30 Eylül 2017 Cumartesi

Contratiempo ( The Invisible Guest) Film Yorumu



  Herkese Merhaba,
  Sizlere bugün seveceğinizden neredeyse %99.9 emin olduğum bir film önerisiyle geldim. Şimdiden söyleyeyim olur da yorumumdan sonra filmi beğenmeyen %0.1 lik bir kısım olursa hiç gelip bana söylenmesin ve en yakın hastaneye gidip tomografi çektirsin. Şaka şaka. Olur öyle istisnalar, bir elin beş parmağı bir değil sonuçta. Neyse hep bu giriş kısmında saçmalıyorum. Bu sefer kısa tutacağım, şanslı gününüzdesiniz. 



  Konumuz ise şöyle: Adrian Doria  iş hayatında başarılara imza atmış, yılın adamı seçilmiş bir iş adamıdır. Yasak ilişki yaşadığı sevgilisi otelde ölü bulunmuştur. Olay yerinde yapılan incelemelere göre odaya dışarıdan kimse girmiş gözükmüyor. Dolayısıyla suç içeride bulunan Adrian'ın üstüne kalır. Oysa o bunu yapmadığını, tuzağa düşürüldüğünü iddia etmektedir.  



Suçsuzluğunu kanıtlamak için şu ana kadar aldığı hiçbir davayı kaybetmemiş olan Virginia Goodman ile tanışır. Kısıtlı sürede avukata suçsuz olduğunu kanıtlamak için olayları anlatmaya başlar. Adrian ve dişli avukatımız arasındaki diyalog flashbacklerle bölünüyor arada. Ve biz seyircilerde olayları seyreyliyoruz.



  Film 1 saat 46 dakika. İnsan hiç mi sıkılmaz bir saniyesinde? Pür dikkat kesiliyorsunuz filme. Her olayın altında başka bir anlam aramaya çalışıyorsunuz. Tam bu noktada iki kapıya çıkıyor tahmininiz:
  • 1.si tahmininiz tutmuyor ve olayın iç yüzü sizi şok ediyor.
  • 2.si tahmininiz doğru çıkıyor. Siz kendinizi dünyanın en zeki insanı falan sanıyorsunuz muhtemelen. Ama sonra asıl ters köşenin bu olmadığını, sizin bulduğunuzun sadece kendinizi zeki sanın diye atılmış bir yem olduğunu anlıyorsunuz. Senarist sizin aklınızı okuyor resmen.


  Ben ters köşelere bayılırım ama bu filmde kaç kere ters köşe oldum sayamadım. Şok üstüne şok yaşadım. Ortada çok gizemli bir olay var ve bizler seyirci olarak dedektif rolüne bürünüyoruz fark etmeden. Hep söylerim ben dramcıyımdır. Normalde böyle gizem- gerilim filmleri izlemem. Ama Contratiempo'yu bayıla bayıla izledim desem yeridir. Ve ben bu tarz filmlerde “Olay neymiş ben anlamadım?” durumları yaşayabiliyorum.  -Hayır, gerizekalı değilim- Bu filmde ise her şey o kadar güzel işlenmiş ki etrafımda kimsenin bana açıklama yapmasına ihtiyaç duymadım. Hem seyirciyi böyle tokatlayan, işleyişi çok güçlü olan, oyuncuları böylesi iyi olan ( az sonra değineceğim), bitince kendinize gelemediğiniz böylesi bir filmi bir daha ben nerede bulacağım? Sorarım size.



  Beni iyi tanıyanlar Mario Casas'ı ne kadar sevdiğimi bilirler. Mario Casas'ın İsmael adlı bir filmini blogda yorumlamıştım. Aynı şeyleri tekrar söylemeye üşendiğimden o yazımdan bir kesit koyuyorum şuraya:
“  Başroldeki Mario Casas'ı Tres Metres Sobre El Cielo namı diğer 3MSC filmini izledikten beri yakın markajıma almıştım. İnsan haliyle adamın diğer filmlerini izlemek istiyor ama bir çeviren yok ki diğer filmlerini. Adam hakkında elle tutulur bir bilgi bulana kadar ne çekmiştim. İngilizce bilgilerle de bir yere kadar idare ediyoruz işte. Asıl kaynaklar İspanyolca metinlerde ama onu da anlamak için İspanyolca bilmek gerekiyor. Sanırım filmi görünce neden şok olduğumu anlatabilmişimdir. “

  Bu filmle tanışmam aslında arkadaşımın bana bir tweeti göstermesiyle oldu. Baktık ki Mario da başrolde, kesin izlenir bu dedik. Yalnız beni sevindiren nokta yavaş yavaş bu film sayesinde Mario Casas'ın tanınması oldu. Diğer filmlerine kıyasla oynadığı en kaliteli filmi de bu olmuş zaten. Adamın sinirlendiği, bağırdığı, ağlayacak gibi olduğu sahnelerin üstesinden çok iyi geldiği düşünüyorum. Mimiklerini çok beğeniyorum. Ayrıca bu adamı Selçuk İnan'a kim benzetti? Sizin yüzünüzden adama eski gözle bakamıyorum. Hakikaten biraz andırmıyor da değil. Ancak tabiki Mario Casas, çok daha yakışıklı ve karizmatik bir adam. Umarım diğer filmleri de çevrilir.



   Görüyorsunuz ya arkadaşlar, popüler kültür işte böyle bir şey. Sırf yakışıklı ve ön planda diye Mario'yu yazdım. Bakın ben bile. Ben ben! Ama işin en önemli ismini Oriol Paulo'yu neredeyse yazmayı unutuyordum. Adam Contratiempo'yu hem yazıp hem yönetmiş. Filmin çekimlerini, kullanılan renk tonlarını, manzara çekimlerini gerçekten çok beğendim. Senaryo zaten mükemmel. Sezarın hakkı Sezar'a verilmeli. Bravo!



Ek : Ben hayatımda bu kadar sigara yakılan bir film daha görmedim. Şimdi hakkını yemeyeyim o sigara realistlik katıyor, karakterin ruh halini yansıtıyor. Ama bu bezmeme engel değil.


Her sigara yakılışında ben

  Özetle, filmi tavsiye ederim. Son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerdendi. Keşke ülkemizde vizyona girseydi de sinemada izleseydim diye üzülmekteyim. Film gibi filmdi. Daha izlemeniz için ne demeliyim bilmiyorum. Ya da bir dk biliyorum. Aşağıdaki görselle başlayan her film çok genelde güzel oluyor. Bu filmde aynı bu şekilde başladı.




  Şimdilik benden buraya kadar. Görüşmek üzere...
  
Beni İnstagram'da da takip etmek isterseniz şuraya tıklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder