22 Aralık 2015 Salı

Kayıp Gül - Serdar Özkan || Kitap Yorumu

 Merhabalar,
  Bu yazımda sizlere değişik tarzda bir kitaptan bahsedeceğim. Serdar Özkan'ın yazdığı ilk romanı Kayıp Gül, pek çok ülkede yayınlanan ve beğenilen, çok satanlar listesinde uzun süre yer alan bir kitap. Kitapla tanışmama aslında Yazılı Anlatım dersi ödevi vesile oldu. Kitabın arka kapağında yazan şu yazı ilgimi çekince kütüphaneden bu kitabı almaya karar verdim: Kayıp bir ikizin izinden, San Francisco'dan İstanbul'a, güllerin ve düşlerin dünyasına uzanan gizemli bir yolculuk...

   '' Ben her sabah uyandığımda soruyorum kendime. Neden? Neden benim annem? diye soruyorum kendime. O herkesin annesinden farklıydı. Etrafını aydınlatan bir ışıktı o.''
  Diana annesini kaybettiğinde adeta yıkılır. Zaten son zamanlarda yaşamından memnuniyetsizlik duyan Diana, eski arkadaşlarından ve yaşamından artık eski zevki almamaya başlar.Annesinin ona bıraktığı mektuplarda Mary adında bir ikizi olduğunu ve onu bulmasını istediğini yazmıştır. Mary'nin de annesine yazdığı mektupları okur. Bu mektuplarda ise Mary'nin güllerle konuşabildiğini okuyunca onun psikolojik bir hastalığı olduğunu düşünür. Daha sonraları ise Mary'nin mektupta bahsettiği yeri bulur ve İstanbul'a o gül bahçesini bulmaya gider. Mary'nin güllerle nasıl konuşabildiğini çözmeye çalışır.Umarım açıklayıcı bir şekilde konuyu verebilmişimdir. Aslında bu kitapta önemli olan ne anlattığı değil, neyi anlatmak istediğiydi.
   Simyacı, Küçük Prens ve Martı'yı sevenlerin bu kitabı da seveceğinden bahsediliyordu yorumlarda. Ben uzun yılar önce hem Küçük Prens'i hem de Martı'yı okumuş ve beğenmiştim. Gerçekten de Kayıp Gül'ü de beğendim. 
   '' Kayıp Gül hayatımda okuduğum en güzel romanlardan biri. Bitirdiğiniz zaman, kendinizi birhediye almış gibi hissediyorsunuz. Ben öyle hissettim.'' Christine Michard
    Evet, yukarıdaki yoruma katılıyorum. Gerçekten de bitirdiğim zaman kendimi bir hediye almış gibi hissettim. İyiki bu kitabı okumuşum dedim. Kitabın son sayfasını da okuyup kapattıktan sonra kendimi biraz daha büyümüş gibi hissettim. Zaten 205 sayfa olan kitabın son 170 sayfasını ara vermeden okudum. Aslında kitap sonuyla beni şaşırtmadı, sonunu tahmin etmiştim diyebilirim. Bu bile kitabı sevmekten alıkoyamadı beni.
    Ve son olarak o kadar güzel cümleler vardı ki kitapta. Hayran kaldım adeta o cümlelere. Birkaç tanesini paylaşmak istiyorum sizlerle. Çok fazla yazacak bir şey bulamıyorum kitapla ilgili. Anlatılmaz okunur diyorum. Neyse ben değil kitap konuşsun.

-Descartes gibi insanlar,giydikleri kumaş parçalarına göre değer kazanıyorlar. Bir de tam tersini düşünsene
-Ne gibi?
-Kumaş parçalarının insanlara değer kazandırdığını.

Herhangi bir kesir ele alalım, 1 bölü herhangi bir sayı... Bir sayısını böldüğümüz rakam büyüdükçe, cevaptaki birin önünde yer alan sıfırların adedi de artar. Yani eğer biri sonsuza bölersek, birin önünde sonsuz sayıda sıfır yer alır. Böylece cevap, sıfır nokta sıfır sıfır diye sonsuza kadar sürüp gider. Ama biz hiç görmesek dahi, cevabın sonunda mutlaka bir 'Bir' rakamı vardır. Cevap sıfır, ama sonsuz kadar ötede de olsa 'Bir' ile biten özel bir sıfır.

Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey,kendinsin.

Zaman ileriye akıp gittiği sürece,büyülendiğimiz gelecek el değmemiş geçmişten başka bir şey değildir.

Başkalarının sevgisini kazanabilmek için yavaş yavaş kendimizi onların değer yargıları doğrultusunda şekillendirmeye başladık.

 Başkalarının övgüsüyle var olmamak, yermesiyle de yok olmamak demek.

 Daha iyiye,iyiyi terk etme cesaretine sahip olanlar ulaşır yalnızca.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder