22 Aralık 2017 Cuma

Ernest Hemingway – Silahlara Veda | Kitap Yorumu


  Silver Linings Playbook filminde Bradley Cooper'ın canlandırdığı Pat karakteri bir kitabı okuyup sinirlenip kitabı camdan aşağı fırlatmış ve gecenin bir yarısı sinirlenip “ Hayat yeterince zor zaten . Yeterince zor! Birileri hadi pozitif olalım, hikayeye mutlu son yazalım diyemiyor mu? “demişti.  Silahlara Veda kitabı hakkında araştırma yaparken bir de ne göreyim sonunu beğenmeyip fırlattığı kitap bu kitapmış. Bu ince detay o kadar hoşuma gitti ki yazıya böyle başlamak istedim.
  Silahlara Veda'yı anlamak için öncelikle Ernest Hemingway'in hayatını okumanızı tavsiye ederim. Böylece Frederic Henry'nin Ernest Hemingway, Catherine Barkley'in ise aslında Agnes Von Kurowsky olduğunu anlayabilirsiniz. Yazar 1. Dünya Savaşı sırasında ambulans soförü olarak çalışırken bacağından yaralanarak hastaneye kaldırılır. Burada Hemşire Agnes Von Kurowsky ile arasında bir aşk doğar. Ernest Hemingway, hemşireyle evlenme hayalleri kurarken onun tarafından terk edilir. Kitapta ise ayrılıklarını farklı bir gerekçeye bağlamış. Belki de hemşirenin başka birini ona tercih edip terk etmesindense böyle bir ayrılığı en azından romanda tercih etmiş olabilir. Gerçi olmayabilir de bunu yazarsan başka kimse bilemez. Ama şu bilinen bir gerçektir ki Hemingway kitap için tam 47 farklı son düşünmüştür. Silahlara Veda, savaşın gereksizliğine, anlamsızlığına parmak basıyor. Askerlerin aslında içten içe nasıl da savaşmak istemedikleri, ölmek istemediklerini okuyoruz. Kitap boyunca kendi vatandaşı tarafından boşuna vurulan askerden tutun da ölmek korkusundan gönüllü olarak esir düşmeye gidene kadar pek çok asker örneği görüyoruz. Bu yan rollerin her biri savaşın insanları nasıl etkilediğini gösteriyor bize. Bu kısımları okumak üzücüydü. Çünkü savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Üstelik bu insanlar milyonlarca kişinin öldüğü bir dünya savaşını bizzat yaşamışlar.


  Bazı yazarların ününü duyarsın  ama okumaya çok geç başlarsın ya işte Ernest Hemingway'de benim için öyleydi. Sanırım bu yüzden çok ağdalı bir yazı şekliyle karşılaşacağımı sanıyordum ama tam tersi oldukça sade buldum. Hatta bazı kısımlar o kadar sadeydi ki 1 sayfa boyunca sadece  diyaloglar vardı. Bu da kimin ne dediğini sıklıkla karıştırmama neden oldu. Bir de sanırım benim okuduğum kitabın çevirisi fazla iyi değildi.


  Kitabın film olarak uyarlamaları da mevcut. Bundan yıllar önce “In Love and War” adlı film uyarlamasını izleyip en sonunda üzüntüden depresyona girmiştim. Gerçi o filmde de kurgusal kısımlar eklemişler, ayrıca o zamanlar hayatta çok fazla mutsuz sonla karşılaşmadığımdan tepkilerimde abartılıydı ama bu kalbimi deldiğini değiştirmiyor. Üstelik yazarın da depresyondan tıpkı babası ve iki kardeşi gibi intihar ettiğini filmin sonuna ek bilgi olarak düşmeleriyle yıkılmıştım resmen. Bu yüzden yazara karşı küçüklüğümden beri bir hayranlık ve sempati besliyorum. Bu arada yazarın nobel ödülü almasına vesile olan Yaşlı Adam ve Deniz kitabını da okuma listeme ekledim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder