2 Eylül 2015 Çarşamba

Bela - Sally Green || Kitap Yorumu

Sen bir cadısın, yarı Ak, yarı Kara. Okuyamıyor, yazamıyorsun ama iyileşiyorsun hızla. Karanlık çökünce kapalı bir yerde kalırsan hasta oluyorsun. Annalise'e çok âşıksın ama Ak Cadılardan nefret ediyorsun. On dört yaşından beri bir kafesin içinde tutsaksın. Kaçmalı ve o korkunç, katil babanı bulmalısın. Bunu başarmalısın, on yedinci yaş gününden önce hem de. Çünkü sen yok edilmesi gereken bir Bela'sın.
   Ay ben bu kitabı nasıl anlatacağım kara kara  bunu düşünüyorum. Nereden başlasam acaba? :(

   Öncelikle kitap cadıların dünyasını konu almış. Cadılar kendi aralarında Ak ve Kara Cadılar olmak üzere iki düşman gruba ayrılmışlar. Baş karakterimiz Nathan ne Ak ne Kara Cadı. O bir Yarı Kod. Ve Yarı Kod olan tek kişi o. Babası Marcus Kara Cadıların en güçlü kişisi. Annesi ise Ak bir Cadı ve ölmüş. Nathan ninesi ve kardeşleriyle yaşıyor. Arran, Deborah ve Jessica üvey kardeşleri. Jessica hariç diğer kardeşleriyle arası iyi durumda. Üstelik Marcus kardeşlerinin babasını öldürdüğü halde bu aralarında bir sorun teşkil etmiyor.
  Umarım buraya kadar kafanız bulanmamıştır çünkü daha anlatacaklarım bitmedi. Ak Cadılardan oluşan bir Meclis var. Ak Cadıları da iyi sanmayın adından ötürü. Onlar bana göre Kara Cadılardan bile daha kötü. Marcus'un peşindeler ve onları Marcus'a götürecek yol Nathan'ı yem olarak kullanmaktan geçiyor. Nathan'dan nefret ediyorlar, evlerine tebligat göndererek sürekli hayatını kısıtlıyorlar Nathan'ın. Yetmiyor işkencelere maruz bırakıyorlar. Gerçekten işkence sahnelerinde içim cız etmedi değil.
Bir de Annalise var. Annalise ve ailesi Saf Ak Cadılardan ama Annalise onlardan daha iyi bir kız. Nathan'la Annalise birbirlerini sevseler de bu onlar için büyük bir sorun. Çünkü Annalise'in ailesi Meclise üye ve çok tehlikeliler. Bir kere beraber görülünce Annalise'in abileri Nathan'a işkence yapmışlardı hatta.


   Nathan daha önce babasını hiç görmese de, Ak Cadıların arasında büyüse de ve babası çoğu kişiyi öldürüp özel yeteneklerini çalsa da babasına gizli bir hayranlık duyuyor ve babasını öldürtmeye zorlasalar da bunu yapmam diyor. 17. yaş günüde babasının kanını içip 3 armağanını almazsa acı çekerek ölecek. Bu her cadı için bir ritüel aslında. 17.yaş gününde ailenden birinin kanını içip 3 armağan alınca artık güçlü bir cadıya dönüşülüyor.Bu yüzden bir an önce babasını bulması gerek ve bu hiç de o kadar kolay değil.

   Şimdi ben bu kadarını anlattım ama daha ne olaylar var ben yazmadım. Kitap hakkında düşüncelerimi anlatayım biraz sizlere. Ben bu kitabın yorumlarına baktığımda fark ettim ki herkes beğenmiş kitabı. Övgüler, övgüler... Okuyayım o zaman dedim ve okudum. Ben o kadar bayılmadım kitaba. Bazı yerlerde sıkıldım açıkçası ama bence biraz benle alakalı bir durum. Çünkü ben gerçek hayatı çarpıcı gerçeklerle anlatan kitapları okumayı daha çok severim. Pişman mıyım peki? Hayır değilim. Bence Sally Green hayal gücünü çok güzel kullanmış. Her olay birbiriyle bağlantılı. Kurgu çok sağlam inşa edilmişti. Eğer siz paranormal kitapları okumayı seviyorsanız çok beğenirsiniz ama ben kendi adıma sadece beğendim. 
   2. kitap Vahşi eminim daha güzel bir kitaptır çünkü Nathan daha da güçlenir diye düşünüyorum ama ben biraz seriye ara vermeyi düşünüyorum. O yüzden devamını ne zaman okurum bilemeyeceğim. Kitabın film haklarının da alındığını öğrendim, bu da güzel bir haber. Umarım filmi çok beklemeyiz.
Kitabı o kadar güzel yorumlayamadım, kusura bakmayın. Çünkü kitapta bir sürü olay var. Hangilerini seçip yazsam karar veremedim. Yeni kitap yorumlarıma kadar hoşçakalın:)

İYİ YA DA KÖTÜ DİYE BİR ŞEY YOKTUR. SADECE DÜŞÜNCE ONU ÖYLE YAPAR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder