22 Haziran 2017 Perşembe

Kafes – Josh Malerman | Kitap Yorumu



Kafes'in ilk çıktığı zamanları hatırlıyorum. Çok satanlar köşesinde boy boy dizili bir şekilde duruyordu. Ben de dış kapağına bakıp bakıp kapağın çok güzel olduğunu düşünüyordum. Ama hiç öyle okumak gibi bir düşüncem yoktu. Çünkü benim genel okuma tarzıma hitap eden bir tür değildi. Korku gerilim türünü pek tercih etmem. Kafes'i bana arkadaşım okumam için verdi ve bu sayede okumuş bulunuyorum.

Öncelikle bu kitabın korku ağırlıklı olmadığını söylemek isterim. Ancak kesinlikle çok boğucu bir havası var. Okurken sanki afakanlar basıyordu beni. Hayal gücümü çok fazla kullanarak okuduğum için sanki içime bir kasvet çöktü. Bu durum hikayede geçenleri hissettirebilmesi açısından iyiyken okuma hızımı yavaşlattığı için kötü bir durum oluşturdu.

Yeraltından Notlar - Dostoyevski | Kitap Yorumu



  Bundan yıllar önce Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını ödev psikolojisiyle okumaya başlamıştım. Ancak o zamanlar hem yaşımın küçük oluşu hem de zorunluluk psikolojisiyle yarım bırakmıştım. Bu yüzden Yeraltından Notlar’ı Dostoyevski'den okuduğum ilk kitap olarak sayıyorum. Ayrıca  eğer hiç Dostoyevski okumadıysanız da bu kitabın iyi bir başlangıç olacağını düşünüyorum.

  Kitap 2 bölümden oluşuyor. İlk kısım olan Yeraltı'nı okumakta biraz zorlandım. Çünkü bazı cümleler virgüllerle uzadıkça uzadığı için cümlenin başını hatırlamakta zorlanıp başa dönüyordum. Dolayısıyla bu durum okuma hızımı düşürdü. Bu kısımda herhangi bir olay örgüsü yoktu, sadece isimsiz kahramanımız insana dair düşüncelerini belirtiyordu. Kendini hasta olarak tanıtan kahramanımız, hiç şüphe götürmez ki sıradan düşünen birisi değildi. Özellikle istekler, çıkarlar, özgür irade, akıl, bilinç gibi olguları farklı bir bakış açısıyla ele alsa da benim en çok hoşuma gideni insanın bile bile acı çekmeyi tercih ettiğini anlattığı satırlardı. Hepimizin bildiği ama yüzleşemediği bazı şeyler vardır ya bazen kendimize bile itiraf edemeyiz. Yeraltından Notlar bunlara ayna tutan bir yapıttı.

Böğürtlen Kışı – Sarah Jio | Kitap Yorumu



  Herkese Merhabalar
  Böğürtlen Kışı bir günde bitirdiğim için kendime inanamıyorum. 1 haftadır finaller yüzünden kendime zaman ayıramadığım için kitaba büyük bir açlıkla saldırmış olabilirim. Tabi kitabın da akıcı ve sürükleyici olmasının da etkisi büyüktü. Öncelikle Böğürtlen kışı benim için Sarah Jio'yla tanışma kitabı oldu. Hikayelerini çok merak ettiğim bir yazardı. 

  Kitabın arka kapağındaki yazıyı okuyup konuyu merak ettim. Vera, oğluna bakabilmek için çalışmak zorundadır. İşten eve geldiğinde oğlunu evde bulamaz. Üstelik Mayıs ayında yağan şiddetli karların-Böğürtlen Kışı- içinde oğlunun oyuncak ayısını bulur. 80 sene sonra yine bir Böğürtlen Kışı görülür ve bu olayı haber yapmak isteyen Claire, Vera'nın oğluna ne olduğunu çözmeye karar verir.

Evet Dedikten Sonra - Taylor Jenkins Reid | Kitap Yorumu


“ Buna karşın sen iyiydin. ”dedim. “Yataktan çıkıyordun. Onsuz kendine bir hayat kurdun.” Büyükannem başını hafifçe iki yana salladı. “Biri olmadan yaşayabiliyor olman bunu istediğin anlamına gelmez.” dedi

Finaller kapıdayken, ders çalışmam gerekirken akşamları kafa dağıtmak için okunacak kitap arıyordum. Ne okusam diye kara kara düşünürken uzun zamandır listemde olan After I Do'ya bizdeki adıyla Evet Dedikten Sonra’ya başladım. Yazarla tanışmam Sonsuza Dek Ayrı ile olmuştu ve o kitabı o kadar çok beğenmiştim ki haliyle bu kitapta beklentim tavandı. Peki beklentilerimi karşılayabildi mi? Cevabını birazdan vereceğim.

Eğer Benimle Olsaydı – Laura Nowlin | Kitap Yorumu


  Bu kitap benim için tam bir hayal kırıklığıydı.  Bakın ben gerçekten romantik dram okumayı severim ama insanı okurken böylesi kanser edenler hariç. Duygusal bir şeyler okumak istediğim bir dönemde karşıma çıktı. Kabul edelim kitabın adı ilgi çekici : Eğer Benimle Olsaydı. Demek ki birlikte olamamışlar. Zaten şu sıralar mutlu son okuyorum, biraz farklılık olsun.  Sonra kapağa bakıyorum kapaktaki kızın bir ruhu var. Tamam dedim kendime. Sıradaki kitabın bu! Peki sonra ne mi oldu?
Kayıp saatlerimi bana geri verin. Gerçekten bu mudur yani dedim. Üstelik hem yazarın üslubu kötü, hem de çeviri kötü. Mesela Collen Hoover yazsa bu konuyu, tadından yenmezdi. Sanırım ilk defa bir kitap için başka birinin yazmasını istedim.  Çeviri kısmını kötü bulmama neden olan ise çok fazla Türkçeleştirildiğini düşünmemdi. Yani o kadar belli ki okuduğum cümlenin bizim kültürümüze uyarlandığı... Çeviri bir kitap okuduğumu hissetmek istemezdim.

Nar Ağacı – Nazan Bekiroğlu | Kitap Yorumu


  B-A-Y-I-L-D-I-M. İyi ki okumuşum Nar Ağacı'nı. Benim için hayatımı etkileyen sayılı kitaplardan biri olmayı başardı. Şimdi ben nereden başlasam da anlatsam size bu kitabı? Kuzenim okumam için bana bu kitabı vermişti. İlk başta 533 sayfa olması sebebiyle bir türlü başlamaya cesaret edememiştim. Çok yoğun bir dönemden geçtiğim için okumaya vakit bulamayıp yarım bırakmaktan korkuyordum. Sonra kitap beni kendine çekti ve başlamak bitirmenin yarısıdır mantığıyla ilk sayfayı çevirdim.

  Nazan Bekiroğlu, bu kitabında ananesiyle dedesinin iki ayrı ırmak olarak akarken nasıl birleştiklerini anlatıyor. Kitabın konusu o kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Yazarın dedesinin yaşadığı yerlere gitmesi, ailesinin başka bir kolunu araştırması ve bunu kitap haline getirmesine çok imrendim. Hatta kendi aile soy ağacımı çıkarmama vesile oldu. 3 tane aile büyüğümüzle konuştum ki fotoğrafta gördüğünüz bir elin sahibi onlardan sadece biriydi. Bilmediğim çok şey öğrendim. Bütün bunlara sebep olan işte şu an yorumunu okuduğunuz bu güzel kitaptı.  Üstelik sadece kendi ailem hakkında yeni şeyler öğrenmekle kalmadım. Örnek verecek olursam Trabzon'un hüzünlü geçmişini daha iyi öğrenmeme sebep oldu. Trabzon benim gözümde Karadeniz'de bir şehir olmaktan çok daha farklı bir konumda bulunuyor. Halılara bile bakış açım değişti desem? İşte bu yüzden Nar Ağacı'nın yeri bende ayrı olacak.

Kırmızı Pazartesi – Gabriel Garcia Marquez | Kitap Yorumu


  Şu an ne yazacağımı bilemiyorum. Çünkü Kırmızı Pazartesi beni resmen afallattı. Kitabın arka kapağının tamamını okumadan başlamıştım okumaya. Sanırım bir yerde bir cümleyi okumamla kafama dank etti. Yazar kitabı kendi cümleleriyle anlatıyor. Aslında anlatıcı karakter yazarından bizzat kendisi desem daha doğru olacaktır. Yazar kasabasında yaşanmış bir cinayeti kendi araştırmaları sonucu bir roman haline getirmiş. Bunu fark etmemle daha bir merakla okumaya devam ettim.