Dikkat dikkat! Bu
yazı aylar öncesinden 24 Ağustos tarihine ayırtılmış özel bir yazıdır. Bundan 2
sene öncesinde bir arkadaşımın doğum gününü blog üzerinden kutlamıştım. O
zamandan beri kuzenimin içinde kalmış o da böyle bir şey bekliyormuş. Gerçi
şimdi bu kısmı yazdığım için beni
öldürecek olsa da bahsetmek istedim. Çünkü asıl o zaman doğal bir yazı olmazdı.
Buraya da “ Doğum günün kutlu olsun, seni çok seviyorum bla bla...” gibi klasik
övgü ve methiye düzmek yerine size onu tanıtmak istedim. Böylesinin daha iyi
olduğuna karar verdim.
Geçenlerde sürekli karşıma çıkan "hemdem"kelimesinin anlamını öğrendim. Sonra aklıma Merve geldi. Anlamı ise şu şekilde:
Merve, kuzenim olur
ama aynı zamanda çok iyi bir
arkadaşımdır. Aynı yaştayız. Ailede arkadaşlığımız ün salmıştır. Beğenilerimiz, dünya görüşümüz, olaylara bakış
açımız gerçekten birbirine çok benzer. Farklı olduğumuz noktalarda var tabiki ama o da işin tadı tuzu.
Benim akrabam çoktur ve sayısını bile bilmediğim kadar çok kuzenim var. Bazılarını görsem tanımam o ayrı. Bunca kuzen içerisinde yeri özel olan birisidir. Tek sorun birbirimizden çok uzakta yaşadığımız için çok sık görüşememiz. İnsanın hem akrabası olup hem böyle iyi anlaştığı arkadaş olduğu birisi tadından yenmiyor valla. Elbette ufak tefek küsmeler oldu ama akrabalık denen bir şey küsmeye pek elvermiyor. Yani küsme gibi bir şansımız da pek yok o yüzden en orjinal halimi bilen bir insandır. Ne zaman ailecek biraraya gelsek bizi hep bulaşıkçı başı yaparlar. Elimizden kim bilir kaç tane kap kacak geçmiştir. Bulaşık yıkamaktan nefret ederim ama onla bulaşık yıkamak bile konuşarak, eğlenerek geçtiği için daha az sıkıcı hale gelir.
Benim akrabam çoktur ve sayısını bile bilmediğim kadar çok kuzenim var. Bazılarını görsem tanımam o ayrı. Bunca kuzen içerisinde yeri özel olan birisidir. Tek sorun birbirimizden çok uzakta yaşadığımız için çok sık görüşememiz. İnsanın hem akrabası olup hem böyle iyi anlaştığı arkadaş olduğu birisi tadından yenmiyor valla. Elbette ufak tefek küsmeler oldu ama akrabalık denen bir şey küsmeye pek elvermiyor. Yani küsme gibi bir şansımız da pek yok o yüzden en orjinal halimi bilen bir insandır. Ne zaman ailecek biraraya gelsek bizi hep bulaşıkçı başı yaparlar. Elimizden kim bilir kaç tane kap kacak geçmiştir. Bulaşık yıkamaktan nefret ederim ama onla bulaşık yıkamak bile konuşarak, eğlenerek geçtiği için daha az sıkıcı hale gelir.
Kendisi bugün 21 oldu. Vay be zaman nasıl da geçiyor. İnşallah sağlıklı, uzun bir ömrü olur. Tabiki benimle birlikte. Çocukluktan beri biriken bir sürü anımız var. Şimdi
geçelim anılara.
Ben bir gün bunu
taşlatmışım. Evet ciddiyim taşlatmışım. Birine sorsanız dünya üzerinde birini
taşlatacak en son insan olarak belki de beni gösterirler ama küçükken biraz
fenaymışım demekki. Hayır işin tuhaf tarafı da bunu hatırlamıyor oluşum ama
kuzenimde çocukluk travması oluşturmuş olacak ki o çok iyi hatırlıyor ve tabiki başıma kakıp duruyor. Belki de işime
gelmediği için hafızamdan silmişimdir. Neyse o zamanlar yaz, köydeyiz ve yeni
kızlarla tanışıp arkadaş olmuşuz. Ben bu kızların arkasından kötü kötü
konuşmuşum sonra da bu konuştuklarımı kuzenim söyleniş gibi onlara anlatmışım. (
Bu nasıl bir şizofrenlikse) Sonra kızlar da kuzenimi taşlamışlar. Olaya bakar mısınız?😂😂😂
Buradan Merve'ye seslenmek istiyorum. Bak aramız burada bozulmadıysa bir daha hiçbir zaman bozulmaz. ( İnşallah) Çünkü taşlatmaktan ötesi yok bence.
Buradan Merve'ye seslenmek istiyorum. Bak aramız burada bozulmadıysa bir daha hiçbir zaman bozulmaz. ( İnşallah) Çünkü taşlatmaktan ötesi yok bence.
Yine köydeyiz... O zamanlar da yaşım küçük. Annemler
komşudayken kendi kendime hazır çorba yapmayı keşfetmişim. Tabi o an bir yemek
yapmışım ya nasıl bir havaya girdim anlatamam. Kendi kendime yemek yapmak da
kolaymış annem niye bu kadar söyleniyor ki diye düşünüyorum. Anneme de asla söylemiyorum bunu. Çünkü
ocakta bilip bilmeden bir şeyler yaptığımı öğrense beni keser. Neyse yine bir
gün annemler komşuya gitmiş, Merve'yle evde tekiz. Ben buna dedim ki: “ Gel bak
ben çorba yapmayı öğrendim. Sana da öğreteyim çok kolay.” Ocağın altını
çakmakla yakmaya çalışıyoruz olmuyor bir türlü. Çakıyoruz çakıyoruz yok. En son
ocağın ayarını en sona alıp kafamızı da iyice eğdik yakmak için. Ve POFFFF! Bir
anlık korkuyla hemen kafamızı kaldırıp birbirimize bakıp adlarımızı söyledik ve
gülmeye başladık. Bir yanık kokusu geliyor. Merve'nin kaşları ve ön saçları yanmış, ona bakıp gülüyorum.
Meğer aynısı bana da olmuş o da bana gülüyor. Hemen üstümüzü başımızı
düzelttik.
Ve annem gelmeden çorbayı bitirmeye çalıştık. Mutfağın camını
kontrol etmek için bir baktım ki ne göreyim annem komşunun evinden çıkıyor. Çorbayı
bir içişimiz var görmeniz lazım, komedi. Hayır iç iç de bitmiyor, bir de sıcak ki.. O çorbayı ağzımız yana yana nasıl içtik
nasıl yıkadık annem gelmeden hala anlayamam. Hala da aramızda bir sırdır taki
burada ifşa edene kadar. Annemin açıp da okumayacağına güveniyorum. İlk çorba yapma maceramız da böyleydi.
Biraz zamanı ileri
saralım. Yine bir yaz günü. Merve bizde kalıyor. Gezmeye gitmişiz, mininüsle de
eve dönüyoruz. Ayakta yan yana tutunurken minibüsçü arabayı berbat kullandığı
için biz geriye doğru savrulduk. Resmen ayaklarımız ters döndü dolandı ve en
arkadaki uzun oturma koltukları var ya işte orada 40 yaşlarında bir adam
oturuyor. Abartmıyorum adamın bir dizine ben diğer dizine Merve oturacak
şekildeyiz. Adamın kucağına ikimiz birden oturduk oturacağız milim mesafe var.
Kendimizi öne çekmeye çalışıyoruz ama fizikteki o eylemsizlik kuvveti bizi
adamın kucağına çekiyor. Tam oturuyorduk ki adam bizi “ Hop hop” belimizden
hafifçe öne itti. Rezillik!
Allah'ım sonra bizi aldı bir gülme. Aklıma sürekli o rezil sahne geliyor tutamıyorum kendimi. Ben güldükçe o da gülüyor. O güldükçe ben gülüyorum. Önünde tutunduğumuz teyze en son “ Türkiye savaşa girmiş kızlar. Gülmeyin.” diyor. O zamanlar da Türkiye Suriye topraklarına yeni yeni giriyordu. Tabi ben gülme krizine girince uzun süre çıkamayan biri olduğum için yine dayanamayıp gülüyorum. Eminim o an kadın bizi dünya umrunda olmayan şımarık kızlardan sandı, belki de adam gülüp durduğumuz için meraklı olduğumuzu sandı. Neyse biz kendimizi bildikten sonra.
Allah'ım sonra bizi aldı bir gülme. Aklıma sürekli o rezil sahne geliyor tutamıyorum kendimi. Ben güldükçe o da gülüyor. O güldükçe ben gülüyorum. Önünde tutunduğumuz teyze en son “ Türkiye savaşa girmiş kızlar. Gülmeyin.” diyor. O zamanlar da Türkiye Suriye topraklarına yeni yeni giriyordu. Tabi ben gülme krizine girince uzun süre çıkamayan biri olduğum için yine dayanamayıp gülüyorum. Eminim o an kadın bizi dünya umrunda olmayan şımarık kızlardan sandı, belki de adam gülüp durduğumuz için meraklı olduğumuzu sandı. Neyse biz kendimizi bildikten sonra.
Daha bir sürü anı var ama hepsini yazmaya kalksam yazı bitmez. Sonuç olarak onun kuzenim olmasını seçemezdim ama seçme şansım olsa da bu kadar isabetli bir seçim yapamazdım. Gelecekte bizi nelerin beklediğini bilmiyorum ama umarım birlikte paylaşacağımız daha pek çok anımız olur. Evet çok klasik ama İYİKİ DOĞMUŞ!
Not: Sevgili Merve egon tavan di mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder