31 Aralık 2020 Perşembe

2020 Favorilerim


Herkese Merhaba,
Bir yılın daha sonuna geldik. Her ne kadar kötü olarak ansak da ne tezat ki bu yıl çekilen diziler bence ayrı bir güzeldi. Keza okuduğum kitaplar da genellikle beğendiğim kitaplardı. Bu nedenle okuyup izlediğim çoğu şeyi beğendim. İçlerinden belli bir kısmını da yıl sonu favorilerine seçmek de zorlandım Neyse lafı uzatmadan başlıyoruz.

22 Aralık 2020 Salı

Start Up Dizi Yorumu

Selam millet!

 Yine bir K-Drama yorumuyla birlikteyiz. Ve aylar sonra yine içimden gelerek, yüksek bir motivasyonla dizi yorumu yazmak isterken buldum kendimi. Söylenecek çok şeyim var, sizlerle paylaşmak istiyorum ve sizin de yorumlarınızı çok merak ediyorum.

  Şimdi şöyle ki ben bu dizinin kadrosunu duyduğumdan beri "Of çıksa da güzel bir dizi izlesek." diyordum. Çünkü henüz Uncontrollably Fond'dan beri içinde Suzy olup da beğenmediğim bir dizi olmadı. Bir de Suzy'nin partnerinin Nam Joo Hyuk olduğunu duyunca bu ikisini bir diziye koymayı kim akıl ettiyse Bravo dedim. Bütün bunların üstüne bir de dizinin senaristinin severek izlediğim While You Were Sleeping'in senaristi olduğunu öğrenince dedim "At fava bekle." Ben böyle düşündükçe sanki dizi yayına çıkmak bilmedi. Ve işte zaman yine geçti ve bir dizi daha bitti ve ben kalkmış burada yorum yazıyorum. 

Edit: Arkadaşlar yazıya bir şevkle başladım. Bazı başlıklar altında bölüm bölüm yorumlama yöntemini tercih ettim. Bitirdiğimde baktım ki Word'de resimsiz hali 22 sayfa tutmuş, o da 11 puntoyla. Ne olur okurken ne bitmez yazıymış diye sinirlenmeyin. Bir süre sonra şevkimi kaybettim baktım yarısına kadar gelmişim ittire kaktıra tamamladım.

  Yorumun akışına gelirsek önce genel bir spoilersız yorum yapacağım daha sonra full spoilerlı devam edeceğim.

Diziyi Nasıl İzledim?

Çoğu zaman şu şekilde:

Bazen kalbim eriyerek
Bazen de şöyle izledim.

Bonus:Diziyi izlerken annem odama dalmıştır ve neden ağzım beş karış güldüğümü sormuştur:

18 Ekim 2020 Pazar

Malcolm X - Recep Şentürk | Kitap Yorumu

 

  Malcolm X'i özellikle KPSS çalıştığım zamanlarda tarih hocasının onun hayatını anlatan filmleri izlemenizi tavsiye ederim demesiyle iyice merak etmeye başlamıştım. Ben önce hayatını kitaplardan öğrenmeyi tercih ettim tabiki. Bazı insanların hayatının yanında filmler solda sıfır kalır ya işte böyle bir adamın hikayesiydi gerçekten de. Bir insan en dibi gördüğü he türlü kötü işi yaptığı gençlik döneminden sonra araştırıp kurcalayarak gerçek İslam'la tanışıyor ve şehit olarak ölüyor. Nereden nereye? Üstelik bence en önemlisi Ehli Sünnet inancına uymayan dini yanlış kullanan tehlikeli bir topluluğu 10 yıl sonra terk edebilecek, gerçek İslam'ı araştıracak kadar akıllı ve cesur bir kişilik. Kitap Malcolm X'in hayatını dört döneme bölerek çok güzel bir şekilde ele almış. Bu çalkantılı hayatı çok anlaşılır bir dille anlatıyor. Malcolm X şunu neden yaptı, onu buna yapmaya iten neydi? O sırada ailesi ve çevresi buna ne dedi? Amerika'nın o dönem içinde bulunduğu koyu ırkçılığı çok güzel anlatıyor. Bu ırkçılık nasıl başladı, nasıl alevlendi, günümüze kadar nasıl geldi? Hepsini anlatıyor size. Şaka gibi ama şu an hala Amerika'da ırkçılık karşıtı olaylar yaşanıyor, değişen bir şey yok. Bunu değiştirmek için adım atan etkili liderleri de öldürmekten geri kalmamışlar: Malcolm X gibi. Malcolm X, küçük yaşından ititbaren siyahi bir insan olarak bu duruma karşıydı. Daha sonra siyahilerin hakkını savunmaya çalıştı ama ırkçılığa başka bir ırkçılığı savunarak. Ne zaman ki müslüman oldu, işte o zaman olayın aslında siyah beyaz demeden tüm insanların hakkını savunmak olduğunu anladı. Tabi büyük kitleleri etkileyince bir suikaste kurban giderek şehit edildi. Çok önemli bir hayat hikayesi. Hayatını öğrenerek aynı zamanda bir dönemin siyasi ve tarihi olaylarına da vakıf oluyorsunuz. Dünü anlayarak bugünü ve geleceği anlamdırmaya başlıyorsunuz. Çağa iz bırakan bu adamın bir şekilde biyografisinin okunması gerektiğini düşünüyorum.

9 Ekim 2020 Cuma

It's Okay to Not Be Okay Dizi Yorumu


 Herkese Merhaba!
 Ah ben bu diziyi izler izlemez yorum yazacaktım uzun uzun. Üşengeçliğim saolsun yazamadım. Sonra da taşınma olayları falan derken kaldı öyle. Ve hala çok üşeniyorum ama nedense yazmasam da aklım kalıyor. Bu yüzden uzun bir destan yazmak yerine şuna karar verdim. Yorumum baştan aşağı spoilerlı olacak. Altını çizerek tekrar söylüyorum bu yorum sadece diziyi izleyenler için ki zaten çoğunuz çoktan izlemiştir. O yüzden içim rahat. 

Hadi başlayalım!

2 Eylül 2020 Çarşamba

Genç Hoca Hanım Olmak | Nasıl Bir His?

  Herkese Merhaba,

  Bugün blogda sanki diğer serileri çok devam ettirmişim gibi yeni bir yazı serisi başlatıyorum: "Nasıl Bir His?" serimiz hayırlı olsun. Yazının ilk konusu ise benim de henüz 1 haftadır deneyimlediğim bir his: Yeni atanmış genç öğretmen olma durumunu.

  Şimdi ilk önce ifşa olmamak adına nereye atandığımı söylemeyeceğim ki zaten beni İnstagram'dan takip edenler hikayede paylaştığımda görmüşlerdir. Kısaca şunu söyleyeyim. Yaşadığım yer olan İstanbul'a çok yakın bir yere ama sonuç olarak ilimin dışına atandım. İlk başta evrakları tamamlama, imzaları atma, ev tutma falan derken baktım ki şaka maka değil cidden yol almış gidiyorum. İş ciddiye binip hayal perdesi aralanınca beni bir endişe aldı: Benim ruhum hala öğrenci, ben hala büyümedim ki ne yapacağım? Nasıl olacak? Eyvahlar olsun!

30 Ağustos 2020 Pazar

Blogum 5 Yaşında!

  Selam arkadaşlar,

  5. yıl yazısını malesef biraz gecikmeli yazıyorum ama en azından blog açtığım ilk ay olan Ağustos'u ucundan da olsa yakalayayım dedim. Burada olmadığım süreçte neler yaşadım neler. Hepsini size anlatmak istiyorum ama şu an 5.senemiz mevzu bahis. Beş sene geçmiş ben bu blogu kuralı. Vay be! O kadar oldu mu?

  Şöyle bir gözümün önünden geçiriyorum bu beş senelik zarfı. İlk başladığım zaman üniversite sınavından yeni çıkmış, kararsız, yolunu bilmeyen,çok toy ve endişeli bir kızdım. Şimdi her şey değişti. Artık üniversiteden mezun olmuş, atanmış, ev tutmuş, öğretmenliğe başlamış biriyim. Endişeli olmam hala aynı sanırım o kronik bir his bende. O zamandan bu zamana sadece sıfatlarım değil, kendim de değiştim. Beş sene önceki ben, şimdiki ben asla değil. Dolayısıyla yazılarıma da yansıdı bu durum. İlk yazdığım yazılarım bana çok ergen ve varoş geliyor. Okurken utanıyorum kendimden bazen ama silemiyorum da bazılarını. Kimken kim olduğumu görmek kısacası büyüdüğümü görmek de bir anlamda hoşuma gidiyor.

 Sizlerle zaman geçtikçe daha fazla bağ kurdum bu blogda. Bazen öyle samimi yorumlar veya mesajlar bırakıyorsunuz ki " Ben bunu hak ediyor muyum gerçekten?" diye düşünüyorum. Bazen yazılarımın sizleri duygulandırdığını hatta " "Okuyunca ağladım." diyenleri görüyorum mesela. Demek ki diyorum ben yazdıklarımla insanların içlerine dokunabiliyorum. İnanamıyorum da bazen içimden birkaç kez tekrar ediyorum bu cümleyi. Bu o kadar değişik bir his ki size anlatamam. 

  Bazen de o kadar şaşırıyorum ki ya diyorum harflerden oluşup biraraya gelmiş bir yazı kümesi nasıl böyle bir bağ kurduruyor sizinle benim aramda. Ve size beş sene sonra bir şey itiraf edeyim mi? Çok az kişinin bloguma uğradığı zamanlar " Kimse beni okumasa da kendim için yazıyorum ben." dediğim bir yalanmış. Ama sadece size değil kendime de söylediğim bir yalandı. Çünkü herkes bilinmek ister. Ben de buradayım, görün ve bilin beni, demek ister. İçimizden gelen çok insani bir his. Ve sizlere beni gördüğünüz için, tabiri caizse sesimi duyduğunuz, bana kulak verdiğiniz için, bazen en mutsuz anımda güzel yorumlarınızla beni gülümsettiğiniz için çok teşekkür ederim. 

  Ve yolu  bu bloga düşmüş herkesten bana hakkını helal etmesini istiyorum. Ne hakkı demeyin. Olmaz olur mu? Öyle ya da böyle zamanınızı veriyorsunuz buraya ki benim yazılarımın uzunluğunu da düşünürsek. Ya da belki bir yazımda yaranızı kanatmışımdır, bilmeden bir konuda ahkam kesmişimdir ya da başka bir şey. Hatta bazen kendi mutsuzluğumu yazılarımla size de bulaştırmış olabilirim. Diyeceğim o ki tüm bunlar aramızda hak kavramını doğuruyor. Siz bana " Hakkımı helal ettim." diyin.

  Sizi görmesem de seviyorum! Eksik olmayın!

  15.senelerimiz de olur inşallah!

  Sevgilerimle...

4 Ağustos 2020 Salı

Gardrops Hesabı Açtım





Herkese Merhaba,
Bu kez size bir duyuru yapmaya karar verdim. Malum eve kapandığımız dönemlerde online alışveriş yapmak çok revaçtaydı. Ancak elbette bunun bir yan etkisi oldu. Ben de Trendyol gibi sitelerde geze geze normalde ihtiyacım olmamasına rağmen indirime girmiş diye bir ürün aldım. Hayır yani senin neyine onu almak?? Aldıktan sonra da kullanmadım da ve kendime boş yere para harcadığım için çok sinirlendim. Arkadaşlarıma sordum alan olmadı. Sonra dedim ki ben bunu niye satmıyorum? 
 Uygulamaları araştırdım ve en uygun olanının Gardrops olduğu kanaatine vardım.  Sonra bir dakika ben niye kitaplarımı da satmıyorum ki dedim. Bazı kitaplarım var ki severek okudum ama sonra açar bazı yerleri tekrar okurum sanmama rağmen bir daha elimi sürmedim. Bir okuduğumu tekrar okuduğum çok nadir kitaplar var. Rafta süs diye bekletmenin de bir anlamı da yok. Güncel fiyatlarından daha düşük fiyatlara satışa çıkardım. Artık kimin nasibiyse.. İşte her şey böyle başladı. Zaman geçtikçe başka şeyler de yüklemeyi düşünüyorum. Takipte kalmanızda fayda olabilir. Uygulamayı da herkese öneririm. Orjinal ürünleri bir iki kez kullanan insanlar yarı fiyatına satışa çıkarabiliyor. Şu an evde neyi kullanmıyorsam ufak ufak Gardrops'a yüklemeye başladım. Hemen sayfamı aşağıya bırakıyorum: Bakmanızda fayda olabilir.




10 Temmuz 2020 Cuma

Twogether : Lee Seung Gi ve Jasper Liu Yolda | Yorum


  Herkese Merhaba,
  Bugün çok severek izlediğim eğlenceli bir gezi programı olan Twogether'den bahsedeceğim. Programın İnstagram'da keşfette fotoğrafını görüp " Aman bir de bunu mu izleyeceğim." diyerek es geçmiştim. Sonra iki yerde de yorumunu da görünce "Hadi başlayayım, zaten sekiz bölümcük bir şeymiş."diyerek açtım ilk bölümü. Açış o açış, müptelası oldum. Bayıldım ! Kendimi programa o kadar kaptırmışımki rüyamda ben de onlarla geziyordum. Rüyama bile girdiyse bu iş bitmiştir, bilinçaltıma kadar işlemiş. Açıkçası Twogether'da yüksek bir beklentim yoktu. Zaten ne zaman bir şeyden yüksek bir beklentim olmasa nedense çok beğendiğimi fark ediyorum. 

5 Temmuz 2020 Pazar

Go Back Couple Dizi Yorumu


  Herkese Merhaba,
  Bugün sizlere 2017 yılında yayınlanan ancak benim izlemeyi sürekli ertelediğim için geç izlediğim Go Back Couple'dan bahsedeceğim. Neden bu kadar geç izlediğime gelirsek ben eski dizilere karşı biraz önyargılı oluyorum. Bir de mesela tam izleyeceğim diyelim o sıralar çok önemli bir senaristin ya da oyuncunun dizisi çıkıyor. Önce şunu bir izleyeyim de bunu sonra izlerim diye diye anca şu an izleyebildim. Dizinin 12 bölüm olması da beni diziye çeken başka bir unsurdu. Çünkü çok daha kısa sürede izlenecek bir şeyler istiyordum.
  Sıkı K-drama izleyicileri bilirler ki 2016-2017 yıllarında K-drama en parlak, en zirve dönemini yaşıyordu. Çoğumuzun en sevdiği K-dramalar bu yıllar arasında çıkanlardandır. Şimdi prodüksiyonlar daha büyüdü, harcanan paralar daha da arttı ama yıl içerisinde üç beş tane çok iyi dizi çıkar oldu. Ay şu an kendimi " Nerede o eski bayramlar." diyen yaşlılar gibi hissettim. Neyse biz diziye dönelim.

2 Temmuz 2020 Perşembe

Talebe - Tara Westover | Kitap Yorumu


  Merhaba herkese,
 Şu an çoğumuzun sahip olduğu düşünce sistemi belki de ailesinden ona aktarılan düşünce sistemi. Peki gerçekten hangimiz düşüncelerimizi araştırarak, sorgulayarak edindik? Ya ailem ya çevremdeki insanlar yanılıyorsa diye hiç düşündük mü? Gerçekten kendi düşüncelerimize mi sahibiz yoksa çoğunluğa mı uyuyoruz? Tara Westover, ailesinin doğrularını sorgulayarak kendini bulmuş bir insan ve bu zorlu kendini bulma yolculuğu beni çok etkiledi.
 Son zamanlarda adını sıkça duyduğum hatta 2018'in en iyi kitapları arasında yer alan Talebe kitabını bitirdim. Yalan yok,kitabın ilk otuz sayfası pek içine giremeyince acaba yorumlar çok mu abartılı diye düşündüm. Ancak daha sonra Tara'nın aile yapısı ve modern yaşamdan çok uzak olan yaşamları, inançları beni o kadar merak içinde bıraktı ki kitabı elimden bırakamadım. Kitabın başında her ne kadar "Bu kitap mormonluk hakkında değildir."diye uyarı yazısı bulunsa da aslında beni kitabın içine çeken de bu inancın hangi kurallara dayandığını her öğrenişimde ayrı bir şok yaşamamdı. Mormonluk inancına dair de genel kültürüm arttı. Tara'nın babasının kendi doğrularını çocuklarına dayatmasına, annenin babanın etkisinde kalıp ona uymasına, şiddete eğilimli büyük abinin yaptıklarını okurken içimde bir öfke dalgasının oluştuğunu hissettim. Oraya gidip Tara'yı savunmak istedim adeta. Özellikle de aile hurdalıkta çalışırken geçirdikleri ağır kazalar ve yanıklara rağmen babanın inatla hastaneye gitmeyi yasaklaması beni çileden çıkarttı. Ben bile okurken içim acırken babanın her şeyi dine bağlayıp kendilerine eziyet etmeleri bazen sinirimden kitaba ara vermeme sebep oldu. 
  Bir yandan hiç eğitim almamış Tara'nın hikayesi de ayrı bir motive etti beni. Evde eğitim aldığını bile söyleyemeyiz. Baskıcı ve dediğim dedik babasının işlerine yardım etmekten zar zor bulduğu sınırlı vakti kendi çabalarıyla ne kadar öğrenebilirse o kadar az bir bilgiyle üniversiteye giriyor. Ordan ver elini Cambridge Üniversitesi, hatta oradan da Harvard Üniversitesi. Ben de hala yüksek lisansa başvursam acaba tez yazabilir miyim diye düşünedurayım. Cidden şu kitabı okuduktan sonra on yedi yaşına kadar eğitim almamış biri çok iyi tez yazabiliyorsa sen niye yazamayasın diye gaza geldim. Teşekkürler Tara! 😂 
 Sonuç olarak uzun zamandır okuduğum en etkileyici otobiyografiydi. Beni eğitim,aile,dini inançlar, psikolojik hastalıklar konusunda çok fazla düşünceye sevk etti. Duygudan duyguya soktu, yeri geldi motive etti. İyiki alıp okumuşum, dedim.
 

29 Haziran 2020 Pazartesi

Genç Werther'in Acıları- Goethe | Kitap Yorumu


   Merhaba,
   Meşhur Genç Werther'in Acıları'nı bitirdim ve kitap beni beklediğim kadar etkilemedi. Kitleleri intihara sürükleyen kitap olarak bilindiği için insan nasıl bir kitaptır ki bu diye düşünüyor. Sanırım daha çok okuyan kişinin halihazırda çektiği bir aşk acısı  ya da melankolik bir yapısı varsa beni etkilediğinden daha çok etkileyecektir. Kitap, Werther'in Albert'le nişanlı olan Lotte'ye olan imkansız aşkını konu alıyor. Lotte'nin başka biriyle hayatına devam edecek olması onun sonunu getiriyor. Kendimi sürekli Werther'in yerine koyarak okumaya çalıştım ama yok yani her seferinde karakterimizin duygularını çok uçlarda yaşadığını düşündüm. Hatta şeyi bile düşündüm: Werther, uğruna ölüp bittiği Lotte ile evlense beş yıla kalmaz onun varlığına alışırdı. İnsan bazen yaşadığı duygu selini hiçbir zaman aşamayacağını, o üzüntünün onun sonu olacağını düşünüyor ama ben her şeyin gelip geçici olduğunu düşünüyorum. Tabi küçümsemiyorum da her insanın acı eşiği farklı,bunun da farkındayım. Ama düşününce bu dünyada çocuğunun ölümüne şahit olanlar var,onlar ne yapsın?
   Çoğunluğu mektuplardan oluşan bu kitap Goethe'nin 25 yaşında ünlü bir yazar olmasını sağlamış. Aslında söylentilere göre yazar, benzer şekilde hissettiği imkansız bir aşkın acısından yola çıkarak böyle bir kitap yazmış. Yalnız gerçekte kendini öldürmek yerine sanırım aklından geçen bu düşünceyi kitaptaki karaktere gerçekleştirmiş. Goethe içindeki bu acıyı Werther üzerinden dışa vurup rahatlamış olmalı, hesap etmediği başka insanların intihar etmesi olsa gerek. Dediğim gibi beni aşırı etkilemedi kitap ama bir döneme damgasını vurmuş bir eseri daha okumuş oldum.

18 Haziran 2020 Perşembe

The King Eternal Monarch Dizi Yorumu


 Herkese Merhaba,
 Bugün yayınlanma haberleri çıktığından beri çoğumuzun merakla beklediği The King Eternal Monarch'ı enine boyuna yorumlayacağım. Vay be, ne ara başladı da ne ara bitti. Daha dün cast açıklanmıştı, teaserlar yayınlanmıştı ve merakla dizinin başlamasını bekliyordum. Neyse şimdiden söyleyeyim bu çok uzun bir yorum olacak. Çünkü söyleyecek çok sözüm var. Bir de çenem biraz düşüktür de benim. Manas Destanı... Bak işine kardeşim.
Şimdi öncelikle spoilersız yorumlamak gerçekten çok zor. Ancak dizi çok popüler olduğu için hepimizin bir şeyleri bildiğini düşünüyorum. Yine de kısa tutarak izlemeyenler için de genel bir yorum yapacağım. Bu arada dizi tam da bugün Netflix'e geldi,ayarlasam yazıyla böyle denk getiremezdim.
Hadi başlayalım!
  Yorum çok uzun olduğundan şuraya bir içindekiler kısmı koyuyorum. Yazıda sizi nerede neyin beklediğini bilin diye.
1.Konusu
2. Diziyi Nasıl İzledim?
3. Sevmediklerim
4. Sevdiklerim
5. Karakterler
6.Bahsetmem Gereken Sahneler
7. TKEM Final Yorumu

28 Mayıs 2020 Perşembe

Telefonda Konuşmayı Sevmeme Huyu | Garip Huylarım



Herkese Merhaba,
  Geçenlerde 22 yıllık hayatımda hep var olduğunu ama dile getirmediğimi fark ettiğim geçen bayram yaşadığım bir olayla kendime kesin teşhisi koyduğum garip bir huyumdan bahsedeceğim: Telefonla konuşmayı sevmiyorum. Ve bu olayı çevremde yaşayan benden başka birini tanımıyorum. Sonra düşündüm ve tam bir fırsatçılık örneği sergileyerek garip huylarım hakkında blogda yazı serisi oluşturmak istedim. Kim bilir belki içinizden birinin duygularına tercüman olurum.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Film Meydan Okuması


 Herkese Merhaba,
 Şule Uzundere Blog aracılığıyla bir film meydan okumasına katılmak istedim. Ta Mayıs başından beri yazacağım ama  üşengeçliğim saolsun 11 gün sonra yazının başına oturabildim. Cevaplamak için 31 tane soru var. Çoğu soruya cevap vermek benim için çok zordu. Çünkü enlerini seçemeyen bir insanım. Hem de bir şeye çok uzun süre bağlı kalamıyorum. - Birkaç istisna hariç- Sonra verilen tavsiyeye uyarak yakın zamanı düşünüp çok fazla üzerinde durmadan seçmeye çalıştım. Öyle olmasaydı zaten yazı belki Mayıs ayının sonuna anca gelirdi :) Neyse ben başlıyorum. Katılmak isteyen olursa sorular bu şekilde. İster ayrı ayrı isterse hepsine birden cevap verebilirsiniz. Ben hepsine birden cevap vermeyi tercih ettim.

25 Nisan 2020 Cumartesi

Eğitimciler İçin Güncel Film Listesi


Herkese Merhaba,
 Öğretmenler için film listesi hazırlamak uzun zamandır aklımdaydı ancak sürekli yazmayı erteliyordum. Nihayet yazmaya karar verdim. Ama başlığa eğitimciler için yazmayı daha uygun buldum. Çünkü çocuk yetiştirmek, yeni bir şeyler öğretmek sadece öğretmenleri bağlamıyor. Anne babalar dahi birer eğitimci. 
  Aslında Google'da araştırdığınız zaman karşınıza bir sürü liste çıkıyor. Ancak kendi açımdan bakacak olursam hep aynı filmleri görüyorum. Bu sebeple bu listede Black, Taare Zamen Paar,3 İdiot vs. gibi artık efsaneleşmiş ve herkes tarafından bilinen eğitim filmlerine yer vermek istemedim. Sanki eğitim üzerine başka filmler belli bir tarihten sonra hiç çekilmemiş gibi herkes aynı filmleri öneriyor ama öyle değil. Kendim de bir öğretmen olarak bu durumdan muzdariptim. Buraya eğitim üzerine keşfettiğim güncel filmleri yazmaya karar verdim. Şimdilik beş tanesine yer verdim. Yeni eğitim filmleri keşfettikçe yazıyı güncellemeyi düşüküyorum. Haydi başlayalım.

22 Nisan 2020 Çarşamba

When the Weather is Fine Yorumu

Evet biten bir dizinin ardından herkese merhaba,
Bugün When the Weather is Fine'ı yorumlayacağım. Farklı bir dizi yolculuğu oldu benim için. Çok sakin bir diziydi. En son The Light in Your Eyes'ı izlediğimde bu kadar sakin bir dizi izlemiştim. İzlediğim en farklı dizilerden de biriydi. Neyse lafı uzatmadan yorumlamaya geçmek istiyorum.

When The Weather is Fine Konusu


Tolstoy, ne demiş bilirsiniz: " Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir." Hikayemiz tam da böyle başlıyor.
Hae Won, Seul'de çello öğretmenliği yaparken " Eeh bıktım artık, tasımı tarağımı toplayıp köyüme gideceğim." moduna girip işini bırakıp memleketi olan Bukhyeon kasabasına gelir. İnsanlardan ve çoğu şeyden bıkmıştır. Eun Seop ise Goodnight Kitapevi'ni işleten kitap, kahve, blog üçlüsü arasında hayatını devam ettiren biridir. Liseden beri aşık olduğu Hae Won'un kasabaya gelişiyle rutin hayatı canlanmaya başlıyor.

20 Nisan 2020 Pazartesi

Babaya Mektup- Franz Kafka | Kitap Yorumu

 Babaya Mektup, Kafka'dan okuduğum ikinci kitap oldu ve bununla birlikte Kafka'dan daha çok okumam gerektiğine emin oldum. Kafka'nın babasına yazdığı mektuplar, arkadaşının yayınlamasıyla kitap haline getirilmiş. Çünkü basit bir mektup değil bu. Hem edebi olarak çok güçlü bir babaya iç döküş hem de muhteşem bir psikoloji tahlili. Aynı zamanda Kafka'nın hayatına ışık tutan otobiyografik bir eser. Beni kitapta en çok çarpan şey  bir baba oğul çatışmasının bu kadar güzel irdelenmesi. Baba Hermann Kafka, otoriter,baskıcı ve ezici kimliğiyle her ne kadar günümüzdeki baba profiline çok uzak olsa da - istisnalar hariç- ben kendimden iki üç kuşak önceki aile babası figürüne baktığım zaman bu adamı görüyorum. 

15 Nisan 2020 Çarşamba

Fahrenheit 451- Ray Bradbury | Kitap Yorumu


  Sürekli adını duyduğum, bir yerlerde gördüğüm Fahrenheit 451'i nihayet okudum. Şu sıralar bilimkurguların günümüzü tahmin edebilme yeteneğine hayran kaldığım için bu sefer bu kitaba karşı koyamadım. Fahrenheit 451, itfaiyecilerin yangını söndürmek yerine artık kitapları yaktığı bir distopya. Sistem eleştirisinden çok toplum eleştirisi içeriyor. Ray Bradbury'nin 1950'li yıllarda insanların televizyona kendilerini kaptırmasından esinlenerek yazdığı bir kitap günümüze ışık tutuyor. Evet kitapları yakmıyoruz belki ama TV izleyerek ve sosyal medyada zaman geçirerek harcadığımız zaman düşünüldüğünde kitap okumaya ayrılan zaman çok az. Belki bu da bir çeşit kitap yakma şeklidir ne dersiniz? Ben kitabın bahsettiği distopik dünyayı çok ilginç bularak okudum. Duvarları kaplayan dev ekranlar, insanların artık TV programlarındaki kişileri ailesi gibi görmesi, kablosuz kulaklıklar, çocuklarından kurtulmak için onları türlü okullara yollayan ebeveynler gibi günümüzü tahmin eden satırlar insanı düşünmeye sevk ediyor. Ancak yazarın bu distopyayı bize anlatışı okurken zihnimi yordu. Kafamda canlandırmakta çok güçlük çektiğim, yazarın neden bahsettiğini anlamadığım için döne döne okuduğum satırlar oldu. Yani bir odaklanma problemi yaşadığım doğru. Zaten yazar sonsözünde “Zihnimdeki şeyleri üzerlerinde düşünmeye zamanım olmadan yazıya dökebilmek için hızlı yazmaya hep inanmışımdır.” şeklinde bu durumdan bir şekilde bahsediyor. Sonuç olarak okunmaya değer etkili bir distopya ama anlatım dilinin akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim.

Körlük- Jose Saramago | Kitap Yorumu


  Körlük, bir salgın distopyasından bahsediyor. Belki içinde bulunduğumuz şu bunaltıcı dönemde yanlış bir tercih olabilir ama elimde olduğundan okumak istedim. Bir gün aniden bir adam kör olur ve bu körlüğün bulaşıcı olduğundan bir haber olan insanlar arasında zincirleme olarak yayılır. Salgının ilk aşamasında görme duyusunu kaybeden kişileri, eski bir akıl hastanesinde karantina altına alırlar. Bina gün geçtikçe dolar ve insanlar arasında bir güç hiyerarşisi oluşur. Elinde silahı olan zorba körlerin gönderilen yemekleri zulalayıp diğer körleri ezmesi insanın eline fırsat geçtiğinde nasıl hayvanlaştığını bu kitap aracılığıyla bir kez daha gözler önüne seriyor. İnsanı dıştan denetleyen bir mekanizma olmadığı zaman ilkel dürtüleriyle nasıl hareket ettiğini de gözler önüne seriyor. Çok korkunç bir kitaptı. Günümüzde yaşadığımız şeylere benzeyen detaylar var ama yine de bizde bu kadar olmaz diyordum. Taki 10 Nisan gecesinde insanların ekmek sırasında birbirlerini dövmesi gibi felaket görüntülerini görünceye kadar. Aslında bu kitaptaki distopyanın çok benzerini yaşadığımızı fark ettim. Bunun dışında kitap 330 sayfa ama bana okurken 530 gibi geldi ne yalan söyleyeyim. Çünkü kendimi o akıl hastanesindeki körlerin yerine koydukça gerçekten okurken bunaldım.Sadece nokta ve virgül kullanılarak yazılmış bir kitap, diyalog çizgileri bile yok. Hiçbir karakterin adı yok, olayın nerede geçtiğiyle ilgili bir bilgi yok. Bu bakımdan okuduğum en farklı kitaplardan biriydi. Bir de içinde bulunduğum psikolojiden dolayı kitaba sık sık ara verme ihtiyacı hissettim. Yazarın kullandığı körlük aslında simgesel, bir mesaj vermeye çalışıyor. Zaten kitapta yer yer didaktik satırlar mevcut.  Özellikle kitabın sonuyla birlikte bu mesajı net olarak alıyorsunuz. Yazarın gerçekten insanın doğasını çok iyi çözümlediğini düşünüyorum. Zor ama gerçek anlamda bazı şeyleri düşündürmeye sevk eden bir kitaptı.

14 Nisan 2020 Salı

Honeyland | Belgesel Yorumu

  Sizlere çok güzel bir belgesel önerisiyle geldim bugün: Honeyland. Adından dolayı size arıları ya da balı anlatan bir belgesel gibi gelmesin. Belgeselde Makedonya'nın terk edilmiş bir köyünde yaşayan eski Türklerden olan Hatice'nin hayatını izliyoruz. Hatice, evlenmemiş ve yatalak annesine bakan, eski usülle bal üreticliği yapan ve bu balı merkeze kadar 3-4 saatte yürüyerek satan bir kadın. Hatice'nin doğayla iç içe olan yaşamı muazzamdı.  Yazın köydeyken her yerde arı görmekten korkar hale gelmiştim. Pencere açar açmaz içeri giren bir iki arıdan rahatsız olan ben bu güçlü kadının arıların sokmasından hiç korkmadan kovanları çıplak eliyle çıkarması, üzerine koruyucu bir giysi giymemesi beni çok etkiledi. Hatice günlük rutinine devam ederken  köye gelen yedi çocuklu Hüseyin ve Lütfiye çiftiyle yaşamı değişir. İlk başta Hatice'ye arkadaş olan ve ondan arıcılığa dair püf noktalarını öğrenen bu aile zamanla daha fazla para için elindeki tüm balı elden çıkarır. Aç kalan arıları Hatice'nin kovanına musallat olur. Bir yanda doğaya saygılı yaşayan Hatice, bir yanda para için doğanın tüm kaynaklarını kötü bir şekilde sömüren Sam ailesi. Hatice'nin onları uyardığı halde yalan söylemesi, yetmeyip onun ballarını çalmaları falan gerçekten sinirimi bozdu. 

4 Nisan 2020 Cumartesi

Itaewon Class Dizi Yorumu

 Herkese Merhaba,
 Itaewon Class'ı dün bitirdim. Hazır evde karantinadayız, hislerim soğumadan açtım blogumu yazıyorum. 

Edit: Dinlene dinlene 10 günde yazıldı.
 Itaewon Class'ı tüm zamanların en iyi reytinglerini hangi dizilerin aldığını gösteren tabloya bakarken izlemeye karar verdim. O tabloda Itaewon Class'ın henüz final yapmadan ilk 10'na girdiğini görünce neden bu kadar yüksek reyting aldığını merak etmiştim. Yoksa izlemek gibi bir planım yoktu açıkçası.
Yine çok ama çok uzun bir yorum olacak, baştan söyleyeyim. Aklıma geldikçe yazdım da yazdım. Yalnız şunu belirtmek isterim ki aynı fikirde olmayabiliriz ve bu çok normal bir durum. Ben diziyi ortalama buldum, ayılıp bayılmadım. Sizler çok beğenmiş ya da hiç beğenmemiş olabilirsiniz. Lütfen buranın benim görüşlerimi içeren kişisel bir blog olduğunu, kendi içimdekileri döktüğümü unutmayın. Geçenlerde dizisine toz konduramayan biri tarafından çok saçma bir yorum aldığım için bunu üstüne basa basa söyleme gereği duydum. Malesef aramızda takım tutar gibi dizi izleyenler var.

Hazırsanız başlayalım.

30 Mart 2020 Pazartesi

KPSS'den Nasıl Yüksek Puan Alınır?

  Herkese Merhaba,
  Bugün yoğun istek üzerine ( sadece bir kişi 😅) 2019 KPSS'den nasıl 90 puan alarak kendi branşımda beşinci olduğumu anlatacağım. Ben sınava öğretmenlik için girdim. İki hafta önce de atandım. Gerçi tam amacıma ulaşmıştım ki şansıma coronavirüs salgını çıktı ama ne yapalım önce sağlık. Bilenler bilir öğretmenler üç aşamalı bir sınavdan geçiyor bunun için. Ha bir de mülakata giriyorsunuz. ( Bu öğretmenlik kebap meslek diyenlere gelsin.) Eğer sadece tek bir oturuma girecekseniz GK-GY gibi işiniz çok daha kolay, beterin beteri var. Neyse konumuza dönelim. Bu yazıda konuları tekrar etmek, çok fazla soru çözmek, farklı kaynaklardan çalışmak, sağlıklı beslenmek, iyi uyumak gibi herkes tarafından bilinen şeylerden bahsetmek istemiyorum. Bunlar hakkında hepimiz hemfikiriz. Ben bu yazıda başarmak için naçizane kendi uyguladığım bazı yöntemlerden bahsedeceğim. Umarım yararlı olur. 

24 Mart 2020 Salı

3 Adet Çerez Netflix Filmi Yorumu

  Herkese Merhaba,
  Toplu film yorumu yazmayı özlemişim. Hazır son zamanlarda üç tane çerez diye tabir ettiğim size bir şey katmayacak, etkisi altına almayacak, belki ben ne izledim şimdi diye kendinizi sorgulayacağınız filmleri izlemişken yorumlarını yazayım dedim. İlkiyle başlayalım.
To All the Boys: P.S I Still Love You 

14 Mart 2020 Cumartesi

Crash Landing on You Dizi Yorumu


 Merhaba,
 Dünyayı Corona virüsü sarmışken, millet market alışverişi yaparken , çekirge istilası kapıya dayanmışken dünyanın sonunu oturdum Crash Landing on You'yu yorumlayarak karşılamaya karar verdim. Bu çok uzun bir yorum olacak şimdiden söyleyeyim. Çünkü söylemek istediğim çok fazla şey var. Açıkçası ben Memories of the Alhambra'dan sonra Hyun Bin, yine uzun süre ara verir sanmıştım ama öyle olmadı. Üstelik adının sürekli aşk dedikodularına karıştığı Son Ye Jin'le başrolde olacağını duyunca çok şaşırdım. 

1 Ocak 2021'den edit: Gerçekten sevgililermiş arkadaşlar, ajansları da kendileri de onayladı. Gözümüz aydın. 

Dizi final bölümüyle Goblin'in aldığı reytingi de geçerek en çok izlenen 2.final olmuş. Anlayacağınız baya popüler bir dizi oldu. Zaten bu ikili başrol olduğu için yüksek bir reytinge sahip olmasına hiç şaşırmadım. Hyun Bin'in karşısına PSH'tan sonra yaşı yaşına uygun yanına yakışan Ye Jin'i koymaları bence de iyi olmuş. Herkes dengi dengine olsun, hah şöyle.
 Crash Landing on You,  Kuzey Koreli bir asker olan Ri Jeong Hyeok ile Güney Koreli zengin bir iş kadını Yoon Se Ri arasındaki imkansız aşkı konu alıyor. Düşman ülkelerin insanları nasıl mı biraraya geliyor?Şaka gibi ama bir paraşüt kazasıyla.

4 Şubat 2020 Salı

The Light in Your Eyes Dizi Yorumu

  Öncelikle Merhaba,
  Eğer blogumu takip eden biriyseniz izleyip yorumladığım Kore dizilerinin genellikle en popülerleri olduğunu bilirsiniz. Bilmiyorsanız da artık biliyorsunuz, artık bu müthiş gerekli  bilgiyle ne yapacağınız size kalmış. Neyse işte ben sadece en popüler oyuncuların bulunduğu, en konuşulan dizileri izlemeyi tercih ediyordum ama mesela Memories of The Alhambra olsun Touch Your Heart olsun hayal kırıklığı olarak gördüğüm diziler oldu. Anladım ki her zaman popülariteye kanmamak lazım. Geçenlerde de yabancı bir bloggerın The Light in Your Eyes'tan çok beğenerek bahsettiğini görünce üstüne bir de 12 bölümlük kısa bir dizi olduğunu fark edince bu diziyi izlemeye karar verdim.
  Diziyi öneremem. Çünkü önerdiğim zaman eminim ki beğenmeyen bir kitle olacaktır. Özellikle 18 yaş ve altı genç jenerasyonun diziden aradığını bulamayacağını düşünüyorum. Bana uyup da izlerseniz muhtemelen beni zevksizlikle suçlayacaksınız. Çünkü bu yaş grubu genellikle salt romantizm izlemekten zevk alıyor ve sabırsız. Benim de sıkıldığım yerler oldu ne yalan söyleyeyim. Ama büyük resme baktığım zaman dizi beni tatmin etti. Sabredip sonuna kadar izleyenleri büyük bir sürpriz bekliyor.Duygusal zekanıza güveniyorsanız, yaşımdan daha olgunum diyorsanız ya da biraz görmüş geçirmiş bir insansanız o zaman diziyi beğenebilirsiniz.

30 Ocak 2020 Perşembe

Genç Bir Doktorun Anıları- Mihail Bulgakov | Kitap Yorumu

  Genç Bir Doktorun Anıları'nın genel olarak beğenilen bir kitap olduğunu biliyordum ama ben gerçekten bu kadar beğeneceğimi de düşünmemiştim. Bir kere çok akıcı bir kitaptı, bir solukta okudum. Üniversiteden yeni mezun olup bir köye görevlendirilen henüz 24 yaşında bir doktorun anılarını okuyoruz. Doktor, dereceyle mezun olmuştur ama teorik bilgiyle pratiğin bambaşka şeyler olduğunu anlamasıyla sudan çıkmış balık gibi hisseder kendini. Yani bir de düşünüyorum. 1900'lerin başında geçen bir kitap ama yıl olmuş 2020 hala çoğu üniversite mezunu genç aynı şekilde hissediyor kendini. Doktorun ne yapacağını bilmediği ama diğer personele karşı itibarını kaybetmek istemediği için yaptığı şeyler kitabın beni güldüren kısmıydı. Aramızda kalsın kendi alanımda bilmediğim bir konu olunca ben de bu taktikleri deniyorum. Ayrıca Rus köylülerinin sağlık konusundaki  batıl inançlarını, cahilliklerini okuyunca insanların yıllar geçse de asla değişmediğini bir kez daha anladım. Çünkü bu tarz tutumlar hala var.

21 Ocak 2020 Salı

Olağanüstü Bir Gece - Stefan Zweig | Kitap Yorumu

Herhalde şu kitap kadar karşıma bu kadar çok çıktığı halde sürekli okumayı ertelediğim başka bir kitap olmamıştır. Sanırım bunun bir sebebi insanların Stefan Zweig kitapları arasında daha az beğendiğini belirtmesiydi. Ancak ben çok fazla sevdim. Öncelikle her seferinde Zweig'ın nasıl bu kadar kısa bir hikayeye böyle derin anlamlar sığdırabildiğine şaşırıp kalıyorum. Yine ele aldığı konu muazzam, bu konuyu işleme şekli muazzam, anlatım gücü muazzam!
Olağanüstü Bir Gece, istediği her şeyi elde etmiş, zengin, elit bir kesimden bir adamın aslında hayata karşı ne kadar kayıtsız, heyecansız olduğunu fark etmesiyle başlıyor. Hepimizin uğruna çabalayıp durduğu bir hayata sahip olan bu adam adeta ruhsuz bir şekilde geziniyor. İç dünyasında kendini ve insanları gözlemlemekle meşgul. - Zenginlerin derdi de böyle oluyor.- Bir pazar günü öğle vakitlerinde bir at yarışını izlemeye gidiyor ve bundan sonra gelişen altı saatte nasıl yaşama döndüğünü okuyoruz. Açıkçası Zweig'ın daha depresif bitişlerine alışık olduğum için böyle bir son beklemiyordum. İçinde geçen cümleler zaten çok güzeldi. Karakterimizin iç dünyası yine çok güzel yansıtılmıştı. Biz sıradan insanların bir sayfada açıklayabileceği bir ruh durumunu yazarın iki cümleye sığdırabilmesi beni mest etti. Alıntıları not ettim tabiki. Bu güzel kendini bulma yolculuğunu okursanız beğeneceğinizi düşünüyorum.

7 Ocak 2020 Salı

When The Camellia Blooms Dizi Yorumu


  Merhaba herkese,
  Bugün When the Camellia Blooms'u masaya yatırmak enine boyuna bu dizi hakkında konuşmak istiyorum. Fark ettim de seveceğimi sandığım dizileri beğenmiyorum  ama tam tersi ben bunu sevmem dediklerimi de seviyorum. Peki Camellia'yı sevdim mi? Evet, hem de çok. 

İlk olarak dizinin şu tanıtımını görüp gerçekten beğenmeyeceğimi düşünmüştüm. 

Çiftin arasındaki yaş farkına takıldım yine galiba. Kadın, adamdan küçük olmalı takıntım var da benim. (Hemen kızmayın, takıntı işte.) Bir de basit bir aşk dizisi sandım. “ Üf ne izleyeceğim ya aman, başka dizi mi yok “ diyip geçiştirmiştim. Sonra baktım millet çok beğenmiş. Tabi ben yine izlemeyi düşünmüyorum. Hyun Bin'in yeni dizisini izleyecektim ama baktım ki daha 2 bölümü yayınlanmış. Bölüm beklerken diziyi unutuyorum, hislerim soğuyor. Canım da dizi izlemek istiyor. Aman neyse öylesine açıp izleyeyim şu Camellia'yı dedim ve diziye bayıldım. Bu da benim için bir sürpriz oldu. Çünkü ben gerçekten bu kadar iyi bir dizi olacağını tahmin etmemiştim.