde hiç değişmiyor.)

Bu arada Kim Tae Ri, özellikle liseden mezun olduktan sonraki sahnelerinde aşırı aşırı güzel geldi gözüme ya. Bu kadın gözüme neden bu kadar güzel geliyor diye düşündüm, yüzünü inceledim ve şunu düşündüm. Kaşı kalemle çizilmemiş de gerçek gibi duran tek Koreli aktris olabilir. Hani özellikle Asyalı kızların makyajını silince kaşları çok fena durur ya, bunun kaş tüyleri normal duruyor. Tabiki kaş kalemi kullanmış ama makyajını silse çirkinleşmez yani. Doğal kaşları olduğu belli. Fön çekince kahkülleri falan da böyle çok güzel yakışıyor ya. Öyle işte arkadaşlar ya, gereksiz bir paragraf döşedim ama paylaşmam lazımdı bunu sizle. 

Back Yi Jin- Nam Joo Hyuk

Nam Joo Hyuk'u en son Start Up'da izlemiştim biliyorsunuz. O dizide Do San'ı çok seviyordum karakter olarak, onu iyi oynadığı için Nam Joo Hyuk'u da bundan sonra oynadığı projelerini es geçmem diyordum. Ve şunu düşünüyorum da Nam Joo Hyuk  Kdramalara çok yakışan bir oyuncu. Uzun boyu, yüzü, sesi, oyunculuğu... Back Yi Jin olarak da bu diziye kendisinin çok yakıştığını düşünüyorum. Hakkında kötü haber de yok hiç diye tam düşünürken, son zamanlarda bir zorbalık iddiası çıktı ortaya, şirketi yalanlamış falan, dava açmışlar falan ama inşallah gerçek değildir. Bu Kore'de zorbalık nasıl bir kültür abi ama şu da var o zamanlar ergen olan cahil bir lise bebesisin ve insanlar değişebilirler, neden tüm hayatının ergenliğindeki bir cahilliği yüzünden mahvolmasını istiyorlar ki. Ama nedense ben Joo Hyuk'tan zorba hissiyatı almıyorum ya, bana efendi vibe veriyor. :)

 Açıkçası baba parasının nimetlerini kırmızı üstü açık araba bile hediye alınacak şekilde yerken birden fakirleşmeleri empati yaptığımda çok kötü bir şey. Ne bilim hani insan fakirken zengin olduğunda daha kolay duruma uyum sağlayabilir ama çok zenginken fakir olmaya alışma süreci bir insan için çok zor. Yi Jin esaslı çocukmuş bu arada ben olsam yıkılırdım herhalde. Ailenin dağılması, babanın kaçak gibi yaşaması, alacaklıların kapına dayanıp kendinden nefret ettirmesi falan çok çok ağır şeyler. Hele de 22 yaşında biri için. 

Yi Jin, gençlerin arasında en olgunları gibi duruyordu ama dizide bir replik vardı. Hee Do'nun annesi demişti ki:" O zamanlar size göre çok büyük duruyordu ama aslında sadece 22 yaşındaydı." Doğru aslında 22 yaş da böyle büyümüş gibi olduğun ama tam anlamıyla büyümediğin bir yaş bence de.  Bu arada beni en etkileyen insan tiplerinden biri bir insanın yaşından daha büyük daha olgun davranmasıdır. Yi Jin de bu yüzden Hee Do gibi beni çok etkiledi. Yi Jin'in aynı zamanda çok güçlü gibi görünse de kırılgan bir tarafı daha vardı ve bence terapi alması gerekiyordu. 

Ko Yu Rim - Bo Na

Neredeyse her kore dizisinde başta gıcıklık yapan sonra kendini çok sevdiren bir kız olur ya. Bu dizide de bunu Yu Rim karşılıyordu. Hee Do'ya çok kaba davrandığı zamanlar bile diyordum ki bunlar ileride kanka olur gibi. Öyle de oldular cidden. İlk iki bölüm Yi Jin'e aşık olduğu için Hee Do'ya uyuzluk yapıyor falan sandım ama aslında sebebi çok daha derinmiş.

Yu Rim'le Hee Do'nun hayranlık, rakiplik ve arkadaşlık üçgeni arasında gidip gelen ilişkisi bence güzel anlatılmıştı. Hepimiz Yu Rim'e sinir olduk davranışlarından dolayı ama onun açısından baktığımızda koçun özel ilgilendiği, övdüğü, zaten çocukluğunda da ona karşı yenildiği, ekonomik durumu ondan çok çok iyi olan biri var karşısında. Belli etmese de ondan korkuyor ve uzak durmaya çalışıyordu. Zaten kazanmasından başka çaresi yok, çünkü ailesinin ekonomik durumunu kurtarmak istiyor. Dolayısıyla Hee Do onun için elindekileri ondan alabilecek potansiyel bir tehdit durumundaydı. 

Yu Rim'in ailesiyle olan ilişkisi de derin bir hikayeydi bence. Kız ailesinin ekonomik durumunu ailesinden daha çok kafaya takıyordu.  Kendini yüksek yerden havuza atma alışkanlığı olduğu da bize aktarıldığı zaman kızın aslında içinde bir yerde dertlerinden dolayı bunalımda olduğu ortaya çıkmış oldu. Eskrim onun için bir tutkudan daha çok ailesinin durumunu düzeltmek için bir araçtı bence. Bir ara dedim ki bu kızın yüzü gülmeyecek herhalde, bir yandan ailesinin kefil olduğu kişi kaçıp gitmiş, üstüne babası birini kazada yaralamış, vatan haini ilan edilmiş. Bir ara  haline çok üzüldüm.

Yu Rim'e dair aklıma kazınan sahnelerden biri ne oldu biliyor musunuz? Hani bir keresinde Hee Do'yla yemek yemeye gitmişlerdi de mekanın sahini vatan haini muamelesi yapmıştı. Yu Rim orada aşırı olgun ve cool davranmıştı. Ben olsam ağlayarak o mekanı terk ederdim mesela. Ama adama çok güzel bir şekilde haddini bildirmişti, hayran kalmıştım kendini ezdirmemesine.

Moon Ji Woong- Choi Hyun Wook

Ya ben bu çocuğu Park Seo Joon'un daha genç haline benzettim. Bence ileride adından daha da söz ettireceği dizilerde görebiliriz. Gelecek vaat ediyor gibi geldi, bilemiyorum. Karaktere gelecek olursak çok sevimli ve tatlı bulduğum izlerken özellikle yüz ifadeleriyle beni güldüren bir karakter oldu. Bir de okulun cool çocuğu gibi takılıp aslında tam bir şapşal olması süper bir detay. Özellikle arabayı annesinden gizli kaçırıp yerine asla park edemeyişi ve sonunda arabayı kucaklayıp park etmeleri detayı aklıma kazındı ve baya güldüm oradaki haline. Ne zaman arabayı park edemeyen birini görsem aklıma hep bu sahne gelecek. İleride ben olur gibi.

Yu Rim'i de hakikaten çok esaslı sevdi. Yu Rim'in dizi boyunca başına gelen en güzel şey bu çocuğun aşkıydı. Sevdiği kişi, yurt dışına gitti diye ayrılmak yerine uzaktan ilişki yürütmeyi akıl edebilen bir karakterdi. Benim Now We Are Breaking Up yorumumu okuduysanız orada karakterler yurt dışında çıkan iş fırsatı yüzünden ayrılıyorlardı. Baya saçma bulup gömmüştüm. Şükür bir dizi de yaşı küçük de olsa bir çift uzaktan ilişki yürütüp sabredebilme olgunluğunu gösterdi. Seven, sevdiğini bekler kardeşim. Aferin Ji Woong! Diğer senaristler izleyip ders almalı bu karakterden.

Bonus: Ay bu çocuk 2002'liymiş. 2002 ne ya, benden küçük insanlar ünlü oldukça çok yaşlı hissediyorum kendimi. 

Ji Seung Wan - Lee Joo Myung

Bu karaktere baktığımız zaman aslında dizide çok büyük bir rolü yok ama diziye renk katıyordu kişiliğiyle. Arkadaşlarının çalkantılı hayatına bakıp kendi hayatının çok düz olduğunu düşünmesi tebessüm ettiren bir repliği olarak aklımda kaldı. 

Okuldaki şiddet olaylarına karşı koyduğu tavır çok takdir edilesiydi. Kore eğitim sisteminde şiddetin özellikle eski zamanlarda daha fazla olduğu bilinen bir gerçek. Hocanın öğrencileri dizi icabı dövdüğünü bilsem de izlerken bile dayanamadım. Ellerimle yüzümü kapayıp başımı çevirdim, düşünün. Empati seviyemi anlamışsınızdır diye düşünüyorum. O nasıl bir dövmek abi, insanlık dışı. İki tokat atan bunun yanında merhamet timsali kalır. Çocukları delirmiş gibi döverken "Ay yeter artık ya." der oldum ekrana doğru.

 Yalnız size bir şey diyim mi ben Seung Wan'ın yerinde olsam okulu bırakmazdım. Hocaya yav he he der geçerdim. Çünkü abi senin okulu bırakmanla sistem değişmeyecek. O tepki olarak şu kız okulu bırakmış, yeni yasa çıkaralım demeyecek kimse. Bak o zamanlar bir Twitter gibi bir ortam olsa hocayı ayaklarına kapattırırdı orası ayrı. Arkadaşların üniye giderken, başarılı bir öğrenciyken, hayatımdan bir seneyi es geçemezdim. Yaşıtlarım gezer tozarken ders çalışmak bana çok koyardı. Ki kızda o bir sene süründü.

5. Hakkında Konuşmam Gereken Sahneler

İlk bölümün başında korona zamanıyla başlamaları ve sonra geçmişe gidildiğinde IMF krizinin olduğu döneme dönmeleri bana şunu düşündürdü: Bu dünyada rahat yok gerçekten. Yaşamak, gerçekten zor bir şey olmuş her dönemde. Hee Do'nun şu sözlerini de hatırlatmak istiyorum: "Aptal IMF yüzünden dünya çok karışık bir halde. İnsanlar bir şeyleri kaybediyor olmalı. Ama benimle bir ilgisi yok. Yetişkinlerin işi. Sadece 18 yaşındayım. Bir şeyler kaybetmek için daha çok gencim. Sahip olduğum şeyler kaybedilecek şeyler değil. Örneğin hayallerim ve hayranlıklarım." Yani gerçekten şöyle bir düşünüyorum da Çok gençken benim de dünyasal şeyler pek umurumda olmazdı. Ta ki ucu bana dokunana kadar. Ki Hee Do' da çok geçmeden her şeyin ucunun bir şekilde kendisine de dokunacağını anladı:" Ama sonra olan oldu. IMF: Benimle bir ilgisi olmadığını sanıyordum. Dönem. Hayalimi yıkan zor zamanlar mıydı?" Diğer yandan Yi Jin'in babasının IMF krizi yüzünden iflas etmesi ve ailesinin dağılmasını da gösterilince yüzümde acı bir tebessüm oluşarak dönemin kendi hayatımı nasıl etkilediğini düşündüm.

Tam okul biter bitmez atandım, şimdi hayatım düzlüğe çıktı diye sevinirken pandemi patlayınca 6 ay, işe atandığım halde başlatılamam, evden dışarı kafamı çıkarmaya bile korkar hale gelmem.

Tam öğretmen oldum derken uzaktan eğitimle 1 sene yüzyüze çoğu öğrencimi göremeden mesleğimi icra etmem.

Tam artık kendi paramı kazanıyorum istediğimi alırım derken ülkede ekonomik krizin çıkıp ağız tadıyla bir şey alamamam.

Bu liste daha uzar gider. Doğduğun yer kaderindir derler ya ben artırıyorum: Doğduğun zaman da kaderindir. 97'li tayfa beni çok iyi anlayacaktır. 96 doğumlu olsam bile o kadar çok şey değişirdi ki muhtemelen. İşte dizinin dönemin insanın hayatına etkisini göstermesi müthiş bir detay.

Dizide Hee Do'nun bu dezavantajı nasıl avantajına çevirdiğini de görüyoruz ve cidden bu da çok doğru tespit. Kimi zaman pandeminin bile işime yaradığı avantajları olmadı diyemem. Deminden beri diziden ve kendi hayatımdan örneklerle şu alt mesajı demeye çalışıyorum aslında: Senaryo ile dönemin unsurlarının bütünleşik olması, dönemin insan hayatını nasıl etkileyebileceği o kadar güzel yansıtıldı ki küçük detayların insanı olarak bu detaylara bayıldım. Severim şöyle gerçek olaylarla örülü dizideki kurguları: IMF krizi, 11 Eylül saldırısı..

Pov: Otobüste şöyle biri yanınızda tutunuyor.

Dizide Hee Do ve Yi Jin'in ilk görüşte aşık olmamasını veya birbirlerinin dış görünüşünden dolayı değil de aslında oldukları karakterlerden dolayı birbirlerine kapılıp yavaş yavaş aşka giden hikayelerini çok hoş buldum. Yani çok alelade bir tanışmaları vardı ve birbirlerini görünce çarpılmadılar. Aralarında gelişen muhabbet aşka dönüştü. 

İlk bölüm açıkçası bu dönem detayı dışında çok fazla yükselememiştim diziye ama 3 .bölüm Yi Jin'in babasıyla görüşmek için girdikleri hafif tempolu senaryo örgüsü beni biraz yükseltti diziye karşı. Hee Do'nun yanlış anlaşılmadan dolayı kendini sorumlu tutması, babasını aramaya çıkması falan bir anda dikkatimi celbetti. Sonra dizinin adına da ilham olan Jaurim'in "Twenty five twenty one" şarkısı çalıp birbirleriyle mutlu olmaları sahnesi gelmişti. Açıkçası şarkı çok güzel ve aslında şarkı sözleri direkt diziyle bağlantılı bir şekilde bitti. Yalnız şarkı da aşırı hüzünlü ya, insanın ağlayası geliyor dinleyince.

"Sonsuza kadar sürer sanmıştım 25 ile 21 yaş"

Sözleri çok güzel ama gel gör ki hani o muslukların hepsini sonuna kadar açıp su savaşı yaptıkları an benim "su israfı anksiyetem" tuttu ve romantizme odaklanamadım tabiki. İçimden kapatın artık yeter nidaları bir yandan, acaba bu sahneyi tekrar tekrar çekene kadar ne kadar su boşa harcanmıştır hesaplamaları bir yandan olunca böyle odaklanamam tabi. Sonra el ele tutuşup kaçmaları, Yi Jin'in Hee Do'nun gözlerinin içinin gülmesinden etkilenip kıza gizli hayran bakışları, Hee Do'nun kendini mutsuzluğa mahkum etmek yerine onunla gizlice mutlu olabileceğini söylemesi detayları hoşuma gitti ama.

3.bölümün sonunda Hee Do'nun anonim olarak yazıştığı kişinin Yu Rim olduğu açığa çıktı. Ne yalan söyleyeyim o ana kadar ben o kişi kesin Back Yi Jin falandır diyordum. Neyse her ikisi de tesadüfün böylesi, bak sen şu işe dedirtecek potansiyelde. Hani dizinin sonu hakkında gerçeklik payından dolayı öyle bitti diyoruz da dizide böyle gerçekliğe uymayan milyonda bir gerçekleşecek şeyler de vardı şimdi. O yüzden finali eleştirenleri de anlıyorum ben. Neyse final için ayrı bir başlık açıp inceleyeceğim için çok da üstünde durmak istemiyorum bu kısımda o yüzden.


4.bölümün şüphesiz ki en dikkatimi celbeden sahnesi Hee Do'nun Yi Jin'e eskrimci öğretmesi ve oyun oynamalarıydı. Hee Do'nun ilk kez Yi Jin'e başka bir gözle bakmaya başladığı an buydu sanki. Kapıdan eskrim kıyafetiyle çıkışı, Hee Do'nun üstündeki son rütuşları yapması sırasında aralarındaki tansiyonu hissettim ekrandan, ben bile gerildim yani izlerken. Daha sonra Full House blöfüyle kazanan Yi Jin'in kafasından kaskı çıkarıp mutlulukla Hee Do'ya bakması ve kızımızın büyülenmiş gibi ona bakması çok doğal. Hangi kız olsa o an o moda girerdi yani :) Sonra elektriklerin kesilip kıyafetine kılıcı dokundurarak ışık sağlayıp motive edici konuşma döndü ya aralarında, işte o andaki ambiyans da çok romantikti. Sahne hem estetik hem de duygusal yoğunluk olarak insanı mutlu ediyordu. 

5.bölümde Yi Jin, alacaklılar kardeşimin yerini buldu diye dayısının yanına gitmişti ve Hee Do'nun tam da milli takıma girdiğini haber vermek istediği zaman olmayışı kızın hevesini kursağında bırakmıştı. Yi Jin'e bu bölüm ayrı bir üzülmüştüm. Çünkü iyi kötü bir düzen kurmuşsun ve bir anda bozup gitmen gerekiyor. İki tarafında mental olarak birbirine ihtiyaç duyduğu anda bir ayrı kalmaları gereken süreç oldu. 

Ama bu süreçte bize şunu gösterdi: Birbirlerini özleyecek kadar önemsediklerini fark ettiler. Yi Jin zaten ona eskrim yaptıkları gün " Mental olarak zayıf olduğumda seni özlüyorum." demişti ki yine onu özledi. Hayali olarak karda koştukları sahne, o sahnelerde kullanılan müzik, Hee Do'nun Yi Jin'in sesli mesajını dinlerken gözünden yaş gelmesi ve Yi Jin'in Full House'un yeni cildi çıkmadan geleceğine söz vermesi... Bunlar duyguyu hissettiren unsurlar oldu. A şunu da söylemeden edemeyeceğim. İkisi de farklı çeşmelerin başındayken ekran ikiye bölünüp sonra bölünmüş ekran birleşerek birlikte el ele koşmaya başladıkları sahne efekt olarak çok hoşuma gitti.

Şimdi geriye bakıp düşündüğünde ilk beş bölüm bence dizinin girişi ve asıl konu için bir tanıtım gibiydi. Çünkü diziye ciddi anlamda kapıldığım ilk bölüm 6.bölümdü. Yi Jin muhabirliği başlamış, Hee Do milli takım için yarışır olmuştu. Ve uzun bir görüşmenin ardından kalabalıkta ilk karşılaşmaları tebessüm ettirdi izlerken. Hee Do'yu o protesto yapan grubun içinde yüksek sesler olmasına rağmen duyması, arkasını dönmesi, bakışmaları, sanki o kalabalık yokmuş da sadece o ikisi varmış gibi... Yönetmenliğin ve sinematografinin romantizmde önemi diyorum başka da bir şey demiyorum.

Hee Do'nun eskrim kılıcını almak için gitmesi ve aksiliğin çıkması üzerine maça geç kalma ve hükmen yenik sayılma ihtimalinin olduğu sahneye de değinmek istiyorum. Kız resmen panik ve endişe halinde mantığını yitirdi.Bir kere Hee Do'nun panik olup kilitlenmesi çok doğal hepimizin başına hayatta gelebilecek bir şey.  Tabi önemli olan o an sizin yanınızda durup gayet profesyonel şekilde sizi sakinleştirebilecek bir insanın olması: Yi Jin gibi. Aslında Yi Jin'in kendi bile o an panikken her şeyin yoluna gireceğini Hee Do'ya soğukkanlı bir şekilde söylemesi, her şeyden öte gerçekten sorununu çözebileceğine dair güven veren beden dili çok iyiydi. 

7.bölüm tam bir roller coasterdı ya. Başta Yu Rim'le Hee Do'nun altın madalya için savaşması izlerken sanki gerçek bir maç izliyormuşum gibi hissettirdi. Altın madalyayı Hee Do'nun kazanmasına çok sevindim, gözlerim falan doldu niyeyse. Zaten o maç sırasında Hee Do'nun babasının nasihatlerini flashback olarak vermeleri, başarının adım adım artacağı sözleri o maç sahnesine daha derinlik kattı. 

Hatta gittim motivasyon defterime geçirdim o replikleri, düşünün yani o kadar beğendim. Sonra Yu Rim'in ben daha hızlıydım diye hakeme itiraz etmesi sonucu onu zaten halihazırda tanıyanların ve sevenlerinin de buna inanmasına ve Hee Do'nun onun altın madalyasını elinden almış gibi davranmalarına sebep oldu. Empati yapmaya çalıştığımda bunun çok ama çok üzücü bir durum olduğunu anlayabiliyorum. Emek verip bir şeyi kazanıp elde ettiğimde şansa bağlayan insanlara bile sinir olan bir insan olarak düşünüyorum da, bir de kitleler halinde insanlar haksız yere elde ettiğimi söylese depresyona falan girerim herhalde.

 Hee Do'ya tepkilerinde %100 hak verdim. Alıp başını gidişi, yalnız kalmak istemesi çok normaldi. Gazetecilerin önünde yaptığı terk etme davranışı da çok eleştirildi ama ben olsam ben de kalkar giderdim o masadan tepkimi ortaya koyup. Hatta ben altın madalyayı Yu Rim' e  verip "Al be al, senin olsun, amma mızıkçılık yaptın, al da ağlama." derdim. Peki yine Yi Jin'in gidip hakemi bulup röportaj yapması... Yi Jin adamdır ya. 

Yi Jin'e bu hareketi yüzünden sen Hee Do yüzünden böyle bir şey yaptın, onun yerinde başkası olsa bunu yapmazdın, bu yaptığın profesyonel değil diye eleştirdiler ya ilerleyen bölümlerde Yi Jin Hee Do'ya herkes senin beni profesyonellikten uzaklaştırdığını söylüyor ama aslında bir muhabir olarak yapmam gerekeni yaptırdın bana minvalinde sözlerini duyunca bir durakladım. Açıkçası diziyi izlerken hiç bu açıdan düşünmemiştim. Yi Jin bunu dedikten sonra "Aaa cidden çok haklı." dedim. Kızın annesinin yapamadığını yaptı. Annesi profesyonel olacağım diye kafayı bozmuş ve tarafsız kalacağım diye didinirken tam tersi taraflı davranarak Yu Rim'in savunur gibi haber yaptı. Dizinin ilerleyen bölümlerinde kadının nasıl işkolik oluşunun perde arkasına değinilip onu anlayacağımızı düşündüm ama hiç doğru bulmadım. Kocası öldüğü gün müdürü izin veriyor git cenazeye diye, bu profesyonel olma kafasına gidiyor haber sunuyor. Kimse kusura bakmasın da eşin ölmüş eşin, yemişim işini de haberini de profesyonelliğini de. Böyle saçma bir şey olamaz. Sen o gün çıkıp o haberi sundun ya, kimin umurunda abi. İki gün sonra o haberi kimse hatırlamayacak bile. Bir insanın hayatı bir işten her zaman önce gelir. Sen kimsenin hatırlamayacağı o haberi sundun ama kızında yıllarca silinmeyecek bir terk edilme travmasına sebep oldun. Değer mi ya? Ne haberi ya, senin hayatın haber olmuş asıl. İnsanın öncelikleri her zaman önce çocuğu olmalıdır. Bitti. Nokta.


Ay durun size ne anlatacağım şimdi. Hakem verdiği röportajda "Ben o an herkesten yakındım, yarışmacı yarışmanın heyecanıyla kendinin hızlı olduğunu sanabilir anlıyorum ama hakem olarak ben her şeyi gayet net gördüm. İstediği kişinin kazanmasını isteyen gitsin film izlesin." minvalinde bir şeyler dedi ya. Sizce ben bunu sınıfta öğrencilerime söylemiş miyimdir hahahahahah. Söylemişimdir evet. Şimdi sınıfta bilgi yarışması yaptırıyorum. İki kişi eşleşiyor, tahtaya cevabı önce yazan kazanıyor. Çocuğun biri tutturdu önce ben yazdım diye, hayır diyorum anlamıyor, çocuk bana trip atıyor, ben onun hakkını yemişim, gitti yerine, çattı kaşlarını, öfkesini arkadaşlarından çıkarıyor falan. Hayır anlamıyorum yani ucunda altın madalya falan da yok, o kadar abartıyor ki sanki anasını babasını öldürmüşüz. Çocuk oturdu yere, elleriyle bacaklarını kavradı, gözünü dikti yere. Benim de aklıma hemen burada hakemin dedikleri geldi. Bam bam söyledim benzeri cümleleri. Çocuk çıkışta özür diledi benden. Bir gün daha K-dramanın ekmeğini yedik çok şükür. 

Hee Do'nun Yi Jin'den gittikçe hoşlanmaya başlaması ve kıskançlıktan ne yapacağını bilememesi beni çok güldürdü. Yi Jin'in camını kırdığı sahne ve devamında ayağı camlara batmasın diye onu kucakladığı sahneyi zaten 10 kere falan izleyip sırıtmışımdır. 

Bir de hani Yi Jin ile Hee Do aynı otobüste denk gelmişti. Hee Do, onu otobüsün arka koltuğundan izlemişti, telefon konuşmasını duymuştu. Sonra da ne kadar yetişkin gibi gözüktüğünü fark edip hayranlıkla beraber hafif bir kıskanmıştı. Ya bu detay dizide beni acaip cezbetti. Çünkü dünya üzerinde böyle bir duygu var, yaşadım ve hissettim de. Bir gün lisedeyiz. 16-17 yaşlarında falanız. Arkadaşım kardeşinin dershane işlemleri için dershaneyi arayıp tıpkı yetişkin bir veli gibi konuşmuştu ve ben ona hayran kalmıştım. Hatta ona da demiştim telefonda konuşmana hayran kaldım diye. Mesela ben olsam ay arayıp da ne diyeceğim kem küm olurdum. Ben telefon anksiyetemi daha yeni yeni aşıyorum düşünün. O gün arkadaşım gözümde bir yetişkin gibi gelmişti ve onun gibi olmak istemiştim. Dizide de böyle buna benzer sahne görünce bir anda lisede o ana ışınlanmış gibi oldum. Bunu niye anlattım size. Çünkü varmak istediğim nokta şu: Senarist bir cımbız gibi dünya üzerinde küçük ama gözden kaçan duygu ve düşünceleri diziye çok güzel yedirmişti bence. Birini hem sevip hem kıskanabilir hem özenebilir hem de onun gibi olamadığın için eziklik hissedebilirsin. Ve bu duygular da hayatın bir parçası.

Hee Do sanal arkadaşıyla buluşmak için buluşma yerine gittiğinde Yi Jin'i görmüştü ya o sahneyi izlerken arkada çalan müziğin de etkisiyle böyle büyülenmiş gibi izledim. Ama sonra "Sen benim olmalısın."diyince çok utandım ya kızın yerine. Allah kimseyi böyle bir yanlış anlaşılmanın içine düşürmesin. Yalnız bu sahne bana Start Up'ı hatırlattı. Orada da bir yanlış anlaşılma vardı ve birbirlerine bakıp kalakalmışlardı, müzik çalarken potansiyel aşklarına bakıyorlardı karakterler. Nam Joo Hyuk var tabi yine iki sahnede de. Bu arada o sahne benim Start Up' da da favorimdi 2521''de de. Bir de ben senarist bu yanlış anlaşılmayı uzatacak sandım ama neyse ki Yi Jin' in mantıklı davranması sonucu olay uzatmadı ve In Jeol Mi'nin aslında Yu Rim olduğu ortaya çıktı. Ve böylece iki rakip iki dosta dönüştü. 

Hee Do' nun bir anlık sinirle Yi Jin'e duygularını itiraf etmesini beklemiyordum ama kız çok sevimliydi o an. Aslında düşününce de Hee Do her zaman ne hissettiğini yüksek sesle ve hızlı konuşarak dile getiren içi dışı bir birisi, bu itiraf aslında tam onun tarzı. Yi Jin'in kafasını duvara yaslayıp gülümseyerek bakışı peki... Bu arada ilk olarak Hee Do'nun aşık oluşunu fark edişi bile benim için çok hoş bir detaydı. Neden diyecek olursanız. Kızlar kendilerinden daha donanımlı, daha olgun duran ve tabiki buna ek olarak yakışıklı olan erkeklere kapılırlar. Bakın bunu bir kız olarak söylüyorum. Biyolojide buna kızların içgüdüsel olarak gelecekteki muhtemel çocuklarına güçlü bir baba profili seçmesi deniyor. Tabiki istisnalar olabilir ama benim gözlemlerime göre bu böyle.  Ve tam da bu dizide bu gerçeği yansıttılar. Hee Do, Yi Jin'e karşı hislerini anlamlandıramayışı, hem hayranlık besleyip hem kıskanması falan filan. Cuk! 

Ay şu hareket de bana kore dizilerinden geçti. Bir gün bir öğrencime böyle yaptım, çocuk bana" Hocam ben köpek miyim?"dedi shshhshs. Cidden hadi benim yapmam neyse de birine ilanı aşk ettikten sonra böyle kafanıza dokunduğunu düşünsenize, çok tuhaf ya bizim kültürde olmuyor :)

Bu ilişki de tez canlı taraf Hee Do, daha olgun olan Yi Jin olduğu için ikisinin itirafları tam kendilerine has şekilde oldu. Kızı hiç zorlamadı, duygularından emin olmasını bekledi, küçümsemedi, kendinden kaçmasını istemedi. 

 Back Yi Jin'in itirafı o kadar hoş bir sahneydi ki. Eridim, kelimenin tam anlamıyla eridim. Bu yaşıma kadar çok itiraf sahnesi izlemişimdir. Böyle aklıma kazınan çok azdır. (Bakınız: Güneşi Beklerken Kerem Sayer aşk itirafı) Çünkü genelde hepsi birbirine çok benzer itiraf sahneleridir. Ama Back Yi Jin'in itirafı o kadar orijinal yazılmış bir sahneydi ki...  On altı bölüm içerisinde benim top 3 sahneme girdi yani. Dizide birkaç sahne önce geçen bir diyaloga bağlanması da müthiş bir detay. Senarist resmen bu sahneye giden yoldaki sahneleri çok iyi hazırlamış. Giriş, gelişme ve sonuç, 10 numara. 

Bu sahneden önce Hee Do'nun aralarındaki ilişkiyi tanımlayacak kelime bulamadığını söyleyip gökkuşağı adını takması sahnesinde şöyle düşünmüştüm:" Senarist çok güzel bir diyalog yazmış ya bazen gerçekten insan hislerini belli bir kategoriye sokacak, tanımlayacak kelime bulamıyor. Çok romantik kendinin buna bir ad takma düşüncesi."

Ama sonra Back Yi Jin'in " Aşk... Aşk bu. Seni seviyorum Hee Do. Gökkuşağına ihtiyacım yok." demesi karşısında bir anda gözlerim doldu biliyor musunuz?  

Kalbim eridi. 

Gülümseyerek izledim ama duygulandım da. 

Çok basit, çok düz ama çok çok anlamlı. 

 Efso bir itiraf sahnesi. 

O sırada Back Yi Jin'in bakışları der susarım zaten. Daha iyisi gelene kadar en iyi aşık adam bakışı budur, kimse aksini iddia etmesin. O nasıl bir bakmaktır ya Hee Do'nun yerinde olsam... (boşluğu sizin hayal gücünüze bırakıyorum.) Zaten o sırada çalan soundtrack, gökyüzünün soft mavisi, gökkuşağı, bakışmalar sahnenin tamamlayıcısı olmuştu. Kaç kere geri sarıp izledim bilmiyorum. Reply tuşu ağladı artık. 

Sonraları çok merak ettim, ilişkileri karşılıklı itiraflar geldikten sonra nasıl ilerleyecek diye ama akışına bıraktılar, zorlamadılar. Tabi daha sonra Hee Do biraz zorlamış olabilir :) 

Deniz kenarına tatile gittikleri sahneler iç ısıtıcıydı. Özellikle karpuz yerken sanki havadan sudan konuşurlarmış gibi dertlerinden bahsetmeleri... Bence güzel bir sahneydi. Deniz sahnelerini izlerken bir gün gelecek bu arkadaş grubunun ayrılacaklarını hissettiğim için biraz buruk izledim ki gerçekten de öyle oldular. Ya bu cidden çok iç burkan bir şey gerçek hayatta da. Eskiden sıkı fıkı olduğun insanlarla her ne kadar "Ay biz hiç ayrılmayız." diye düşünsek de ayrılmak, herkesin hayatta farklı yerlere savrulması ve bir gün tekrar buluşan bile asla eski günlerdeki tadı yakalayamayacak olmamız... Çünkü sen artık eski sen değilsin, onlar eski kendileri değil. 

Bir bölümün sonunda birden 2009 yılına gidildi ve Yi Jin bir haber sunucusu olarak karşımıza çıkıp Hee Do ile röportaj yaparken evliliği için onu kutladı. Tabi herkes şok olmuştur o an ama ben malesef daha önceden bu sahnenin spoilerını yemiştim. Eğer önceden bilmeseydim de bir yerde ayrılacakları belliydi. Çünkü günümüz zamanındaki kız çocuğunun Yi Jin'den olmadığı bariz belliydi. Bazı kişiler bu kız Yi Jin'in kızı olabilir şeklinde ortaya bir teori atmıştı ama unuttukları şey kızın ananesine Yi Jin'i fotoğrafta gösterip kim olduğunu sormasıydı. Kim olursa olsun insan babasının gençliğini tanır. O sahnede ikisinin de yüzünde gülümseme olmasına rağmen bir burukluk hissiyatı gözlerinden okunuyordu. Bu sefer herkes şunu düşünmeye başladı tabiki: Bu çift nasıl oldu da ayrıldı? Ben de o süreci merak ederek sonraki bölüm tuşuna tıkladım tabi.

15.bölümde Yu Rim Rusya Hee Do ülkesi için olimpiyatlarda karşı karşıya gelmişlerdi ya sanki gerçek bir maç izliyormuşum gibi nefesimi tuttum. Hee Do'nun kazanacağını tahmin etmek zor değildi ama kazandıktan sonra Yu Rim ile birbirlerine anlamlı şekilde bakıp sonra sıkıca sarılmaları yok mu.. İşte orada ağladım, çok içten çok duygusal bir sahneydi bence. Sonra bir baktım şu üçlü de aynı benim gibi bastım kahkahayı. 

Bu maçtan önce Yu Rim'in mesajlaşmaları azaltması aslında bir noktada anlaşılabilir, kız rakibi olacak sonuçta ama yine de bunun sebebini profesyonel olalım bir süre konuşmayalım diye açıklayabilirdi diye düşünüyorum. Ama böyle bir arka plan olmasa böyle de ağlatmazdı, bu da doğru bir şey yani.



15.bölümde Hee Do ve Yi Jin çok tatlı sahneleri vardı. Ama nedense bize bu sahnelerde Yi Jin, hep randevularA geç kalan, planları onun yüzünden bozulan kişi olarak yansıtıldı. Abi Na Hee Do, sanki hep boşmuş da sürekli Yi Jin'i beklermiş gibi. Kız koskoca olimpiyat sporcusu, asıl onun çok meşgul olması lazım. Hiç eşitlikçi bir yaklaşım olmamış, senaristi kınıyorum bu sebeple. 

Ve gelelim Yi Jin'in New York'a gitmesine.. Ya şu ikiz kulelere saldırılardan kaç tane dizi filme ayrılık sebebi çıkmıştır ama bunun bir Koreli çifti etkileyebileceğini hiç düşünmezdim. Ve bence bu ayrılığın sorumlusu Yi Jin'di. (Aslında senarist de diyebiliriz.) New York'a gittikten sonra gördüklerinden aşırı etkilenip depresyona girdi. 20 yıllık muhabirle bir sohbeti vardı. Orada buradaki durumu tüm dünyanın gözleri önüne serersem belki insanlık için bir şeyler değişebilir demişti ve tecrübeli muhabir de umutlu olma demişti. 

O an 2022 yılındaki ben: Aynen knk çok beklersin. 

Bi yerde görmüştüm, yabancı biri özetle şöyle bir yorum yapmış: "Zaten Yi Jin, NASA'da çalışma hayalleri olan, okulda iki farklı kulüpte yer alan, dünyaya geniş perspektiflerden bakan biriydi. Böyle düşünmesi abes değil." Ya tamam güzel kardeşim haklı olabilirsin ama Hee Do'ya olan aşkını ne tarafa koyacağız o zaman?

Yi Jin, o kadar ters bir düşüncede ki insanlar göre göre her şey normalleşti artık. Malesef.  Keşke normalleşmese ama göz göre göre alışıyor işte. İnsan da böyle bir mekanizma olmasa zaten dayanamaz o da ayrı bir konu. Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum, haberlerde öyle zalimce şeyler görüyoruz ki artık her şey normalleşti.

Aslında düşününce Yi Jin boşu boşuna tribal bir enfeksiyona girdi. Gerçek bir Ortadoğu savaşı görse belki kendine gelirdi diye düşünüyorum. Yi Jin'i iki yakasından tutup sarsasım geldi, kendine gel dünyayı sen kurtaramazsın diye. Ama şöyle bir şey de var arkadaşlar bazı insanlar aşırı hassas oluyor, Yi Jin'in böyle arada bir buhrana girdiği de gösterilmişti. Benim çalıştığım yerde biri Ukrayna Rusya savaşını kafaya takmış, bir de kendisiyle hiç alakası olmayan insanların sorunlarını dert etmiş, psikologu rapor yazmış, gelmedi birkaç gün işe. Tabi bu kendi açımdan baktığımda benim için aşırı absürt bir şey. Hatta ilk duyduğumda içimden "Oha ama ya, o zaman ben de gelmeyeyim işe." diye düşündüm. Çünkü hayattaki her şeyi böyle kafaya taksam yaşayamam abi mümkünatı yok. Burası dünya, cennet değil ve çoğu yerde kan gövdeyi götürüyor, şehirlere bombalar yağıyor, kadınlara, çocuklara toplu tecavüzler ediliyor...Hangi birine üzüleceksin, insan kafayı sıyırır.

Hee Do'nun telefondan olabildiğince destek olduğunu düşünüyorum. Hatta içinde bulunduğu durumdan bahsettiğinde "Sen şu an büyüdüğün için sana olaylar böyle geliyor." derken, Yi Jin bu büyümek değil demişti. Bal gibi de büyümekti, savaşların olduğu gerçek dünyayla ilk yüzleşmendi hatta. Hee Do o an şunu düşünmüştü: "Artık desteğim ona ulaşmıyor." Bunu fark etmesi ilişkileri için bir kırılma noktasında olduklarının habercisiydi. Çünkü ilişkilerinin temellerinden biri de zor zamanlarında birbirlerine hep destek olmalarıydı. 5.bölümde uzak mesafelerdeyken bir sesli mesajla birbirlerine destek olurlarken bu noktaya gelmeleri çok üzücüydü. Aslında saçmaydı da . Ama arkadaşlar, dizinin en başından beri senarist kafaya koymuş ana çifti ayırmayı. Dizinin adını aldığı şarkı bir ayrılık şarkısı, dizinin ana fikri bazı güzel şeyler sonsuza kadar sürmez, günlüğü en başından beri okuyan kızın babasının Yi Jin olmadığı çok belli. Aslında en başından senarist ayrılması belli bir çifti yazıyor. Ama işte ayrılma sebebi biraz kafada oturmadı sanki. Bu ayrılık da bir olmamışlık vardı. Bir anda birbirlerini yanlış anlamaya başladılar, sessizleştiler ve ilişkiyi kurtarmak adına bir çabaya girmeden pat diye ayrıldılar. Madem eninde sonunda ayrılacaklardı, on bir bölüm bunların sevgili olma sürecini izleyeceğimiz yerde, daha çabuk sevgili olsalardı da ayrılık sürecine giden yol daha sağlam taşlarla döşenseydi. Tam tersi bize dizide ilişkilerinin çok sağlam temellere dayanarak inşa edildiğini gösterip bir anda ayırdılar. Ayrılığı konu almak istiyorsan ayrılığın anatomisini daha iyi vermen gerekiyor senaristcim. Sen romantizmi bir anda trajediye bağladın. 

Özellikle 15. bölümün sonlarına doğru kızın birden annesinden Yi Jin'in ona haber bile vermeden New York'taki kadroya başvurduğunu öğrenmesi çok kırıcıydı. Bir insanla bir yola girdiysen ilişkiyi etkileyecek ve hatta kırılma noktasına getirecek bir kararı kafana göre karşı tarafa haber vermeden alamazsın. Alırsın almasına ama ilişkiyi bitirmiş olursun. Ne bileyim bence Yi Jin, Hee Do'yu arayıp burada kalmamın kariyerinde hızlı bir yükselme sağlayacağını, dünyayı olumlu anlamda etkilemek istediğini söylese Hee Do'nun karşı çıkacağını sanmıyordum. Zaten Hee Do buna karşı çıksa ve Yi Jin'de ona uyup kafasındaki planı bozup Kore'ye geri dönse Hee Do'yu içten içe suçlayabilirdi ve bu durum belki ilişkilerine çok fazla zarar verebilirdi. Ama habersiz bir şekilde böyle önemli bir kararı alıp kıza haber bile vermemesi cidden olmadı, yakışmadı.

Kız bunu duyduktan sonra geçen sene yılbaşında beraber oldukları yere tek başına gitti ya, hayranlarının "Sevgilin var mı?" sorusuna emin değilim demesi o anki kırıklığı çok fenaydı. Ay bu sahneye yine o "Twenty Five Twenty One" şarkısını da koymaları sahnenin etkisini yüzde binbeş yüz artırmıştı.

6. Final Hakkında Yorumum

Final bölümünün başında baktım ki bizimkiler baktım ki aşırı medeni konuşmalar yapıyor. İşte bu olayda kimsenin suçu yok, benim için üzülmeyi bırak artık, birbirimizi görünce merhaba diyelim vesaire vesaire. Oha dedim bu kadar da medeni olmayın ya, 30 40 yaşındaki adamların olgunluğunu beklememiştim. 20'li yaşlarda ayrılmanın da üzüntüsüyle hiçbir şey olmazsa alttan alta bir laf sokma olur yani bence. Hatta içimden ya bir kavga etsenize, en azından içinizde bir şey kalmaz, ortaya koyarsınız, böyle aşk mı olur dedim.

Ve bir baktım cidden kavga ettiler ben şok. Buna sebep olan olayın başlangıcı da çift hat planlarını değiştirmek için mecburen yan yana gelip imza atmaları gerekmesiydi. Ya bu arada o sahne tam bir boşanma sahnesi gibi değil miydi ya? Üzülmem gereken yerde gülesim geldi. Telefoncunun hakim gibi kabul ediyor musunuz, iyice düşündünüz mü, geri dönüşü yok diyişi, bizimkilerin iptali imzalayışları... Telefoncu bile üzüldü be, yazık oldu be çok yazık.

Ve o meşhur tünelde tartıştılar. Oradaki replikleri yazıp yorumlamam yok mu? Allah kahretmesin çok üşensem de galiba yapacağım bunu.

Yi Jin: Bunu yapmamız doğru mu? (Hala soruyor musun, yeni dank etti bir şeyler galiba.)

Hee Do: Doğru. Altı aydır düşünüyorum.

Yi Jin: Ben yokken düşünüyordun. Tek başına düşünüyordun.

Hee Do: Öyle. -imalı bir acı gülüş.- Sen altı aydır ne yapıyordun? Biz ayrı kaldığımızda sen ne yapıyordun? Bilmiyormuş gibi davranıyordun. (Arkadaşlar buradan altı aydır Yi Jin'in arayıp sormadığı anlaşılıyor. Abi kusura bakmasın da altı ay arayıp sormayı kesmek başlı başına ayrılma sebebi değil mi zaten? Kız tabiki tek başına düşünecek, ortada sen yoksun çünkü. Ancak şöyle de bir gerçek var, aynısını Yu Rim de yapmıştı ama onu anlamıştın, hiç trip atmamıştın ve hemen sarılmıştın. E o zaman aynısını Yi Jin' e de yapabilirdi demek.)

Yi Jin: Sadece söylenebilecek bir şeyim yoktu. Çektiğim zorluklara seni de sürüklemek istemedim. (Ya bırak ya bırak. İlişki yaşamak böyle bir şey değil mi zaten? İyi günde kötü günde.)

(Burada birkaç replik atlıyorum.)

Yi Jin: Seni üzdüysem özür dilerim ama oradayken dayanmak için elimden geleni yapıyordum. Her gün insanların cesetleri çıkarılıyordu. Yaslı ailelerle, hayatta kalanlarla ölüme direnen insanlarla her gün görüştüm. Şehir cehennem yeriydi. Her an başka bir terör saldırısı olabilirdi. Çökmüştüm. Seni özlediğim halde görmeye gelemiyordum. Ölüp giden insanların yanında birini özlemek hissi haksızlık gibi geliyordu. Başıma ilk kez gelen olaylar varken güçlenemedim. Yine de sen desteklediğin için desteğin kadar iyi yapabileceğimi göstermek istedim. Şikayet etmek istemedim. ( Neyi anlayamıyorum biliyor musunuz? Bir insan yabancı bir ülkede yaşananlara üzülebilir ama bunun için kişisel hayatını nasıl yok sayabilir? Bana abes geliyor. Senarist, resmen bir ayrılık sebebi bulmak için şapkadan tavşan çıkartmaya çalışmış.)

Hee Do: Söylediklerim sana ne gibi geldi? Sana ait olan her şeyi paylaşacağımı söylemiştim. Üzüntünü, hayal kırıklığını, mutluluğunu, her şeyi. Yu Rim'in vatandaşlık olayı yüzünden, telefonlarını açmayıp saklanırken tam da burada söylemiştim. Birlikte duvardaki yazıyı silerken. 

Yi Jin: Nasıl yapabilirdim? Hiçbir şey çözülmeyecekti. Seninle sorunlarımı paylaşıp seni endişelendirince sorunlar çözülseydi öyle yapardım. Ama öyle değil. Sadece bir kişinin sorunu iki kişinin sorunu olacaktı. Bunu mu istiyordun? Öyle mi? Seni de benimle birlikte yıkmayı seçebilir miydim sanıyorsun? (Bu yazıyı yazarken ara vermiştim ve reels kaydırırken Doğan Cüceloğlu'nun bir konuşmasına denk geldim, adam aynen şunu dedi: Psikolojik bir gerçektir: Hayatınızda önemli bir olay olursa ve onu paylaşacak kimse yoksa hayatınızda, o olay zehir olur sizi sokar. Yi Jin de kendi içindeki buhranı başka kimseyle paylaşmak istemeyip ki bunu iyi niyetiyle yapsa dahi tek başına göğüslemesi nedeniyle iyice dibe battı.  Bunu Hee Do'nun sorunu yapmak istemedin diye ilişkiniz çok büyük yara aldı. Valla ben başıma kötü veya iyi ne gelirse ya ailemle ya arkadaşlarımla paylaşmazsam yapamıyorum. Ki annem kendi derdi gibi dertleniyor ama aile olmak böyle bir şey. Veya herhangi biriyle herhangi bir duygusal ilişki içinde olmak. Benim birine bir şey anlatmamam için o kişinin ağır kalp hastası falan olması lazım yani. Yi Jin bana göre çok çok yanlış düşünüyor.)

Hee Do: Evet. Bu yüzden ayrılıyoruz. Bilmiyor musun? Biz sadece güzel zamanlarda aşığız, zor zamanlarda birbirimize yük oluyoruz. Haber vermeden aniden ortadan kaybolduğunda seni destekledim, ayrı kaldığımızda da sana ulaşabilirdim. (Kız yerden göğe haklı burada. İyi dedi.)

 Sana sahip olmak istedim ama olunca da sorunlar ortaya çıktı. Bizim böyle bir aşk yaşamamamız gerekiyordu.(...) Annem babamın cenazesine gelmediğinde son dakika haberi gelmiş."Demek son dakika haberi geldiğinde kocası olsa bile gelmeyecek." Böyle şeyleri kendi kendime öğrenmek zorunda kaldım. Çünkü annem hiç açıklamadı. Şimdi annem gibi biriyle çıkıyorum. Beklemek, hayal kırıklığına uğramak ve sonunda pes etmek. Bu, hayatım boyunca yaptığım şeydi. Bunu bana tekrar yaptırıyorsun. Geleceğimin bu şekilde olmasını istemiyorum, Baek Yi Jin. (Hee Do, muhabir veya haberci birinin iş yoğunluğundan dolayı yıprandığını belirtmiyor burada. Zaten özellikle 15. bölümde geç kaldığında ya da seyahat planını iptal ettiğinde üzülse bile anlayışla karşılamıştı. Ulan kız telefonda ayrılık konuşmasına gelirken bile "Benim için üzülmeyi bırakmanı istiyorum."demişti. Hee Do tam olarak bu tarz meslek grubundaki insanların haberi en yakını gördüğü kişiden öne koymasını, haberler söz konusu olduğunda annesi gibi senin de onu ikinci plana koyduğundan bahsediyor. Çok haklı bu arada. Bir insan işkolik olabilir, işinde yükselmek isteyebilir ama sevdiği insanlara zarar vermeden bunu yapmanın yolları vardır bence. )

Yi Jin: Beni anlamaya çalışmaya hiç niyetin olmadı demek. (Yi Jin ne alaka ya? Kız gayet de seni anlamaya çalıştı. Olduk olacak "Kızım sen zaten kafanda kurmuşsun." gibi klişe bir cümle kur. )

Hee Do: Sen de beni anlamıyorsun. Anlamak mı? Bunu istemek çok mu fazla? Beni hiç sevdin mi? 

Yi Jin:(Hayal kırıklığı bakışı) Söylediklerine dikkat et. (Hee Do ağır konuştu o soruyu sormakla ama bir anlık sinir işte. )

Hee Do: Bir zamanlar aklıma geleni söylüyorum diye benden hoşlandığını söylüyordun. 

Yi Jin: Peki, o halde bitirelim. Böylesi daha iyi. Seni bu kadar hayal kırıklığına uğratmışken başka ne yapabiliriz ki? Ama pişman olma. ( Ya abi kız değil sen bitirdin ilişkiyi. SEN! Sanki her şeyin sebebi Hee Do'ymuş gibi  ne biçim bir söz bu böyle. Bir anda Yi Jin ayrılığa karşıymış da bunu asıl isteyen Hee Do'ymuş gibi lanse ediliyor. Madem ayrılığa karşısın bir şeyler yapsaydın bunun için, düşünmekle olmuyor, bir eylem lazım.)

Hee Do: Tavsiye ise gerek yok.

Yi Jin: Hee Do gerçekten böyle mi yapacaksın? (Başka seçenek bırakmadın ki kıza.)

Hee Do: Aynen. Sonumuz böyle olacakmış demek. Gidiyorum.

Yi Jin: Hee Do! Na Hee Do! (Yi Jin'e kızsam da Hee Do'nun arkasından omuzları çökmüş bir vaziyette kalmasına çok üzüldüm be.)

Bu sahneden sonra Hee Do antreman yaparken aslında gülüp eğlenmesine rağmen birden bayılması çok üzücüydü. İşte insan duygularını bastırınca beden bir yerde patlak veriyor. Ben de böyleyim bir şeye üzülmediğimi sanıyorum daha doğrusu üzülmeyi reddediyorum ama sonra mutlaka bedensel bir reaksiyonla üzüntüm dışarı vuruyor. O yüzden bu sahnede ekstra empati yapıp ekstra üzüldüm.

Yi Jin'e de çok kızsam da ona da üzüldüm aslında. Gece yatağında Hee Do'yu düşünüp ağlaması, Hee Do'nun günlüğünü bulup o ayrılık tartışmalarında aslında öyle söylemek istemediğini ve desteğinin artık ona ulaşmadığını düşündüğü satırları okurken ağlamasına da üzüldüm ama bir yandan okuması da iyi oldu. Ama sonuçta hala ayrılmaktan vazgeçmediler.

Sonra böyle ayrılmamalıyız diyip Yi Jin New York'a uçmadan önce birbirlerine koşmaları sırasında şunu düşündüm. Bu yaşta kötü bir tartışma ile birbirlerini son kez hatırlamak istememeleri yaşlarına göre olgunca geldi. Sonra sarılıp ağlamaları, güzelce veda etmeleri... Ama hala aklım neyi almıyor var ya? Yani diyeceğim ki Yi Jin hayatının tamamını artık New York'ta yaşamaya karar verdiyse tamam abi cidden ayrılsınlar ama böyle bir planı olmadığına göre neden birbirinizden kopmayı tercih ediyorsunuz? Abi dünyada kaç milyar insan içinden ruh eşinizi bulmuşsunuz, niye geçici bir dönem için ilişkiyi bitiriyorsunuz? Ulan çeyrek asırdır yaşıyorum ben, hala bulamadım ruh eşimi? Siz manyak mısınız ya?

(Bonus: Bu sahnede Yi Jin'in giydiği trençkotun özellikle rengine bayıldım. Link atın üstüme.)

Ve aradan 7 yıl geçmiş. Sonunda Yi Jin'in ailesi 11 yıl sonra biraraya gelmiş. Abi bu da bana çok saçma geliyor, alacaklılardan saklandıktan sonra git karınla saklan ya da sürekli buluş. Bir de babası Yi Jin'e diyor ki orada " Tüm sıkı çalışmaların için teşekkür ederim. Çok şey yaşamış olmalısın." Evet abi sen kaçak gibi yaşarken bütün ailenin sırtını bu gencecik  çocuk üstlendi ve çok bedeller ödedi. Ne basiretsiz adammışsın 11 senede aileni toplayamamışsın da 20'lik çocuktan beklentiler içindesiniz ya. Hala daha karısıyla yeni gelin yeni damat gibi aşk tazeliyorlar, delircem, büyüyün biraz. SORUMLULUK ALIN! Müge Anlı modunda şunu demek istiyorum: Aşkım aşkım aşkım, başlayacağım aşkınıza!

7 yıl sonra Hee Do ise yarışmaktan sıkılmış, emekli olmayı düşünüyor. Ne garip di mi? Yi Jin ana haber bülteni sunmaya başlarken, Hee Do emekli olma hayallerinde. Hee Do, Türkiye'de olsa Acun Survivor'dan teklif götürürdü bence shshhsh.

Ji Woong'un iyi giyinen insanların fotoğraflarını çekip bloga koymasıyla daha önce yapılmayan bir şeyi yapması ve bunun tutması sonucu kendine ait marka bile kurması detayı süper olmuş. Gerçekten de düşünüyorum da hangi sosyal medya olursa olsun, o mecraya ilk giren eninde sonunda popülerleşip bu işten para kazanıyor. Ben bir bookstagram hesabı açtım mesela ama ailem bana çok geç telefon aldığı için geç açtım, eğer ayda 20 kitap falan okuduğum lise 1 lise 2 dönemlerinde açsam var ya ohooo. Ama o tren kaçtı işte ve şu an bir sürü bookstagram hesabı varken aralarından sıyrılmak zor. Ji Woong zamanında hobisini işe dönüştürmekle çok iyi etmiş yani. Bu arada hemen araya kendi instamında yeri gelmişken reklamını yapayım. Bir takibi çok görmeyin o kadar yazı yazdık ama burada:)

Reklamlar: Beni İnstagram'da da takip etmek isterseniz şuraya tıklayın.

Seung Wan'ın çok zeki çok çalışkan olduğu notları çok iyi olduğu halde hayatında ve işinde mutsuz olması süper bir detay. Hayat bu işte abi, tam olarak bu. Ji Woong'un mesela dersleri çok kötüydü, hocadan dayak yer dururdu ama bak zengin oldu çocuk. Çalışkan zeki kızımız bir varyete şovun arka planında mutsuzca çalışıyor ve yıllar önce olduğu gibi hayatının çok tekdüze olmasından yakınıyor.  İşte senaristin "Gençlik aşkları bitebilir." mesajındansa "Çalışkan olmak, notlarının yüksek olması hayatta tek başına başarı getirmez." mesajı daha realist. Ama sonra Yi Jin'in kardeşinin çıkıp "Beni yeterince bekletmedin mi?" demesi. Anlıyoruz ki bir yeni çiftimiz daha oluyor. Hayırlı olsun.

Yu Rim'in bir eskrim kulubü açması orada uluslararası eskrim sporcularına ders vermesi ve bundan bir servet kazanması da çok hoşuma gitti. Sonunda fakirlikten kurtuldu. Ji Woong ile ayrılmaması iyi hoş ve mantıklı olmuş. Ancak onca yıldan sonra çoktan evlenmiştir bunlar diye düşünürken Ji Woong daha yeni evlenme teklifi etti. Herhalde seyircilere bu anı geçiştirerek vermek yerine uzun uzun izletmek istediler. 

Daha sonra bize finalde daha önce teaserı verilen o evliliğinizi kutlarım sahnesinin uzun versiyonunu izlettirdiler ama düşündüm de o an cidden ikisi için de çaktırmamaya çalışmak ekran önünde çok zor. Zaten azıcık akıllı bir seyirci aradaki bakışmadan bir yaşanmışlık olduğunu anlardı. Hee Do'nun kocasına Allah sabır versin abi hala seviyor bakışı var kadında. Valla benim eşim eski sevgilisiyle karşılaşıp şöyle bakışsalar oturur ağlarım hala unutamamışlar birbirlerini diye. Bu bakışmaların arasında baştan sona sahneleri film şeridi gibi koymuşlardı, bir kez daha ulan yazık oldu bunlara be dedik. 

Daha sonra yıllar evvel Yi Jin'in Hee Do'nun günlüğünü kitapçıya bırakmış. Aaaa sen adam tut bunu unut, aklına yeni gelsin, günlüğü yıllar sonra Hee Do'ya ilet. Hee Do o günlüğü de alıp o tünele gitti ya, sonra orada tartıştıkları günkü son an gibi omuzları düşük Yi Jin bekliyordu ya...

"Eski günlüğüm, unuttuğum geçmiş pişmanlıkları geri getirerek bana geri dönmenin yolunu buldu. Ayrılık anı beni rahatsız etti ve bunu değiştirmeyi diledim."

Ve sonra genç Hee Do yine tünel tartışmasındaki haliyle geldi ya... Bayıldım bu tekniğe. Bu sahneyi izlemeden önce Masumlar Apartmanı'nın final bölümünü izlemiştim. Safiye babasını affetmek için aslında kafasında hala babasına kırgınlığıyla yaşayan bir ana gitmişti ve o anı yeniden şekillendirmek istemişti. Orada da çok kötü olmuş, gözlerim dolmuştu. Bu dizide de bu tekniği görünce yine gözlerim doldu. Böyle günümüzdeki bilinçle geçmişteki ana gitme sahneleri  beni çok çok etkiliyor. Kişisel gelişimle alakalı kısa videoda görmüştüm. Bir bardağı düşünün onu elinizde sürekli tutuyorsunuz, bir süre sonra o bardak sizde bir ağırlık oluşturmaya başlar, değil mi? İşte hayatımızda da bazı anları sürekli o bardağı tutar gibi tutuyoruz ve bu aslında mental olarak bizi yoruyor. Hee Do'nun elinde tuttuğu bardak da tüneldeki o tartışma anlarıymış işte ve yıllar sonra o bardağı hala tuttuğunu ve elinden bırakması gerektiğini fark etti.

Hee Do: "Seni çok çok uzun süre ayakta tuttum, Baek Yi Jin." (Boğazımda bir yumru bu söz) "Gerçekten söylemek istediğim buydu, Baek Yi Jin. Sadece orada olmakla beni teselli ettin. Yalnız büyüdüm ve yalnız kaldım. Beni sıcak bir karşılama içinde tuttun."

Yi Jin: "Hayatımın en zor zamanlarında ayaklarımın üzerinde durmama yardım ettin. Sen olmasaydın, şu an olduğum yerde olmazdım."

Hee Do: "Kendime inanmadığım zamanlarda bana inanan sana inandım. Bu, işleri mümkün kıldı." ( Bir zamanlar aramızdan su sızmayan insanlarla bile ayrılabiliriz ama bu onlarla geçen zamanın değersiz olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü hala o insanla yaşadığımız geçmiş bugün kim olduğumuza şekil veriyor. Dizideki bu mesaj aslında çok anlamlı bir yandan.)

Yi Jin: "Beni güldürdün. Seninle hiçbir şeyim yokken bile dünyanın tepesinde olduğumu hissettim."

Hee Do: "Doğru. Bazen birlikteyken dünya eksiksiz görünüyordu." 

Yi Jin: "Evet. Artık mükemmel mutluluğun ne olduğunu biliyorum."

Hee Do: "Aşkın ne olduğunu senin sayende öğrendim. Artık ayrılığın da ne olduğunu biliyorum."

(Yi Jin mutluluk Hee Do ise aşk ve ayrılık konusunda eksik hissediyorlardı kendilerini. Birbirlerine bu duyguları öğretmeleri çok duygusal.)

Yi Jin: "Aşkının hayatımı ne kadar aydınlattığını bilemezsin. Her şey için teşekkürler." (Burada artık ağlıyorum, tutamıyorum.)

Hee Do: "Teşekkürler. Seni tüm kalbimle sevdim. Hoşçakal Baek Yi Jin."

Yi Jin:"Hoşçakal Na Hee Do."

Hee Do: "Bugün ilk giden sen olmalısın." (Mahvoldum bu sözle.)

Yi Jin:"Peki."

Bir şey demem lazım. Şu alttaki gifi inceleyin şimdi. Bunların hiçbirinde aşırı duygusallaşmadım. Daha önceki o ağlayarak vedalaştığı sarılma sahnelerinde bile çok duygusallaşmayan ben bu sahneden çok etkilendim. 

 Birbirlerine gözleri dolu dolu bakmaları ama gülümsemeleri aynı zamanda...Hani böyle aşırı ağladım da diyemeyeceğim ama sanki kalbimin üstüne kaba tabirle öküz oturmuş gibi oldum. Ya da sanki birisi kalbimi alıp ıslak çamaşırın suyunu sıkar gibi sıktı. Yani fiziksel bir iç sıkıntısı yaşadım sanki. Ve bu cidden çok sağlıksız bünyeye sanki çok eksikmiş gibi bir burukluk daha eklendi.

"O zamanlar her şeye sahip olabileceğime inanıyordum. Sahip olmak istediğim çok şey vardı. Kısa bir an için aşk ve arkadaşlığın benim olduğunu düşünmüştüm. Geriye dönüp baktığımda her gün bir antremandı. Her şeyin sonsuza kadar süreceğini söylemeye cesaret ettiğim anlar. Bu ilüzyonda yaşamayı sevdim. Doğru hala sahip olabileceğimiz bir şey vardı. O yaz bizimdi."

Hee Do aklından bunları geçirirken o yaz görüntüleri akıp geçti ekrandan. Ve dizinin ana beşlisinin birlikte söylediği "With" şarkısı çaldı ya çok dokunaklı oldu. Sonra cidden kendi hayatıma dönüp baktım. Ben acaba 40'lı yaşlarıma geldiğimde 20'li yaşlarımı nasıl hatırlayacağım, kimler gelecek hayatıma, kimler hayatımdan çıkacak, neleri artık gülümseyerek hatırlayacağım... Hayat ne garip değil mi? Her şey gelip geçiyor. Ama bir yandan hiçbir şeyin sonsuza kadar sürmeyeceğini bilmek hem anın tadını çıkarmamı hem de en kötü zamanların bile geçeceğini bilmemi sağlıyor.

Ah be hüzünlendim. Şu an bu yazıyı yazarken 24 yaşımın son günündeyim. Siz bu yazıyı okuduğunuzda 25. yaş günümde olacağım, bir de buna hüzünleneyim bari.

"Sonsuza kadar sürer sanmıştım 25 ile 21 yaş"

7.Bonus Düşünceler

  • Açıkçası ben hiç Hee Do'nun kızının kimden olduğunu merak etmedim. Yi Jin'den değilse herhangi biri işte. Ne görmeyi bekliyoruz ki? Hee Do yoluna bakmış, romantik düşünüp ondan başka kimseyle asla dememiş. Bence sağlıklı bir bakış açısı. Geçmişte hayatına girmiş olmasına hala memnun, iyiki onunla tanışmışım, bana kattığı her şey için minnettarım diye hala düşünüyor ve hayatına devam ediyor. Olması gereken budur zaten. Siz hayalleri için dünyanın diğer ucuna giden bir adamın arkasından yas tutup, size dönmesini ve evlenip çoluk çocuğa karışma hayali kurar mıydınız? Ki asla hayallerini küçümsemiyorum, gidebilir hayallerinin peşinden. Adam tercihini bu yönde kullanmak istiyorsa ağlayıp ayaklarına kapanıp gitme denilmez ki. Ya da gelecekte ne olacağı belirsizken hayatını onu bekleyerek geçiremez. Belki Yi Jin evlenip çocuk yapabilirdi başkasından. 

  • Bir de bu arkadaş grubuyla alakalı yabancı biri tumblr kullanıcısında şöyle bir yazı gördüm ve oha diye dank etti. Min Chae annesinin günlüğünü okurken Yu Rim'in fotoğrafta kim olduğunu tanımıyor. Ananesine fotoğrafta onu gösterip onun kim olduğunu soruyor. İnsan annesinin en yakın arkadaşını nasıl tanımaz? Hiç tanışmadıysa tabiki. Zaten Hee Do tünele gidip anılarını tekrar geri getirdiği zaman iç sesinden şöyle bir şey geçmişti: "Kısa bir an için aşk ve arkadaşlığın benim olduğunu düşünmüştüm." Arkadaşlarıyla da görüşmeyi bir yerde bırakmış gibi ya da kırk yılda bir görüşüyorlar. Yu Rim ve Ji Woong zaten evli, Ji Woong'la Seung Wan zaten çok yakın arkadaşlardı, hala da öyledir. Seung Wan Yi Jin'in erkek kardeşiyle evlenir büyük ihtimal, Yi Jin'le de görüşmesi kesilmez doğal olarak. Bu hikayenin yalnız kalanı bilin bakalım kim oluyor: Hee Do.
  • Hee Do kocasından boşanmış mı arkadaşlar, o kısmı izlerken kaçırdım mı nolduysa anlayamadım. 
  • Hee Do'nun kızının yerinde olsam eğer anasıyla babası boşandıysa Yi Jin'le arasını yapmaya çalışırdım. Böyle bir aşk yarım kalmamalı diye düşünürdüm. Bakın mesela Jennifer Lopez'le Ben Affleck sevgili olup ayrışmışlar. O arada ikisi de farklı ilişkiler yaşadı. Ben Affleck başkasından üç çocuk yaptı. Bakın aradan 20 yıl geçti ve evlendiler. Senarist umarım bu haberi görmüştür de gerçek hayatta böyle şeylerinde olabildiğini görüp yazdığı sondan azıcık utanmıştır.

  •  Valla ayrıldılar diye kızıyorum ama "Ay nasıl ayrıldılar, olamazzzzzz, çok üzgünüm, bu diziyi nasıl aşacağım ben ." moduna girmedim. Bu kafaya sanırım sadece karakterlerden biri öldüğünde girebilirim ya da çok olgunlaştım artık bilemiyorum. Veya ikisi birden, her neyse. Sonuç olarak final beni mahvetmedi, duvardan duvara vurmadı, sadece buruklaştırdı ve bu burukluğun etkisinden çıkmam da bir günümü aldı. Umarım siz de kendinizi çok üzmemişsinizdir.

Hadi hoşçakalın benden bu kadar, alta yorum bırakmayı ve beni takip etmeyi unutmayın.

Beni İnstagram'da da takip etmek isterseniz şuraya tıklayın.

5 yorum:

  1. Diziyi izleyeli uzun zaman oldu. Güncel takip ettiğim için oldukça heyecanlı bir şekilde bir sonraki bölümde neler olacağını düşünerek, farklı sosyal medya ortamlarındaki yorumları okuyarak izledim. Benim için Reply 1988 kadar güzel bir diziydi. Yazdığınız yazıyı okuduktan sonra diziyi yeniden izliyormuşum gibi hissettim. Teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  2. Aniyo,
    Ellerine sağlık öncelikle! En çok beklediğim yorum yazısı sendin Writer nim! İnstagram da yayınladığın gibi hemen düştüm buraya. Yorumlarını o kadar çok beğeniyorum ki derdin dizi tanıtımı yapmak değil, yorumlaşmak. O duyguları bizimle bir daha yaşamak. Kamsamnida!
    19 Temmuzdan beri bu yazıyı yorum olarak eklemek istiyorum. Mükemmel olmasını sağlamaya çalıştım. Ancak dikkat dağınıklığı yaşayan sevgili beynim 10 gün geçtikten sonra yayınlamaya karar verdi.
    SPOİLERLAR VARDIR! ONA GÖRE DEVAM EDİN DİĞER SEVGİLİ OKUYUCULAR…
    Sosyal medyada ki gibi benim de sindirmem gereken çok şey vardı. Kabul ediyorum uslanmaz bir romantik (LOL) olarak mutlu son isterdim. Ancak dizi bu kadar aklımda kalmazdı. Bu kadar sorgulamazdım arkadaşlığı, gençliği, aşkı…10 yıl önce ki hatta 5 yıl önce ki Mitolog bu bitişi anlamaz. Aksine isyan eder ve umutsuzca mutlu son isterdi. İyi de bu bir ilüzyon değil miydi? Aynı Hee-do’nun dediği gibi “ Her şeyin sonsuza kadar süreceği ilüzyonu…”
    Diziyi ilk izlediğimde ki notumu yazıyorum buraya >>
    “YAZ, GENÇ OLMAK, YENİDEN KEŞFETMEK, BULUTSUZ BİR GÖKYÜZÜ, YOL, YAZ YAĞMURLARI, HER ANIN DEĞERLİ OLDUĞU, BİR DAHA GELMEYECEK O GÜZEL ANILAR”.
    Bir de Writer Nim lerim hakkında şu yorumum var >> Powerpuff girls oluşumu gibi şeker, baharat ve güzel olan her şeyin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir dizi…
    Dizinin tüm anlarına takılı kalmadan eklemek isterim; o kadar çok yorum okudum ki nereden başlasam ve nasıl devam etsem biliyorum ve bilemiyorum ALTAN :)
    FİNAL verdikten sonra ki hislerimin olduğu notu ekliyorum. >>
    Ortalarda bir yer de ağladığımı belirtmeme gerek yok sanırım? Sonuna doğru yüzüm de buruk ama her şeyi anladığımı ifade eden bir tebessüm? Kançenaaa!!
    Ne oyunculuktu Nam Joo Hyuk ve Kim Tarei! Sonunun istediğim gibi bitmeyeceğini biliyordum. (Ünlü düşünür Kutsi –Levent Atahanlı’nın da dediği gibi ben bu aşka olan inancımı kaybettim…) Dediğim gibi öyle bitmemesi de iyi oldu.
    “Doğru insan, yanlış zaman” diye bir yorum okudum. İlk başta buna katıldığımı düşünüyordum. Ancak kendime ve çevreme sık sık söylediğim şu cümle geldi. >>
    Tanıştığımız insanlar hayatlarımıza bir sebep uğruna girer. Kiminin rolleri anlık, kimi 2 sezon, kimi ömür boyu.. Kimi misafir oyuncu olur. Kimi bir figüran olarak gelip, gider bir bölümlük. Hikayenin yapı taşında yol gösterecek olandır belki de. Hikayeye hizmet eder.
    Döndüm hikayeye,
    Benim için minik detaylar 16 bölüm serpiştirilen ve finalde daha iyi anladığım.. (Bunu yazarken şuanda playlistte tam da JAURIM in denk gelmesi… Pardon nereye ağlıyoruz?)
    • Mutlu olmaya karar verdikleri tünelde ağaçların, çiçeklerin etrafın yeşil ve canlı olması, ancak ayrılmaya karar verdikleri ve birbirlerine korkunç sözler söyledikleri yine aynı tünelde ağaçların solması,
    • Yine aynı tünel de Yi-jin ne kadar sinirli olsa da Hee-do’ya motorsikletin çarpmaması için onu kenara çekmesi (sevgi bu minik detaylarda…)
    • Otobüs durağında düzgün veda etmeleri, Yİ Jin’in ayakkabısını bağlaması (sevgi bu minik detaylarda…), sarılarak ağlamaları… (Aniden AYNA- SEVEREK AYRILANLAR şarkısı girer… )
    • Yi Jin’in daha önce çalıştığı kitap kiralama dükkanının, ilişki ilerledikçe sahaf olması ve ilişki biterken o dükkanın da kapanması…
    Ve daha bir sürü detay senin ve benim bildiğim…
    4 Nisan sabahı finali izledikten sonra,
    Hiç kabul edemeyerek başladım güne. Arka fonda 3 şarkı çalıyordu. Jaurım, Ayna, Grup Gündoğarken bir yaz daha bitiyor… Müthiş öfkeli, üzgün, kafası karışık sanki ben ayrılmışım (yaşamışım) gibi o duyguları, ben veda etmişim gibi bu ilişikiye…
    Ah ne yoldu, ne yolculuktu!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bu ne kadar güzel bir yorum. Powerpuff benzetmende çok haklısın bu arada. Diğer yazdıklarınla da güldürdün beni, hiç gülesimin olmadığı bir anda. :)
      Bu güzel yorum için çok teşekkürler.

      Sil
  3. Yeni izledim diziyi ve hemen yorum yapıyorum. Bu dizinin tanımı benim için; yetişkinlik ve çocukluk arasındaki o keskin çizgi. Ben yi jin ile hee do arasındaki ayrılığı anlamsız bulmadım aksine anlamşı bulduğum nadir ayrılık sahnelerinden. İkisi de haklı. Yi jin yaşına göre çabuk yetişkinliğe geçiş yapmak zorunda kalmış ve ailesinin sorumluluğunu bi anda üstlenmiş, bu sorumluluk dünyaya olan sorumluluğu da üzerine almasını sağlamış bir karakter. Sorumluluk insanı çok çabuk olgunlaştıran bir olgu. Hee do ise hala hayallerinin peşinde koşabilecek kadar cıvıl cıvıl ve daha yetişkinliğin o yıkıcı dünyasıyla tanışmamıştı. Aralarındaki keskin fark da buydu.

    YanıtlaSil