8 Şubat 2016 Pazartesi

Ruhumdaki Canavar- J.M Darhower Kitap Yorumu


Gözlerindeki Canavar Kitap Yorumu

Eğer bir adama zarar verilecekse bu öyle şiddetli yapılmalıdır ki, sonradan intikamından korkmak gerekmesin.

 Sizden hemen bugüne kadar okuduğunuz romanları şöyle bir gözünüzün önüne getirmenizi istiyorum. Genellikle her yönüyle çok iyi karakterler ön planda olsa gerek. Ancak bu seri bence sizin tüm tabularınızı yıkacak, klişeleri darmaduman edecek. Serinin 2. kitabı olan Ruhumdaki Canavar'ı umarım hakkıyla yorumlayabilirim. Yazımın sonunda ise sizlere güzel bir haberim var. Hazırsanız başlıyoruz!
Öncelikle ilk kitap Gözlerindeki Canavar'dan biraz bahsetmek istiyorum. İlk kitap Karissa'nın ağzından yazılmış farklı kurgusuyla çoğu kitaptan sıyrılmış beğendiğim bir kitaptı. Özellikle ''Eee ne olacak şimdi?'' dedirten, şaşırtan finaliyle beni büyülemişti. Ignazio Vitale gibi klişeleri tepetakla eden, aykırı bir karakterle ilk olarak burada tanışmıştım. İsterseniz Gözlerindeki Canavar hakkındaki yorumum için buraya tıklayın.

Ruhumdaki Canavar'da olaylar kaldığı yerden devam ediyor. Kitap bu sefer karanlık adamımız Naz tarafından yazılı. Bu noktaya daha sonra da değineceğim ama genel olarak biraz kitabın ele aldığı konu hakkında söz etmek istiyorum. Kilitli kalmış kapılar bu kitapta birer birer açığa çıktı. Bu kitap Naz hakkında tüm bilinmeyenlerin anahtarıydı. Ailesini, aklından geçenleri, kafasındaki planlarını,geçmişini, çalıştığı işini ve Karissa'ya duyduğu büyük aşkını daha da iyi öğreniyoruz.

Eğer ona neden aşık olduğumu açıklamam için bana baskı yapılsa cevabım bu olurdu. Çünkü çok güzel. Bunu söylerken dış görünüşünü kast etmiyordum. Onu bir derginin kapağında göremezdiniz. Daha çok bir müzede, bir tabloda ya da edebi bir eserde bulabileceğiniz türden bir güzelliği vardı. Ruhundan gelen bir güzellik.

Karissa... İtiraf etmeliyim ki ben Karissa'yı yetersiz, iradesi zayıf bir kız olarak görüyordum. Bazı davranışları bana çok aptalca geliyordu. Ancak bu sefer beni şaşırtmayı gerçekten başardı. Yiğidi öldür hakkını ver derler. Özellikle kitabın başlarındaki tutumu, iradesi ve inatçılığıyla bu kızı sevmeye başladım. Bu kitapta Karissa daha aklı başındaydı ve bana kalırsa yaşadıkları onu büyütmüştü. Ha bir de şöyle bir noktada var Naz Karissa'yı öyle bir anlatıyor ki kızı ister istemez seviyorsunuz.

Ne istersem yapar, ne istersem elde ederdim ve bunların hiçbiri için özür dilemezdim. Sonuçta ben böyle doğmadım. Dünya beni böyle yaptı ve bu hatasının bedelini her gün ödüyordu.

Ve Ignazio Vitale... Adamın katil olduğunu bilmek ayrıydı, birebir birini öldürürken okumak apayrı. Sanırım işin ciddiyetini idrak etmiş oldum. Ancak Naz'ın yaptığı tüm karanlık işlere rağmen tıpkı Karissa gibi sevmekten vazgeçemedim. İşte bu gerçek bir Stockholm Sendromu! Düşününce de diyorum ki kimse dünyaya katil olarak gelmiyor. Okuduğum onca kitapta bir sürü kötü baş karakter gördüm ama Naz bunların arasında en gerçekçi olanından. Ağzından çıkanlar sadece boş bir tehdit değil gerçek bir uyarı. Eğer yalan söylemek zorunda kalacaksa susmayı tercih ediyor. Aşık olunca dibine kadar oluyor ve onu kendinden bile koruyor. İnanılmaz bir genel kültürü var. Derinliği olan kitaplar okuyup üzerine kafa yoruyor, altını çiziyor, işaretler bırakıyor. Her şey hakkında bir fikri var ve düşüncelerine bazen gerçekten hayran kaldım. Naz'ın iç dünyasını okumak inanılmaz derecede güzeldi. Hani hiçbir olay olmasa sadece Naz'ın bir konu hakkında düşünceleri yazılsa onu bile sıkılmadan okurum. İtiraf ediyorum ki Naz'dan bilmediğim çok şey öğrendim ve bazı düşüncelerini gerçekten özümsedim.

İçim kapkaranlık ama kalbim hala atıyordu.
Hala atıyordu.
Ve lanet olsun ki onun için atıyordu.
Yani içimde bir canavar vardı,evet. Ama her şeyimi ele geçiremedi.
Ayrıca herkesin içinde bir canavar yok muydu?

Naz'dan sonra hayran kaldığım bir diğer karakter ise Naz'ın babasıydı. Böyle adama böyle baba der susarım. Naz'la tam tersi bir kişiliği vardı. Naz'a söylemek istediğim her şeyi sağ olsun benim yerime söyledi. İkilinin arasındaki diyalogları zevkle okudum adeta.
Size başka bir itiraf daha yapayım: Bu kitap beni ağlattı. Evet her ne kadar polisiye-aşk-karanlık temaları ön planda olsa da yazım dili o kadar harikaydı ki kelimeler göz kapaklarımın ardında birikti ve aşağıya süzüldüler.
 Ruhumdaki Canavar, temposu düşmeyen bir diziyi izliyormuşum gibi hissettirdi. ''Böyle bir şey olamaz, olursa...... olur'' dediğim ne varsa oldu. Okurken şoklara falan girdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Hele de işler iyice kızıştığında hayal gücüm alev almış olabilir. Maalesef ki her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu kitapta bitti. Finalini ben aşırı beğendim. Her şeyiyle gerçekçiydi kitap ve finali de kitaba yakışacak şekildeydi. İlk kitabı üçe beşe katladı benim için. İlk kitabı okuduysanız eğer bunu hayli hayli okumanız gerek. Sizi söyleyebileceğim kelimenin tek anlamıyla Ruhumdaki Canavar'a hayran kaldım.

Bazı şeyleri yeterince güzel yaparsan, insanlar onun ne kadar zarar vereceğini düşünmezler.

Target ON Our Backs

 Son olarak güzel haberi sizlere sunarım. SÜRPRİZ! Serinin 3.KİTABI ÇIKACAKMIŞ! Adı Target On Our Backs! Bu nasıl güzel bir haberdir nasıl! Tam bitti diye üzülürken bu haberi tesadüfen görünce çok sevindim. Spoiler vermek gibi olmasın ama 3. kitap olması çok mantıklı bir karar. Yani güzel bir finaldi ama şimdi bu kitap bir şeyleri daha da mantıklı yapmış olacak. Çıkacak kitabın konusuna bakınca bunu daha iyi anladım. Görünen o ki Vitale fırtınası bir süre daha esmeye devam edecek.
Hoşçakalın!

Beni İnstagram'da da takip etmek isterseniz şuraya tıklayın.

1 yorum:

  1. Sempre yayınlandı. Ama bu serinin 3. kitabı yayınlanmadı. Çıkmayacak mı acaba? Bir bilginiz var mı?

    YanıtlaSil