22 Kasım 2019 Cuma

Kanlıca Gezisi | Gezdim Gördüm



 Herkese Merhaba !
  Bugün blogda yeni bir seriye başlıyorum. Artık gezdiğim gördüğüm yerleri burada yazıp hem kendime bir arşiv oluşturmak hem de gezdiğim yerleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk bahsedeceğim yer İstanbul'un en güzel yerlerinden biri bana göre: Kanlıca. Kanlıca'yı tanıtan bir sürü yazı varken benim yazıma belki gerek bile yok ama size bu yazıda daha samimi bir üslupla anlatacağımın garantisini veriyorum.
  Arkadaş grubumla nereye gitsek diye alternatifleri düşünürken ben Kanlıca gezisi olmasında ısrar ettim.Çünkü buraya uzun zamandır gelmeyi düşünüyordum ve planı çoktan yapıp onlara mesaj atarak olası başka bir yerin seçilmesinin önüne geçtim. Hazır bir plana kimse hayır diyemez.

 Kanlıca, Beykoz'a bağlı küçük bir yer. İstanbul'un uzak yerlerinden biri ama iyiki de öyle. Çünkü bu durum insanların burayı yeterince bozamamasını sağlamış. Hatta bizim kızlar sokaklarda gezerken "Burası gittiğimiz tatil köylerinin sokaklarına benziyor." dediler.  Kimi zaman da gördüğümüz birkaç köşeden sonra memleketimizdeki  köye benzettik. Evet burası İstanbul'un bir köyü sayılır. Evet belki köy demem tuhaf kaçmış olabilir ama İstanbul'un köyü de böyle olur herhalde. Ama nasıl güzel... Boğaz manzarasına sahip, genellikle köşklerin, yalıların olduğu eski tarihi güzelliğe sahip bir köy.



  Biz Ümraniye'den 11H otobüsüne binerek yaklaşık 45 dakikada Kanlıca'ya vardık. Dün kahvaltı yapmaya karar verdiğimiz Kanlıca Teras'ı haritaları açmaya gerek kalmadan iki adım atmamızla önümüzde bittiğini gördük. Normalde bu aya özel İnstagram takipçilerine açık büfe kahvaltıda 10 TL indirim yapıyorlarmış ama bu sadece haftasonuna özelmiş. Neyse kısmet değilmiş diyerek serpme kahvaltı aldık. Tıka basa doyduk, iki kişilik kahvaltıyı üç kişi yedik ama malesef yine arttı. Kanlıca Teras, eğer Kanlıca'da kahvaltı yapacaksanız ya da başka tür bir şeyler yiyip içecekseniz uğramanız gereken mekanlardan birisi. Çalışanları çok ilgili, güleryüzlü. Neyse burada bayağı bir sohbet ettikten sonra kalktık. Bu arada arkadaşım diyetisyenlik okuyor ve Instagram'da bununla ilgili bir sayfası var. Mekanı etiketleyerek kahvaltının fotoğrafını paylaştı. Ve akşam üzeri mekan bu fotoğrafı görünce bir dahaki gelişinize 2 kahve ve tatlı bizden ikram olsun dediler. Biz şok biz iptal. Böyle işletmeler vardı da biz mi gitmedik?



  Neyse buradan kalkıp sahil boyunca yürüdük. Ben denizi görür görmez dedim ki :" Kızlar, burada deniz bile bir başka güzel." Tabi benle dalga geçtiler ama gerçekten denizin mavi tonu burada çok daha berraktı, çok güzel bir tondaydı. Fotoğrafta belli olmamış. Ben gözlerimin yalancısıyım. Bir de gerek Kadıköy gerekse Üsküdar olsun o kadar alışmışım ki kalabalık sahile.Buranın sadece kendi halinde birkaç kişi ve balık tutan insanlardan mevcut olması ayrıca hoşuma gitti. Baktık ki az daha yürüsek Beykoz'dayız geri döndük ve şu meşhur Kanlıca yoğurdunu tatmaya iskelenin oraya doğru yürümeye başladık.



  Sol tarafımızda deniz sağ tarafımız yeşillik. Özellikle ormanın içine saklanmış tam kafa dinlemelik bir değişik tasarımlı bir ev görünce abartı bir tepki vermiş olabilirim. Yukarıdaki fotoğraf o eve ait değil bu arada. O ev daha güzeldi. Kızlarla bu evlere sahip kişilerin yaşantısıyla kendimizi karşılaştırmadan edemedik. O sırada ben de içten içe " Ne hayatlar var be!" diye düşünsem de bizim kızlara ve tabi kendime moral aşılamaya çalıştım. "Olsun ne var? Halimize bin şükür, şu yolu yürüyemeyen insanlar var." dedim ve bir de ne göreyim. Bunu der demez tam yanımızdan tekerlekli sandalyede gencecik bir kız geçti. Sanki onu görüp de söylemişim gibi oldu, umarım duymamıştır. Ama ben bunun gerçekten bir tesadüf değil tevafuk olduğunu düşünüyorum. Sanki Allah'tan bir işaret gibiydi. En büyük zenginlik sağlık gerçekten.                                                                 

"Asırlık Kanlıca Yoğurdu" adlı yerden küçük boy yoğurdumuzu alıp deniz kenarındaki banka oturduk. Biz küçük boyunu 7 TL'ye aldık ve pudra şekeriyle tüketmeyi tercih ettik. Aslında daha ucuza satan yerler varmış ama sonradan öğrendim. Oturduktan uzun süre sonra fark etmemişim ama kafamı kaldırınca Boğaz'ın tüm güzelliğiyle sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakında olduğunu gördüm. Manzaramız mükemmeldi ve biz pudra şekerini yoğurda ekleyerek tadına bakmaya başladık. Açıkçası bana farklı bir yoğurt gibi gelmedi. "Bildiğimiz yoğurt bu ya." dedim. Ama pudra şekeri ekleyince tadı daha güzel oldu. Bunu evde yapsam o da güzel olurdu gerçi, sonuç olarak tatlandırıyoruz. Eve gelip daha sonra araştırdığımda bu yoğurdun tarihinin aslında çok eskiye dayandığını gördüm. 93 Harbi'nde buraya hayvanlarıyla birlikte gelen Bulgar göçmenleri  yoğurtçuluk yapmaya başlamış. Bu yoğurdun güzelliği keçi, manda ve inek sütünün karışımından yapılmasından dolayıymış. Daha detaylı bilgi Beykoz Belediyesi'nin sayfasında yer alıyor, oradan da göz atabilirsiniz. Bence zamanla Kanlıca'nın o eski meşhur yoğurdu kalmadı ama sizin anlayacağınız adı çıkmış bir kere. Bu konuda yanılıyorsam, şu an bu yoğurdun nasıl yapıldığından haberi olan varsa yorum yazarsa sevinirim. Kanlıca'nın el sanatları çarşısını da gezecektik ama malesef bir stand dışında hepsi kapalıydı. Para harcamak istemesem belki oradan bir şeyler alabilirdik.



  Daha sonra rotayı Mihrabat Korusu'na çevirdik. Tabi bunun için önce uzun ve çok dik bir yokuş çıkmak zorunda kaldık. Her ne kadar arkadaşlarım bu yüzden söylense de ben onları duymamazlıktan gelip o yokuşu çıkmaya hatta tırmanmaya da denebilir mecbur bıraktım. Tabi bu esnada etrafta gördüğümüz birbirinden güzel evlere aşık olup keşke bizim olsa diye yine ve yine iç geçirdik. Hatta arkadaşım iki katlı pembe cepheli bahçeli ve bir eve aşık oldu ve evi internetten araştırıp buldu. Sadece üç buçuk milyoncukmuş. Diyeceklerim bu kadar.
 Sonra Mihrabat Korusu'na ulaştık. Tabi ben bizimkiler söylenmesin diye aşırı övüyorum. Sürekli Fethipaşa Korusu ile karşılaştırıp daha güzel olduğuna ikna etmeye çalışıyorum ki bence öyle. Sadece daha kapitalist bir yer hahahhaha. Piknik yapma alanı yok. Bunun yerine şu dizilerde bir köşe olur ya hani tam Boğaz'a bakar ve " Seni yeneceğim İstanbul!" diye bağırırlar. İşte tam öyle yerler vardı. Zaten bu civarlarda yürürken birkaç kez dizi çekildiğini gördük. Hiç şaşırmadım şahsen. Tam dizi çekilmelik mekanlar mevcut. Neyse restaurantların olduğu kısım var ve manzarası bakın abartmıyorum efsane. Karnımız tok olmasa giderdik belki. Sonradan oraya gitmeyi aklımızın bir köşesine yazdık.



  Biz yürüyüş kısmına yöneldik, fotoğraf çekildik. İstanbul'un en ormanlık yerlerinden birisi buralar ama tabi arkadaşımın ayı çıkacak diye korktuğu kadar da yok. Bir de biz salı erken bir saatte orada olduğumuz için tek tük insan vardı, ıssızlıktan korktu herhalde. Bu arada burada kına, nişan için de özel olarak ayrılmış bir köşe var. Zengin olsam burayı kaçırmazdım öyle diyim.

  Oradan da malesef  dönmek zorunda kaldık. Çünkü bizim kızların yarına yapacak işleri vardı. O yüzden bu gezi biraz içimde kaldı. Çünkü aslında gezip görülecek başka yerleri de vardı. Muhtemelen buraya bir daha geleceğiz. O zaman bu yazıyı güncellerim.
Şimdilik bu kadar.
Görüşürüz.

9 yorum:

  1. Bayıldım. İstanbul'un kargaşasının ve beton yığınlarının arasında öyle kayboluyoruz ki, yeşile hasret kaldığımızı ancak böyle gezilerde fark ediyoruz. :(

    YanıtlaSil
  2. Kanlıca yoğurdu hakkında ben de aynı şekilde düşünmüştüm hatta biraz ekşi gelmişti. İnsanlardan uzaklaşmak için güzel bir yer Kanlıca :))

    YanıtlaSil
  3. Her satırda şaşırdım valla, nasıl olurda İstanbul insanı oraları boş bırakır? :D Belki senin yazından sonra değişir. :D Çok güzel yazıydı, emeğine sağlık^^ Umarım içinde kalanı da tamamlar bitirirsin gezini. ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de şaşırdım ama bırakmışlar. :) Teşekkür ederim. Beğenmene sevindim.

      Sil
  4. kanlıca yoğurdunu hep duydum fakat hiç tadamadım. yoğurt sevmiyordum zaten deyip teselli edeyim kendimi :)

    YanıtlaSil
  5. İstanbul'a birkaç kez geldim ama Kanlıca'yı gezmek kısmet olmadı. Belki başka sefere.

    Blogunda gezdiğin yerleri yazma kararına sevindim. Hem dediğin gibi sana hatıra kalmış olur hem de biz gezilecek yeni ve güzel yerler keşfetmiş oluruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :) İnşallah devamını getirebilirim.

      Sil