14 Nisan 2020 Salı

Honeyland | Belgesel Yorumu

  Sizlere çok güzel bir belgesel önerisiyle geldim bugün: Honeyland. Adından dolayı size arıları ya da balı anlatan bir belgesel gibi gelmesin. Belgeselde Makedonya'nın terk edilmiş bir köyünde yaşayan eski Türklerden olan Hatice'nin hayatını izliyoruz. Hatice, evlenmemiş ve yatalak annesine bakan, eski usülle bal üreticliği yapan ve bu balı merkeze kadar 3-4 saatte yürüyerek satan bir kadın. Hatice'nin doğayla iç içe olan yaşamı muazzamdı.  Yazın köydeyken her yerde arı görmekten korkar hale gelmiştim. Pencere açar açmaz içeri giren bir iki arıdan rahatsız olan ben bu güçlü kadının arıların sokmasından hiç korkmadan kovanları çıplak eliyle çıkarması, üzerine koruyucu bir giysi giymemesi beni çok etkiledi. Hatice günlük rutinine devam ederken  köye gelen yedi çocuklu Hüseyin ve Lütfiye çiftiyle yaşamı değişir. İlk başta Hatice'ye arkadaş olan ve ondan arıcılığa dair püf noktalarını öğrenen bu aile zamanla daha fazla para için elindeki tüm balı elden çıkarır. Aç kalan arıları Hatice'nin kovanına musallat olur. Bir yanda doğaya saygılı yaşayan Hatice, bir yanda para için doğanın tüm kaynaklarını kötü bir şekilde sömüren Sam ailesi. Hatice'nin onları uyardığı halde yalan söylemesi, yetmeyip onun ballarını çalmaları falan gerçekten sinirimi bozdu. 


  Hatice'nin o bir göz karanlık odada annesiyle olan yaşamı beni yer yer de çok duygulandırdı. Aralarındaki konuşmalar çok derindi. Özellikle yaşlı annesi öldükten sonra o köyde tek başına ne yapacağını düşünen Hatice'nin annesine " Beni neden isteyenlere vermediniz?" diyerek aile kurma isteğini açığa vurması en etkilendiğim konuşmalardandı. Ayrıca filmde eski bir Türkçe kullanılıyor. Ancak ben izlerken %95'ni anladım. Yalnız izlediğim sitede İngilizce altyazısı vardı. Mesela " Kız neydisin?" cümlesini " What are you using?" olarak çevirmişler. Hep biz mi biraz da yabancılar çevirinin azizliğine uğrasın di mi?


  Her ne kadar belgeselde Hatice üzerinde durulsa da bu belgeselde Sam ailesinin çocukları da benim çok dikkatimi çekti. Bu çocuklar da doğayla iç içe büyümüşler belli ama ailesinden nasıl gördüyse o şekilde. Özellikle ailenin köye ilk geldiği kısımlarda ineklere farkında olmadan yaptıkları eziyetleri ve inekler tarafından tekmelenmelerini dehşetle izledim. Ancak bu onlar için o kadar sıradan olaylardı ki...Babaları tarafından işçi gibi kullanıldıkları çok belliydi. Bilirsiniz ki genelde kırsalda ne kadar çok çocuk varsa o kadar işçi var demektir. 10 yaşındaki bir çocuğun bir ineğe doğum yaptırışını üstelik o nasıl bir soğukkanlılıktır şokla izledim. Babalarının zorla onları çalıştırışı, bir şeyi yanlış yaptıklarında bağırıp çağırıp size ekmek yok demesi ama kendini bunları çocuklarının okul masrafı için yaptığını söylemesi izlerken öğrendiğim tüm pedagojik bilgileri hatırlattı. Bir çocuğa nasıl davranılmaması gerekiyor bunları görmüş oldum en azından.
 Belgesel 3 yılda çekilmiş ve yapım ekibi Hatice'nin köyünde konaklamış. Hatice'nin günümüze göre oldukça eski kalan yaşamını çok doğal görüntüler yakalayarak önümüze sermişler. Filmi izlerken olayların doğallığını hissediyorsunuz, hiç yapmacıklık hissetmedim. İzleyenlere çok şey anlatacak bir belgesel olduğunu düşünüyorum.
Oscarda en iyi belgesel ve film alanında adaydı. Ayrıca hem belgesel hem de film alanında aynı anda aday olan ilk yapımmış.Keşke kazansaymış. :( Neyseki bu filmle birlikte film ekibi Hatice'ye daha merkezi bir köyde bir ev almışlar.Bu da tesellimiz olsun. Merak edenler için fragmanı aşağıya koyuyorum.Bir göz atın isterseniz.
Görüşmek üzere!






4 yorum:

  1. Bu filmi nereden duyduğumu düşündüm, aklıma geldi. Barış Özcan "2019’da izlediğim EN İYİ 19 FİLM" listesinde bu belgesele de yer vermişti. Sen de önerdiğin için izleme listeme ekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pişman olmayacağınızı düşünüyorum izlerseniz :) Çok güzeldir.

      Sil
  2. Ah poster fotoğrafına vuruldum , sadece bunun için bile izlerim :D

    YanıtlaSil