31 Aralık 2017 Pazar

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan | Kitap Yorumu


  Kitabın ana karakteri Zebercet belki her gün yanından usulca geçtiğimiz, kendi hayatlarımızda figüran gibi duran, anlatmaya kalksak “Efendi, kendi halinde bir adam işte” sözcüklerinden öteye gitmeyecek bir adam. Belki de aşırı sıkıcı bulacağımız, dikkate almayacağımız, iki laf sokup alaya alacağımız bir adam. Ancak bizim ilgilenmeye değer görmediğimiz iç dünyası o kadar karışık ki aslında bir kitabın ana karakteri olabilecek kadar. Sessiz insanları hiçbir zaman küçümsememek lazım. Unutmamak gerekir ki buz dağının görünmeyen kısmı da var ve görünen kısmından çok daha büyük ve derin.

  Zebercet'i okumak iticiydi ve evet sevmedim kendisini. Adı bile itici. Hatta kitabın bir kısmında yanlış hatırlamıyorsam bir çocuk “ Gebercet” demişti. Kitabın en başından beri adı bende de böyle bir çağrışım yaptığı için “ geberecisiye” gibi bir anlam taşıyor gibi geldi. Belki yazarın hissetmemizi beklediği de buydu. Zebercet hastalıklı bir yalnızlık psikolojisine sahip. Böyle olduğundan mı sevilmez yoksa sevmediğimiz için mi böyledir bilemem ama ben sevmedim Zebercet’i işte. 

  Zebercet katipliğini yaptığı otelde sürdürür her biri birbirinin aynı olan günlerini. Gerekmedikçe çıkmaz dışarı. Rutine bağladığı takıntıları vardır.– hem de ne takıntılar- Her zaman beni içten içe korkutan derin bir gözlem gücü de var. Buradan şunu anladım ki gerçekten de gözlem gücü fazla derin olan insanlar arızalı olabiliyormuş. Kitabın dili farklıydı ama hemen alıştım. Çoğu insanın aksine hangi cümle düşünce hangisi gerçek diye ayırmakta güçlük çekmedim. Ve bence kitabın yazım dili ana karakterin psikolojisiyle çok güzel bütünleşiyor. Kitabın biraz karamsar bir atmosferi de olduğunu söylemeliyim. Ama durup düşündüğümde kitabı çok sevdiğimi ya da beni çok etkilediğini söyleyemem. Çünkü bana çok hitap etmiyor. Ama en azından Yusuf Atılgan'ın kalemiyle tanışmış oldum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder