Kafes'in ilk çıktığı zamanları hatırlıyorum. Çok satanlar
köşesinde boy boy dizili bir şekilde duruyordu. Ben de dış kapağına bakıp bakıp
kapağın çok güzel olduğunu düşünüyordum. Ama hiç öyle okumak gibi bir düşüncem yoktu.
Çünkü benim genel okuma tarzıma hitap eden bir tür değildi. Korku gerilim
türünü pek tercih etmem. Kafes'i bana arkadaşım okumam için verdi ve bu sayede
okumuş bulunuyorum.
Öncelikle bu kitabın korku ağırlıklı olmadığını söylemek
isterim. Ancak kesinlikle çok boğucu bir havası var. Okurken sanki afakanlar
basıyordu beni. Hayal gücümü çok fazla kullanarak okuduğum için sanki içime bir
kasvet çöktü. Bu durum hikayede geçenleri hissettirebilmesi açısından iyiyken okuma
hızımı yavaşlattığı için kötü bir durum oluşturdu.
Kafes'in konusuna göre dışarıda bir şey var ve insanlar onu
görünce deliriyor, kendilerini vahşice öldürüyorlar. Malorie, değişen bu
tehlikeli dünyada çocukları için gözleri kapalı bir biçimde yaşam mücadelesi veriyor,
ve bizlerde bunu okuyoruz. Arka kapağı ve konusunu okuduktan sonra kafamda canlananlarla
kitapta olanlar bambaşkaydı. Açıkçası ben yaratıklara karşı verilen bir
mücadele okuyacağımı sanmıştım. Ancak kitapta yaratıklardan çok yaratıklardan korunma
yöntemleri üzerinde durulmuştu. Kitabın en başından beri yaratıkların ne
olduğuna ve nereden geldiğine odaklanmıştım. Bu yüzden pek çok soruya cevap
bulamadım. Keşke yaratıklarla ilgili ufak da olsa bir şeyler bilseydik.
Kitap adeta bir Survivor. Ama burada ceza aç kalmak değil, ölüm.
Hem de akla gelebilecek en feci şekilde.
Yazar yaşama dürtüsünün insana neler yaptırabileceğini göstermesi bakımından
çarpıcı bir hikaye ortaya koymuş. Fazla
akıcı olduğunu düşünmüyorum. Okurken çok sık
ara verdim. Sonu ise biraz eksik olsa da güzel bağlandı. Eğer
okuyacaksanız da siz siz olun kış ayında okuyun. Çünkü yazın okuduğunuz da
dışarıdan güneş ışınları vurduğu için kitap ruh halinizle tezat oluşturabilir. Tıpkı
bende olduğu gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder