9 Aralık 2016 Cuma

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali | Kitap Yorumu


İçimizdeki Şeytan Sabahattin Ali

İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.


   İçimizdeki Şeytan’ı okuyarak  insan ruhunun en derinlere doğru bir yolculuk daha yapmış oldum. Bu yolculuk sırasında kimi zaman yazarın ruhunun izlerini takip ettim kimi zamansa karakterlerin düşünceleri beni peşinden sürükledi.  Biraz kasvetli de olsa güzel bir yolculuktu.  İlk başlarda kitap aşk üzerine kurulu gibi gözükse de yazarın  aslında insanın ruhunu anlatmak için aşkı yardımcı bir araç olarak kullandığını anlıyorsunuz. Ömer karakteri her ne kadar kendine karşı dürüst olsa da tutarsızlıklarından ve zaaflarından ötürü benim için bir Raif Efendi ve Yusuf olamadı.  Ancak  her insanın bir zayıf yönü vardır. Kitabın ele aldığı insanın zayıflığı da göz önüne alınırsa Ömer’in realist bir gözle yazıldığını anlayabiliriz. Ömer yaşadığı hayatı beğenmeyen, arayışlar içinde olan ancak bir kapana kısılmış gibi bulunduğu durumdan kendini kurtaramayıp daha da dibe batan birisidir. Öyle ki kendi iradesiyle iş yapmış olmak için intiharı düşünse de ona dahi üşeniyor. Macide’yi bulunca artık hayatına çekidüzen vereceğini düşünsem de kendi anlamsız hayatına ve lüzumsuz ahbaplıklarına Macide’yi de sürükledi.  Macide’nin Ömer’e mektupta “seni seviyorum... neden sevdiğimi bilmeden seviyorum.” Yazması aslında onların farklı kişiliklerde olduklarını bir kez daha ispat etti. Bende bu sayede belki ilk defa bir kitapta bir çiftin birbirini sevmesine rağmen ayrılmaları gerektiğini düşündüm. Macide’nin içsel dünyası beni Ömer’inkinden daha fazla etkiledi. Yine aynı şekilde çok az okuyabilsek de Bedri’nin düşünceleri de çok doğru bulup hak vermemek elde değildi.

İçimizdeki Şeytan Sabahattin Ali

Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş...Ne aradığımızı bilmeden aramak...Şimdi içim rahat,aradığını bulan ve başka bir şey istemeyen biri gibi sükunet içindeyim...Dünyada bundan büyük bir saadet olur mu?

   Kitabın benim için çok akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Çünkü anlamını bilmediğim sözcüklerle karşılaştım. Ayrıca sadece bir kişinin konuşması bazen 3 sayfayı bulabiliyordu. Bu konuşmalarda kullanılan dilin de günlük hayatta pek kullanılmadığını düşünüyorum. Aynı şekilde kitaptaki uzun monologlar da  kitabın akıcılığını sekteye uğrattı. Zaten derin konulara eğilimli bir kitap olmasından ötürü kitabın kasvetli bir havası da bulunuyordu.Tüm bu sebeplerden dolayı okuma sürem gereğinden fazla uzamış oldu.

   Kitabı aslında yazarın diğer romanlarına kıyasla çok beğenerek okumamıştım ama son sayfayı da çevirip kitabı kapattığımda bütünüyle sevdiğimi fark ettim. Özellikle Veznedar Hafız Bey’in Ömer’e son sözleri, Macide’nin mektubu, Ömer’in artık kararını vermiş biçimde Bedri’ye yaptığı o son konuşma unutamayacaklarım arasına girdi bile. Arada açıp kendi kendime sesli bir biçimde bu kısımları okuyacağımı biliyorum. Çünkü sevdiğim bütün kısımlar için nedenini bilmediğim bir şekilde bunu yapıyorum.

Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?

   İçimizdeki Şeytan’ın sonu klasik bir Sabahattin Ali romanı gibi biraz buruk, biraz zamana asılı kalmış bir şekilde bitse de her şey olması gerektiği gibiydi. Başka bir sonu düşünemiyorum. Sondan geriye okuyucuya doldurulması  pek de zor olmayan boşluklar kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder