“...O mutlu ölümün kollarında şimdi. Onun için her şey
bitti. İnsanların zulmünün ulaşamayacağı bir yerde artık...”
Ölüm Daha Güzeldi, temeli
gerçeğe dayanan bir roman. Sanırım bundan dolayı oldukça etkilendiğim bir roman
oldu. Kitabın ön ve arka kapağında konusunu veren şöyle bir yazı var:" Bu roman
eski SSCB esareti altında, Azerbaycan’da hürriyet ve istiklal hasreti içinde
kıvranan soydaşlarımızın çırpınışlarını anlatmaktadır. Konusu, belli başlı kahramanları
gerçek kişilerdir." Kitabı bitirdikten sonra içinde geçen olaylar hakkında daha
fazla araştırma yapma gereği duydum. Aslında bu konu hakkında ne kadar cahil
olduğumu fark ettim. Edebiyatın bir güzelliği de bu değil mi zaten? Unutulmaya
yüz tutmuş yaşanmışlıkları, acıları, zulmü, hayatları mahvolan masum insanları unutturmamak...
O insanlar kendisinden sonraki nesiller rahat etsin diye onca cesaret örneği
gösterdiyse bunun bir karşılığı onları güzelce anmak, unutturmamak olmalı. Tıpkı
bu kitapta olduğu gibi.
Dün kitabı ara
vermeden okudum ve gece geç saatlerde bitirdim. Daha sonra biraz araştırma
yaptım ve yattım. Oldukça etkilendiğim
için üstüne bir de rüya gördüm. Belki sen de amma abarttın diyebilirsiniz ve
bunda haklı da olabilirsiniz. Ama ben böylesi derin acıları anlatan, gerçeğe
dayanan kitaplardan çok etkileniyorum. Bu tarz kitapların yeri bende hep ayrıdır.
Kitabın yarısından fazlası hapishanede geçiyor. Bu hapishanelerde mahkumlara akla
hayale gelmeyecek işkenceler yapılıyordu. İnsanlığa sığmayan bu eylemleri
okurken kimi zaman ağzım açık bile kaldım. Tahir’in bu hapishanelerde edindiği
arkadaşlarıyla beraber nelere katlandığını okurken kendimi onun yerine
koymaktan alamadım. Bazı sahneler o kadar acı vericiydi ki kitabın adının neden
“Ölüm Daha Güzeldi”olduğunu açıklar nitelikteydi. Bulunduğum konum için
şükretmemi gerektiğini bir kez daha anlamış oldum.
Kitabın anlatımı da
oldukça güzeldi. İlahi bakış açısıyla yazıldığı için karakterlerin ne
düşündüğünü, ne hissettiğini bilebiliyorsunuz. Anlatım ilk başta oldukça basit
gelmişti ama ilerledikçe anlatım dili edebileşti. Neredeyse bütün karakterleri
çok fazla benimsedim. Romanda birisi öldüğü zaman üzülmekten kendimi
alıkoyamadım. Ve sonra düşündüm: İnsanoğlu neyi paylaşamıyor? Gerçekten aklım
almıyor bir insan içindeki vicdan adlı mahkemeyi nasıl hiçe sayabiliyor da bu
zulümleri yapabiliyor? Dünya herkese yetebilecek kadar büyükken neden
başkalarının elindekine göz dikiliyor? Sevgi dururken neden kandan
besleniliyor? Aklım almıyor, beynim yanıyor. Ama tek bir şeyden eminim ki tüm
bu kötülüklerin kaynağı olan kişiler, kandan beslenerek elde ettiklerini yanına
1 kuruş alamadan ve arkalarında güzel bir iz bırakamadan gittiler. Onların
kurbanları ise her zaman birer kahraman olarak kaldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder