1 Mart 2024 Cuma

Daily Dose of Sunshine Yorumu


Merhaba arkadaşlar,

 Başlıktan da anlayacağınız üzere yeni bir dizi yorumuyla beraberiz. Nihayet hakkında konuşmak isteyeceğim bir dizi bulabilmenin heyecanıyla dizi hakkında hafızam zayıflamadan sizlere yorum yayınlamaya çalışayım dedim.

Hadi genel yorumla başlayalım, sonra tek tek hastaların hayat hikayelerine ayrı ayrı girmek istiyorum.

Arkadaşlar, en baştan uyarayım bu yazı sadece diziyi baştan sona izleyen insanlarla iç dökmek için yazılmış bir yazıdır. Diziyi izlemediyseniz yorumu da okumayın. Çünkü en başından itibaren en sonla alakalı spoiler içerecektir. Gerekli uyarılarımı yapayım da gerisi size kalmış.

Genel Yorum

1. Bu dizinin fragmanlarına baktığımda hiç izleme isteği gelmemişti bana. Neden diye soracak olursanız o hastanenin duvar renkleri, hemşirelerin önlük renkleri falan çok karikatürize gözüktü ve fantastik bir şeyler de ekleyecekler hissine kapıldım. Peki neden başladım? Baktım herkes çok iyiydi falan diyor, bir şans vereyim dedim. Bir de benim soğuk havalarda psikolojik, dram tarzı izleme isteğim vardır. Bir şans vereyim bari dedim ve uzun zaman sonra bir dizinin beklentilerimin üstünde çıktığını fark ettim. 

2. En büyük artısı benim için akıcı olması, sıkmaması. Bölüm sonuna geldiğimde dur bir bölüm daha izleyeyim diye içimde istek uyandırması. Hatta ve hatta "Bunun yorumunu blogda yapayım." diye bana gaz vermesi.

3.Diziden aldığım vibe: Doktorlar. Ben Doktorlar dizisini güncel yayınlandığı dönem yarım yamalak izlemiştim, dizi bittikten sonra tekrarlarından izliyordum ve daha sonra 10 kez falan yazın tekrarlarından izlemişimdir belki. Beni Doktorlar'a çeken şey şuydu mesela: Her bölümün bir ana teması olur. Hastanın bir hikayesi vardır ve hastahanedeki çalışanlarla mutlaka bir ortak noktası çıkar, sen oradan bir anlam çıkarırsın kendine. Tek bir başrole yoğunlaşılmaz. Her karakterin merak edilen bir hikayesi vardır. Aslında Hospital Playlist de izlemiştim ama e aslında o dizide Doktorlar vibe almamıştım. Çünkü orada doktorların günlük hayatından kesit vardı burada ise her bölümün bir teması vardı. Ben temalı işleyişi daha çok seviyorum sanırım. Lafı çok geveledim. Yani ben dizinin akışını, kurulan bağlantıları sevdim. Su gibi aktı bölümler.

4.Dizinin Güney Kore'de bir tabu olarak kabul edilen mental sağlığa değinmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan yorumlar gördüm de bence bu sadece Güney Kore için değil. Bizim çocuklar derste rehberlik servisi tarafından çağırılsa diğer çocuklardan hala "Aaaa bu sorunlu" diye yaftalayanlar çıkıyor. Bizim toplumda da yani çoğunlukla "Deli bu, kafayı sıyırmış vah vah" gibi bir tutum var. Ben çevremde e -nabız da psikologa gittiği çıkar diye bundan imtina eden insanlar tanıdım. Onlara da bir şey diyemiyorum. Çünkü kabul etmeliyiz ki bir şey öğrenildiği zaman insanların çoğu "sorunlu" etiketi yapıştırıyorlar. 

Tabi Güney Kore'de ayrı bir psikopatlık seviyesi var, intihar oranları yüksek bir ülke olduğunu biliyoruz.  Dizinin mental sağlıkla ilgili vermeye çalıştığı mesajları yerinde buldum. Bu anlamda evet farkındalık katan bir dizi olduğunu söyleyebilirim.

5.Farkındalık katma durumu olsa da dizinin eksik yanları var mı? Evet. Özellikle mental sağlıkla ilgili kişisel geçmişleri olup diziyi izleyen birkaç kişinin yorumlarında gördüm. Kendilerinden pay biçerek dizide bazı şeylerin hatalı veya eksik gösterildiğini belirtmişler. Mesela ilk bölümde gösterilen bipolar hastanın sadece annesi kötü bir ebeveyn diye bipolar olamayacağını, bipoların beyinle alakalı bir rahatsızlık olduğunu ve genetik olarak aktarıldığını belirtmiş. Bu arada ben de geçenlerde "Kadın ve Depresyon" diye bir kitap okumuştum. Orada Virgina Woolf'un soy ağacını gösterip ailesinin geçmişinde çok fazla psikolojik rahatsızlığa sahip birey olduğunu göstermişlerdi. Yine ben kendi tanıdığım akrabamdan biliyorum, ona da resmen baba tarafının genetiğinden aktarılmış durumda bir psikolojik rahatsızlık var. Yani dizide psikolojik hastalıkların sadece çevresel etkenlerine odaklanmış durumlar vardı ve bu bakımdan eksikti. 

Dizide sadece genetik faktörünün etkisinin es geçilmesi değil, iyileşme süreçlerinde de eksik bulduğum kısımlar vardı: Parmaklarıyla alakalı takıntısı olan doktorun aşık olunca birden bu rahatsızlığının ortadan kalkması gibi...Daha başka benim gördüğüm eksiklikler var da onları burada değil, bir sonraki bölümde belirtmek istiyorum. Ha ben çok da şey yapmıyorum. Çünkü psikolojik rahatsızlıklar hakkında tüm gerçeklere vakıf olmak istesem açar belgesel izlerdim.

6. Normalde bu tarz medikal dizilerde her bölümün konuk hasta karakteri olur ve verilmek istenen mesaj verildikten sonra sanki o hasta hiç yokmuş gibi davranılır. Ancak bu dizide taburcu olan bir hasta tekrar dizide gösteriliyor veya adı daha sonraki bölümlerde anılıyor. Bölümler arası bir bağlantı mevcuttu ve o kişiler sanki hiç olmamış gibi davranmamışlardı. İşte bu dizide bunu gerçekten sevdim. Ayrıca şaşırttı bu yönüyle.

7. Bu arada dizinin duygusal bir tarafı daha var. Dizinin adı ve posterine baktığınızda daha pozitif bir şeyler çağrıştırıyor ama duygusal yoğunluğa da sahip, izledikçe anlıyorsunuz. Özellikle dizide anlatılan hikayelere sahipseniz tetikleyici yanı bile olabilir. Ben depresyon kısmından biraz etkilendim mesela, bir başkası kendinden bir parça bulduğu herhangi bir bölümden etkilenebilir. Uyarımı yapmış olayım.

8. Psikolojik vakaların sebepleri bu dizide o kadar hayatın içindendi ki. Gerek okuduğum psikolojik kitaplarda olsun gerekse psikolojik film ve dizilerde olsun hasta olan kişinin başından hep büyük büyük acılar, milyonda bir yaşanacak travmalar geçiyor. Tamam onlar da ayrı ve evet onlar da yaşanıyor ama diğer sebepler de küçümsenecek gibi değil. Hani birine bir derdini anlatırsın da o da sana daha büyük dertlerini anlatır da senin derdini önemsizleştirir ya. Ama bir yandan da derdin sana göre küçük değildir. Zaten böyle düşüne düşüne kimse duygularını durup bir dinlemiyor, çoğu kişi hislerinden bile habersiz, içinde durduk yere beliren melankolinin sebebini bile bulamıyor. Bu dizide ise çalışan anne olmak, memurluk sınavını geçememek, dolandırılmak, sosyal anksiyete gibi daha insanların çoğunda olan sebeplere değinilmişti. Galiba beni diziye bağlayan en büyük etken de bu oldu: Sıradan sorunlara değer verilmesi.

Hastanedeki Gönül İşleri

Evet bu kısım özellikle bana Doktorlar vibe veren kısımdır :) Dae Un ve Go Yoon çifti Ela Levent gibi durağan bir çiftken Deul Re ve Yeo Hwan Suat Zenan gibi gelgitli ve beni merakta tutan bir aşk hikayesine sahipti. Şimdi ikisine çok az bir ayrı başlık açacağım ve ilk başrolümüzle başlayacağım ama çok uzatmayacağım çünkü bu dizi esasında aşk dizisi değil, mental sağlık üzerine bir dizi.

Dae Un ve Go Yoon

Go Yoon her yerde green flag erkek olarak lanse ediliyordu ki evet senaryoda bariz o şekilde resmedilmiş. Aşırı anlayışlı, sabırlı ama bir yandan da hislerini saklamayan, kıza beni düşün diye sinyaller çakan bir doktordu. Başka branştan bir doktor olması da bence daha iyi olmuş, farklılık katmış. Hatta beyin cerrahı ve kalp cerrahı gibi dizilerde havalı gösterilen bir branşa sahip olmaması da gerçekçilik payı katmıştı. 

Bir de durakta kızı beklemesi, otobüse o gelmeyince binmemesi falan çok tatlı bir hareketti. Adam kadına "Özledim seni" diyene kadar ona başka gözle bakmaması da diziye bir değişiklik kattı bence. Malum aşk başlangıçları hep dizilerin ilk bölümlerinde olur, hiçbir şey olmasa bile aradaki bakışmalardan anlarız. Ama burada gösterilen aşk daha çok güvene, yanında mutlu hissetmeye dayalı özellikle kadın tarafında aşama aşama gösterilen bir şeydi.

Min Deul Re ve Dr. Hwang

İşte bunlarda bu dizinin Zenan ve Suat'ıydı bana göre. Gerçi Dr. Hwang arada gösterdiği o çocuksu davranışlarıyla Suat'ın karizmasını geçemez ama zengin aileden gelen doktor ile fakir bir ailenin kızı arasındaki erkeğin daha fazla emek verdiği ve kızın sert davranışları ile erkeği kendinden uzaklaştırmaya çalışması yönüyle benziyordu ama şimdi kabul edelim. Adamın ne yapsa ne etse kızın kendine yüz vermemesi sebebiyle sürekli strateji yapması, kendi kendine söylenip durması çok komikti, izlerken eğlendirdi. Kız ne zaman adama karşı duvarlarını indirecek diye heyecanla onların sahnelerini beklediğimi hatta başrolün aşk ilişkisindense bunların beni diziye daha çok çektiğini fark ettim.

Yalnız kızın gemi olayı beni biraz ikileme soktu, adam tabi psikyatr olarak kızın hayallerine çomak sokamazdı ama ne bileyim ya hayali de sanki o kızlık bir hayal değil gibime geldi. Şöyle seni seven bir adamı da nasıl dımdızlak ortada koyacaksın arkadaş. Of neyse banane ya naparsa yapsın :)

HASTA VAKALARI

Bipolar

Bu vaka izlerken benim en az beğendiğim bölümlerden biriydi. Çünkü çok daha yüzeysel işlenmişti. Hasta kadının annesi sihirli değnek değmiş gibi bir anda huyunu değiştirmişti, kızı da bir anda iyileşti gibi göstermişlerdi ki bipolar bu kadar basit bir şey değil. Hatta ilk bölümde bunu görünce ben dizi her bölüm bir hastanın hikayesi ve sonunda nasıl taburcu olacağı anlatılacak tarzı, bağlantılar kurulmayan bir dizi sanmıştım. 

Size bir şey diyeyim mi ben üniversitedeyken bir derste psikoloji ve biyoloji bağlantısını anlatan bir ders vardı. Biri bipoların sunumunu yapacaktı ve bizim gruba şöyle demişti:" Beni izlemeye gelsenize kendi hastalığımı anlatacağım." O zamanlar kızın bunu hiç tereddüt etmeden söylemesi çok garibime gitmişti ama şimdiki aklımla kızın hastalığını kabullendiğini ve kendini iyi tanıdığını anlayabiliyorum. Ve o kız o kadar enerjikti ki enerjisi beni boğardı o bıcır bıcırlığı falan ve bazen de devamsızlık yaptığı dönemler olurdu. Bize bunu söylemesiyle bende tüm taşlar yerine oturdu ve kendimden utandım resmen. Kimseyi bilip bilmeden yargılamamak lazım işte. 

Sosyal Anksiyete

Of bu adama da çok üzüldüm ama en çok tuvalet düzeninin mahvolmasına üzüldüm yalan yok. Hani patronu bunun tuvalete gitmesini bile yasaklamıştı da bu da artık tuvaleti gelmese bile her an tuvaleti gelecekmiş gibi paranoyak duruma gelince içim acıdı be. Bakın bu da çok önemli bir konu. Komik momik değil izlerken acıdım adama.

Sosyal anksiyete kısmı ise günlük hayatta ağzımıza pelesenk olmuş durumda ama aslında dizideki adamdaki gibi değil tabi, bizim kullandığımız anlam "sosyal ankastre "gibi daha çok :) Minik belirtiler herkeste vardır ama boyutu aşıldığı zaman klinik vaka haline geliyor işte. Valla herkes kendine dikkat etsin ona göre. 

Panik Atak

Çağımızın hastalığını konu almasalar biraz eksik kalırdı herhalde. Hepimizin çevresinde vardır (dıdısının dıdısı olsa bile) ya da sizde olabilir. Önceden insanlar bu konu hakkında daha bilinçsizlerdi ama günümüzde bu konu hakkında bilinç düzeyinin arttığını düşünüyorum neyseki. 

Dizide panik atak bir insanın nasıl hissettiğini hem stajyer çocuk hem de Yu Chan'la birlikte bize göstermeye çalıştılar. Bu arada Yu Chan'ı  tuvaleti su basmış da boğuluyormuş gibi hissetiği sahneleri izlerken şöyle düşünmüştüm: "İyiki teknoloji gelişmiş yoksa şimdi bunu çekmek için suyu gerçekten kullanırlardı." Sonra kamera arkası görüntülerinde gerçekten su kullandıklarını görmeyeyim mi? Allah siz ne etmesin diye sinirlendim. Abi sonuçta bir dizi, bunun için bir oda dolusu suyu harcayacağınıza Afrika'da bir su kuyusu açtırdaydınız be. Nolurdu yani illa panik atak için böyle bir çekim şart mıydı? Ben deli oluyorum böyle su israfları görünce ya. İklim krizi, kuraklık cart curt bunlar sizin için hiç mi bir şey ifade etmiyor ha?

Kızgınlığımı bir kenara bırakacak olursam özellikle bir işte iyi olunca herkesin sana iş yıkması, çok iyi yetkin bir insan olsan bile stres yaşamak gibi güzel noktalara değinildi. İzlerken empati kurup beni strese soktular ama napalım işte izlediğim diziden bile stres olacak kadar narin bir canlıyım ben. 

Burada gerek tıp okumuş stajyerin, gerekse iyi okullardan mezun okumuş Yu Chan'ın gerekli yardımı almaktan kaçındığı, panik atak durumunu en yakınlarından bile sakladığını görüyoruz. Yani demem o ki insan ne kadar okumuş olursa olsun bazı şeyleri kendine konduramıyor, geçer diye geçiştiriyor, profesyonel destek almaktan çekiniyor. Tabi buna en büyük sebep de çevrenin psikolojik hasta olan kişiye bakış açısı malesef.

Depresyon

Dizide bize baş karakterimiz Da Eun vasıtasıyla depresyon hastalığını göstermeyi tercih ettiler. Yalnız hemen söyleyeyim bu kızın bir anda depresyona girmesiyle noluyor ya dedim. Önceden öyle çok sinyal verilmediğini düşünüyorum. Ha bu gerçek hayatta mümkün müdür onu da bilemedim. Senaryoda bu şekilde aniden depresyona girilmesi diğer hastaların hikayesini gölgelememesi açısından tercih edilmiştir muhtemelen.

Terzi kendi döküğünü dikemez misali bir psikiyatri hemşiresinin de kendine hiç yardımcı olmadığını görüyoruz. Onu iyileştirmeye çalışan herkesi etrafından savuşturması, hasta olduğunu kabul etmemesi, ilaçlarını almamasımile birlikte kendisine hemşireyken zorluk çıkaran hastalardan çok da bir farkı kalmıyor. Ben yadırgamadım bu durumu, çünkü psikiyatrların bile terapistleri olduğunu biliyorum. Konu kendimiz olunca bazen başkalarına olduğumuz kadar şefkatli olmayabiliyoruz malesef.

O değil de bu kızı depresyon hastası eden çoğu özellik bende de var. Bir korkmadım değil yani. Ben de gerizekalı gibi her şeye gereğinden fazla empati yaparım, sonucunda da gereksiz yere kendimi üzdüğüm ve yorduğumla kalırım gider. Ve çevre de bu aşırı empatik özelliğini fark ettiğinde sana gereksiz yüklenebiliyor. Mesela benim öğrenciler benim onlara eninde sonunda merhamet edeceğimi, kıyamayacağımı bilip beni çok yoran davranışlar yapıyorlar. Her sene başı diyorum bu sene daha tavizsiz, daha profesyonel olacağım ama yok abi yok yine ona acı buna üzül derken olan bana oluyor. Bu kız da çalışma şekli olarak bana benziyordu. Gereksiz verici ama iş yerinde de kimse durup onu takdir de etmiyor. Neyse ben yine karar alıyorum bir dahaki sene başı daha pro davranıp kimseye acımayacağım. :)

Neyse geçenlerde yine psikiyatrlarla ilgili bir video çıktı karşıma ve depresyondan bahsederken bir doktor şöyle demişti: Beynin kimyası değişiyor resmen ve onları suçlayamazsınız da bilerek bu şekilde davranmıyorlar denmişti. Da Eun'un da hiç kendi gibi olmayan annesini arkadaşlarını bezdirici davranışları hatta arabaların önünden çekilmeyip ölmeyi beklemesi iyice şaşırtıyor bizi. Tabi sonra bir şekilde iyileşiyor. Doktorla yaptığı görüşmelerdeki diyalogların izlemeden önce editini görmüştüm zaten orada diyaloglar da hoşuma gitmiş izleme düşüncesi oluşmuştu.

Daha sonra Kore'de biraz sıkar tekrar işine dönmesi diyordum ki sanırım Korelilerin algısını değiştirmek adına daha pozitif bir senaryo çizip işine dönmesine izin verdiler. Yalnız o hasta yakınlarına da sinir oldum kıza demediklerini bırakmadılar hatta içimden aynısını sizin çocuğunuza yapsalar nasıl üzülür karşı çıkardınız diye söyleniyordum ki dizide zaten en son bu sözü söylemeyi akıl ettiler ve ne hikmetse bizim hasta yakınlarının aklı başına geldi.

Memurluk Sınavı Yüzünden İntihar Eden Adam

Yine bu hastanın hikayesiyle birlikte dizilerde işlendiğini görmediğim ama çok önemli psikolojik değişimlere sebep olabilen bir konuyu masaya yatırmışlar. Kore'de de memurluk sınavı için bizimle benzer bir sistem olduğunu bilmiyordum. Şimdi belki size dizide çocuğun tedavi aldığı halde en sonunda intihar etmesi abartılmış gelebilir ama böyle şeyler gerçek. Hatta ben size direkt söyleyeyim: bir öğrencimin en yakınlarından biri KPSS yüzünden bunalıma girip intihar etmiş, bunu şube toplantısında öğrendiğimde şok olmuştum, onu nasıl etkilediğini düşünemiyorum bile. "Ya başarısız olursam?" korkusu bile insanı kötü hissettirirken insanın kendini direkt başarısız olarak etiketlemesi nasıl hissettirir düşünün.

Seo Wan'ın oyun dünyasıyla gerçekliği karıştırması da bir yerde anlaşılabilirdi. Çünkü oyun dünyası onun kendini bir kahraman olarak gösterdiği yerdi ama gerçek dünyada kendini başarısız, bir işe yaramayan bir insan olarak görüyordu. Mesela ben tez yazarken de o gerçeklikten kaçmak adına telefonuma 3 tane oyun yüklemiştim ki ben telefonda oyun oynayanlara bebek misiniz ya diye önyargılı olan biriydim. Yetişkin insanların neden oyun oynadığını o psikolojiye girince biraz anlayabilmiştim.

Bu çok zor bir psikoloji. Kendimden örnek vermem gerekirse üniversite puanımı beğenmesem de mezuna kalmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Yine KPSS'ye bir seneden fazla zaman ayırmamak için "Bu yıl atanmak için çok çalışmam lazım, ben bu sınava bir daha çalışırsam çok kötü olurum, bu sınava bir kez daha hazırlanamam." diye plan yapmıştım. Çünkü bir sınava bir kere bile hazırlanmak çok zor ve ben ilk senede bile sınava çalışırken bu kadar zorlandıysam ikinci sene nolurum bilemem diyordum. Dizide de tam yedi kere sınava girip yeterli puanı alamamış bir insanın psikolojisinin nasıl bozulduğunu görüyoruz. Yine izlerken çok çok üzüldüğüm, etkilendiğim bir hikaye oldu. Önceki bölümlerde de bu hastayı gösterip zaten bir bağ kurmuşlardı seyirciyle. Sonra tedavisinin sonuna gelince klinikten çıkarsa yine yüzleşeceği iş bulma, memuriyete girme sorunlarını düşündükçe hala hasta numarası yapmasıyla birlikte sanki onunla birlikte ben de endişelenmeye başladım. Ama sonra bu bir dizi kesin tatlıya bağlarlar sonunu diye düşünmüştüm ki fazla realist bir son oldu. Ben biraz çocuğun ailesine de kızmaya yeltendim ama onlar da çocuklarını içinde bulunduğu bunalımın farkında olduğu için baskı yapmamıştı. Sonra hastanın kendisine kızdım, neden hala memurluk sınavı için uğraşıyorsun boşver ya sal gitsin senden değerli mi gerekirse işsiz ol ama yapma kendine bunu diye düşündüm. Sonra da aklıma aşırı bunaldığım tükendiğim halde sırf üç sene emek verdim diye yüksek lisansı bırakamayışım ve inatla mezun olmak için çabaladığım geldi. Dedim ki çok biliyorduysan sen kendin uygulasaydın, bekara boşan demek kolay, büyük konuşmayalım. Ha tabiki değer mi asla değmez asla. İnsanın en büyük sorunu içinde bulunduğu duruma sıkıştığını hissetmesi malesef. Seo Wan'ın intihar ettikten sonra bir anda hiç yaşanmamış gibi davranılmaması da iyi bir detaydı senaryoda hatta doktorlarların hemşirelerin bile nasıl bu durumdan etkilenebileceğini gösterdiler. İlk defa bir dizide memurluk sınavını kazanamayan birinin psikolojisine yer verildiğini gördüm ve bu inanılmaz hoşuma gitti, sanki o insanların sesleri duyulmuş gibi hissettim. Genelde dizilerde hep bir sınava çalışıp kazanan insanları gösterirler ve o çalışma sürecini de atlayıp sonuç kısmının sevincini gösterirler. Ama gerçekler işte tam da bu: Psikolojisi bozulan bir sürü genç insan.

Para Kaybından Psikolojisi Bozulmak

Arkadaşlar dizideki bu kızla çok iyi empati kurabildim. Çünkü bunu anlıyorum. Keşke anlamasaydım dedim. Hem kendimden hem de akrabalardan birinden dolayı anlıyorum. Bu insanı ciddi anlamda üzen bir şey. Giden sadece para değil, o parayı kazanmak için geçen zamanın, emeğin, alın terin. Bir de enayi gibi hissetmek insana acayip koyuyor, hazmedemiyorsunuz. " Ben bu duruma nasıl düştüm." diye bir de kafa yoruyorsunuz. Uykularınız kaçıyor. Gerçekten kabus gibiydi o zamanlar. Ben parayı boş yere kaptırmıştım bir keresinde çok detaya girmeyeceğim ama hala ailece yemek yerken sofrada bir anda herkesin gözü önünde ağladığım o anı unutamıyorum, evdekiler de şoka girmişti. Çünkü ben normalde ailemin bile gözü önünde ağlamam. Annem bile o halime acıyıp "Ya yeter napalım senden önemli mi" demişti. (Normalde başıma kakardı) Güçlü duran koca bir adam olan akrabalarımızdan biri de yüklü miktarda parasını kaybetmiş diye bayılmıştı mesela. Varmak istediğim nokta eğer bu konuya üzülüp bir süre sonra "Cana geleceğine mala gelsin."moduna girmezseniz gerçekten insanı ruhen hasta yapabilecek bir olay. Dizide de bunu çok güzel yansıtmışlar, kıza çok üzüldüm, yer yer gözlerimi doldurdu hatta. Ve bu da çoğu dizide görmediğim psikoloji bozan bir etkendi. Genellikle hep istismar, şiddet, büyük acılar üzerinden bozulan psikolojilere yer verilir ya ama aslında bazen sebep sadece paranı kaybetmektir. İşte bu ya dedim, işte bu. Bu kadar klasik bir sebep de psikolojiyi alt üst edebilir.

Çalışan Anne Psikolojisi

İlk başta çalışan annenin değil de zorbalığa uğrayan kızının hikayesi anlatılacak sandım ama ters köşe oldum. O kadının daha sonra hemşireyle olan ortak noktasını keşfetmesi, sonra ona ağlayarak yaptığı annelik konuşması sırasında çok duygulandım nedense. (çoluğum çocuğum da yok bana ne oluyorsa)

Bu arada ben bu bölümü çok sevdim. Çünkü çok zor bir durumla ilgili tespit gibi tespitlerin yapıldığı bir bölümdü. İki çocuklu çalışma arkadaşım o kadar benzer sıkıntılar içerisinde ki izledikçe "Aaa aynısı ya nasıl tıpatıp aynı olayı koymuşlar" şeklinde şaşırdım hatta. Geçen mesela çocuklarını emanet ettiği kişi hasta olunca nasıl izin alacak, rapor mu alsa, şu kişiden mi rica etse diye hani ben bile düşündükçe stres oldum onun adına çözüm düşünmeye başladım.

İlk defa bir dizide insanı bu kadar stres altına sokan annelerin yetememezlik hissini incelediklerini gördüm. Özellikle çok çalışkan gözüküp her şeyi halleder şeklinde bir havası olanların bile ne denli zorlandığını göstermeleri belki çoğu kadına iyi gelmiştir. Çünkü çoğu bilinçli anne çocuğuna yetemeyecek diye korkuyor. Sonunu da güzel bağladılar, hatta hemşire kadının annesini de alıp tatile gitmesi daha da anlamlı oldu. Çünkü o kadın da kendi çocuklarına yıllarca baktığı yetmemiş gibi yaşlılığında da torunlarına bakıp üstüne bir de çocuklarından trip yediği oluyordu. 

Bir de bu konu hakkında Kore'yle Türkiye'nin çok ortak noktası olduğunu gördüm. Şeyi bile işlemişler ya kardeşler arasındaki annem kimin evinde kalıp ona yardımcı olacak çekişmesini. Benim çocuğum yok ama ablamla annemi bazen paylaşamıyoruz. Geçen hastayım diyip annemi çağırdı ben de hasta olmuştum ama gelmemişti diye aramızda bir çekişmeli diyalog yaşanmıştı.

O değil de ben evde her şeyi ben yapıyorum of sıkıldım iş ev iş ev döngüsüne sıkıştım diye mızmızlanırken çalışan annelerin (özellikle eşleri yardım etmeyenlerin) neler hissettiğini düşünemiyorum bile. Tek başına yaşarken bile evin işi bitmiyor, kalan vakitler hep işle ilgili diye mutsuzluk yaşıyor insan. Bir de evde bana muhtaç çocukların, onların isteklerinin, onların dağınıklıklarının olduğunu düşündüğümde çalışan annelere hayret ediyorum. Nasıl yapabiliyorsunuz ya diye soruyorum çalışan annelere hatta. Cevap olarak kafalarını anlamlı bir sallayış "Yaaa hiç sorma" cevabı... ben şu halimle kendime vakit ayıramadığım, kendimle baş başa kaliteli zaman geçiremediğimde çok bunalıyorum ki anneler nefes alacak zamanı zor buluyor. Boşuna annelik kutsal sayılmıyor işte. 

Şizofreni

Ve başhemşirenin kardeşi aracılığıyla bize şizofreni vakasını da gösterdiler. Yine ekstra üzüldüm çünkü tanıdığım birinde var bu hastalıktan. Ve çok zor. Kendi içinde bu hastalığı yaşayana zor ve ona bakan kişiye de zor. 

Dizinin bu kısmında verdikleri mesaj çok hoşuma gitti, kısaca yazayım : "Şizofren hastaları psikopat katil değildir. "Ne yalan söyleyeyim benim kafamda da tanıdığımın durumunu öğrenmeden önce buna benzer bir algı vardı ama filmlerdeki gibi değil çoğu şey. Mesela bu dizide kadını kimse kardeşi şizofren diye apartman sakinleri istemiyor, kötü muamele yapıyordu. Kardeşinin sonra konuşup zararsız olduğuna ikna etmesiyle sevindim durumlarının düzelmesine. Yani bu hastalığın düzenli kullanılması gereken bir ilacı var, onu kullandığı zaman hastalar iyi durumda oluyor. Toplumdan dışlandıkları zaman hastalıkları daha da şiddetleniyor. Eğer varsa çevrenizde böyle biri kulağınıza küpe olsun diye söylüyorum. Dizide bu algıyı kırmaları gerçekten hoşuma gitti diyebilirim. 

Toparlayacak olursam beklentimin üstünde çıkan bir dizi olup beni şaşırttı. Kalbe dokunan çok fazla sahnesi vardı. Psikolojik sağlamlık üzerine beni düşünmelere sevk etti. Evet, fazla pozitif kalan kısımlar da vardı ama sanırım bu da seyirciye umut aşılamak istemelerinden kaynaklanıyordu. Merkezinde romantik ilişkiler yerine insan ruhunu koymaları ve bunu sıkmadan yapabilmeleri nedeniyle bu yapım buruk bir gülümsemeyle hafızamda yerini aldı diyebilirim.

Beni İnstagram'da da takip etmek isterseniz şuraya tıklayın.

Evet, limitleri zorlamayalım. Bugünlük de benden bu kadar. Kendinize iyi bakın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder