Herkese Merhabalar
Böğürtlen Kışı bir günde bitirdiğim için kendime
inanamıyorum. 1 haftadır finaller yüzünden kendime zaman ayıramadığım için
kitaba büyük bir açlıkla saldırmış olabilirim. Tabi kitabın da akıcı ve
sürükleyici olmasının da etkisi büyüktü. Öncelikle Böğürtlen kışı benim için
Sarah Jio'yla tanışma kitabı oldu. Hikayelerini çok merak ettiğim bir yazardı.
Kitabın arka kapağındaki yazıyı okuyup konuyu merak ettim. Vera,
oğluna bakabilmek için çalışmak zorundadır. İşten eve geldiğinde oğlunu evde
bulamaz. Üstelik Mayıs ayında yağan şiddetli karların-Böğürtlen Kışı- içinde
oğlunun oyuncak ayısını bulur. 80 sene sonra yine bir Böğürtlen Kışı görülür ve
bu olayı haber yapmak isteyen Claire, Vera'nın oğluna ne olduğunu çözmeye karar
verir.
Hikaye iki yönlü bir yola ayrılarak işleniyordu. Bir
geçmişteki Vera'nın ağzından bir de günümüzdeki Claire'ın ağzından okuyorduk. Her
iki tarafı da okumak güzeldi. Böylece okurken hiç sıkılmadım. Vera'yı okurken
Claire'i , Claire'yi okurken Vera'yı merak ettim. Ancak Vera'nın oğlu Daniel'in
başına gelenleri kendi adıma konuşacak olursam çok kolay tahmin edebildim. Hatta yazar yazarken biraz
da ipucu vererek yazmış. Bu kadar tahmin edilebilir olmasını beklemiyordum.
Benim için bir kitap ne kadar ters köşe yapsa o kadar iyidir.
Böğürtlen Kışı'nın temel olarak ele aldığı duygu annelik
duygusuydu. Böylesi özel bir duygunun daha derin yazılmasını beklerdim. Demek
istediğim içinde çok fazla altı çizilmelik satırlara rastlamadım. O yüzden bana
biraz kıssadan hisse gibi geldi. Biraz da yeşilçam filmlerine benzetmeden
edemedim. Ayrıca Claire'in eliyle koymuş gibi bulmasını sağlayan tesadüfler de
biraz abartı geldi.
Yine de tüm eleştirilerime rağmen kabul edelim ki bu konu
her zaman tutar. Ne kadar beğenmediğim yanları olsa da beğenen yanımın daha
ağır bastığını hissediyorum. Çünkü kitap oldukça etkileyici bir hikayeye sahip
ve bir şekilde kendini okutturuyor. Sarah Jio'dan okumaya ise şimdilik devam
edeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder